Suriye'deki arama kurtarma ekibi, 15 binden fazla hayat kurtardı

Suriye'deki arama kurtarma ekibi, 15 binden fazla hayat kurtardı

İç savaşın 5. yılında büyük bir insani krizin yaşandığı Suriye’de, ‘Suriye Sivil Savunma’ ya da ‘White Helmets’ (Beyaz Baretliler) adları ile anılan gönüllü arama kurtarma organizasyonu, 2.5 yıl önce sadece 20 Suriyeli ile başladı. Bugün ise tam 2 bin 618 üyeye ulaştı, 15 bin 500’den fazla kişinin hayatını kurtardı. Üyeleri ise, Suriyeli sıradan vatandaşlar. Bu kişiler savaştan önce berber, işçi, halı satıcısı, tüccar, teknisyen, alüminyum doğramacısı ya da öğrenciydi.

 

85 gönüllü öldü

 

Suriye’nin kuzeyinden güneyine kadar 106 farklı birim altında hareket eden gönüllülerin ana görevi, hava saldırısı yapılan alanlara mümkün olan en kısa sürede yetişerek enkaz altındaki yaralıları kurtarmak. Onun dışında ise zarar gören yolları ve elektrik altyapısını onarmak. Milliyet gazetesinden Gizem Acar’ın haberine göre, Beyaz Baretliler, maaş almıyorlar ve silahsızlar; hiçbir silahlı ya da siyasi grupla bağlantıları yok. Bugüne kadar 85 gönüllü başkalarının hayatını kurtarmaya çalışırken ölmüş. Ölümlerin en büyük sebebi ise helikopterlerin, 15-30 dakika sonra geri dönerek insanların enkazın çevresinde toplandığı sırada tekrar bomba atması.

Beyaz Baretliler’i hayata geçiren ve büyümesini sağlayanlar ise, AKUT Arama Kurtarma Derneği ve ‘Mayday Rescue’ sivil toplum örgütünün kurucusu olan eski İngiliz askeri James Le Mesurier. Birleşmiş Milletler barış gücü olarak Balkanlar’da görev yapan Mesurier, bir süre İngiliz Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Ortadoğu’da çalışmış ve ardından özel sektöre geçerek çatışma bölgeleri konusunda danışmanlık yapmaya başlamış.

 

Dışişleri’nden tavsiye

 

2012 sonlarında İstanbul’da Suriyeli muhaliflere yardım etmek için çalışan Le Mesurier, bir Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin tavsiyesi üzerine AKUT’un direktörü Dündar Şahin ile tanıştı. Böylece Le Mesurier’nin savaş deneyimi ile AKUT’un arama kurtarma deneyimi buluştu. AKUT’a Suriyeli gönüllüleri eğitme projesi Birleşmiş Milletler tarafından sunulmuştu. İlk fon 100 bin dolar olmak üzere ABD’den geldi.

AKUT ve Le Mesurier’nin ortaklığı ile, 2013 başında ilk kez Halep’ten gelen 20 gönüllüye Adana’da eğitim verildi. Eğitim, yalnızca bir iki kez daha verilmesi düşünülürken beklenmedik bir başarıya ulaştı. Temel eğitimlerini tamamlayan gönüllüler Suriye’ye döndüklerinde yeni gönüllüleri eğittiler. Daha ileri eğitimler ise 10 günlük süreler için Adana’da yapılıyor.

 

Dört aylık bebek ikizinin yanında öldü

 

24 yaşındaki Beyaz Baretliler üyesi Abdülhak, bir aydan kısa bir süre önce 6 katlı bir binanın çöktüğünü anlatıyor: “Helikopterle bir binaya bomba atılmıştı, oradaki işimiz bitmişti, eve dönüyorduk. Telefon geldi, altı katlı bir binaya karadan karaya füze atılmıştı. Enkazda 4 aylık bebeğin ağladığını duyduk. Ama ekipmanlarımız yoktu, sadece eldivenlerimiz vardı. Ellerimizle kazmaya başladık. Bebeği çıkardık ama yanı başında ikizi ölmüştü. Annesi de boşluk sağlayan açıyla düşen duvar sayesinde hayattaydı. 31 kişi o binada öldü.” Bir canın yanı başında bir başka canı kaybetmenin nasıl bir his olduğu sorusunu ise “Çok üzücü, karmaşık duygular bir arada. Ama bir canlı iki ölüden daha iyidir. Bebek ağlarken, herkes de onunla ağladı” diye yanıtlıyor.

 

Adana’da bir Suriye mahallesi

 

AKUT’un 41’inci eğitiminin gerçekleştiği alanda, enkaza dönmüş bir bina modeli ve yanmış araçlar ile saldırı altındaki bir Suriye mahallesi canlandırılmış. 10 günlük eğitim sırasında enkaz delme, kaldırma, yangına müdahale öğretiliyor. Eğitimin son iki gününde ise 24 saatlik tatbikat yapılıyor, gece karanlığında nasıl çalışacakları gösteriliyor.

James Le Mesurier, bazen ekibin ne ile karşılaşacaklarını bilmeden alana getirildiklerini; burada bağırsakları dışarı çıkmış, kanlar içindeki yaralılara müdahale ettikleri canlandırmaların yapıldığını söylüyor. Eğitim kapsamında medya, ilk yardım, ampute etme ve damar yolu açma gibi travma müdahalesi, ekipman kullanımı, kimyasal saldırıya yanıt ve finans da yer alıyor. AKUT’un lider eğitmeni Ilgar Kamacı, 37 farklı eğitim verdiklerini, bunların ‘hafif’ ve ‘orta’ olarak sınıflandırıldığını söylüyor. Kamacı’nın aktardığına göre, hafif eğitimler sırasında minimum  malzeme ile kurtarma planlanıyor. Programda AKUT’tan 15 kişilik bir ekip yer alıyor.

 

Altı ülkeden bağış

 

Projeye bağış yapan ülkeler ise ABD, İngiltere, Hollanda, Danimarka, Japonya ve küçük bir miktarla Fransa. Le Mesurier, “Türk hükümetinin Suriye halkına desteği olmasaydı, bunların hiçbiri gerçekleşmezdi” diyor. Gönüllülerin kullandığı ekipmanı ise Kızılay Suriye’ye taşıyor. Ekipmanın oldukça pahalı olduğunu belirten Le Mesurier, bir sonraki sevkiyatın 8 milyon dolar değerinde olacağı örneğini veriyor. Beyaz Baretliler, bu yıl Davos, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne davet edilmiş.

 

Her gün 50 deprem

 

Merkezi ziyaret ettiğimiz sırada İdlib’den 25 kişilik bir grup, beton delme eğitimini alıyor. Grup üyeleri ile konuşarak neden herkesin kaçtığı savaşa gittiklerini, mülteci ya da bir silahlı muhalif olmak yerine neden silahsız bir kurtarma görevlisi olmayı seçtikleri sorusuna yanıt arıyoruz. Suriye’deki dehşeti anlamak için Le Mesurier, “Nepal’deki depremin yarattığı felaketi düşünün. Suriye her gün 50 kez 7.5 şiddetinde deprem yaşıyor. Bir varil bombasının etkisi, 7.5 şiddetindeki bir depreme eşit” diyor.

 

Mucize bebek herkesi ağlattı

 

Beyaz Baretliler’in kameraya almayı başardığı en dramatik olaylardan birinin kahramanı, savaştan önce boyacı olan Halid Farah. “Mucize bebek” olarak akıllarda kalan olay, Halep’te geçiyor. Varil bombaları sonucu yıkılan bir evden çıkarılan anne, iki haftalık bebeği enkazın altında kaldığı için yardım istiyor. Beyaz Baretliler ekibi, bebeğin hâlâ yaşadığını düşünmese de devam ediyor. 8 saat aralıksız çalışan Farah, dinlenmek için düz bir betonun üzerine yatıyor. O sırada bebeğin ağladığını duyuyor. Arkadaşları önce inanmasalar da Farah’ın ısrarlarına dayanamıyorlar. Kazmaya başladıktan 12 saat sonra bebeğin sesi iyice duyulur hale geliyor. Tam o sırada bir blok düşüyor ve bebeğin sesi kesiliyor. Ekip bebeği öldürdüklerini düşünerek yıkılıyor. Ancak gönüllülerden biri elini uzatıp bebeğe ulaşıyor. Bir insanla fiziki temas kurduğu anda bebek var gücü ile ağlamaya başlarken, ekip de onunla beraber ağlıyor. Şu an Halep’te olan Farah, kısa bir süre önce  yaralanmış.

 

‘Kadınlar daha iyi arama kurtarma görevlisi’

 

Beyaz Baretliler’in arkasındaki isimlerden, Mayday Rescue sivil toplum örgütünün kurucusu James Le Mesurier, 2014’ün ortalarından itibaren kadınların da sivil savunmaya katılmaya başladığını anlatıyor.

“Varil bombaları cinsiyet ayırmaz” diyen Le Mesurier, kadınların katılması talebinin toplumdan geldiğini vurguluyor. Bombaların etkisi ile insanların kıyafetlerinin yırtıldığını belirten Le Mesurier, dindarların, kadın yaralılara müdahalede kadınların yer almasını istediğini söylüyor.

Ayrıca kadınlar ve çocuklar da daha fazla kadın görmek istiyor. Şu an 60 kadın gönüllü bulunuyor, bu sayının yıl ortasında 200’e çıkarılması planlanıyor. Kadınların çok etkin olduğunu belirten Le Mesurier, “Araştımalara göre, erkeklerden daha analitikler, erkekler betonu nasıl delerim diye düşünürken, kadınlar betonu kaldırmak için en etkili yolun ne olduğunu düşünüyorlar” diyor.

 

Bir cana ulaşınca her şeyi unutuyoruz

 

Grubunun lideri Radi, savaştan önce bir öğrenciydi. İlk kez bir enkazın başına geldiğinde kalakaldığını söyleyen Radi, “Bir insanla ilk kez temas kurunca kurtarma bağımlılık haline geliyor” diyor

 “Birini öldürmek çok kolaydır, ama bir hayatı kurtarmak çok zordur. Bir hayat kurtaran insanlığı kurtarır” diyor 22 yaşındaki Radi. Yaşından çok daha olgun ruhunu yansıtan gözlerle bakan Radi, Beyaz Baretliler’in İdlib grubunun lideri. Eğitim merkezinin loş dershanesinde hikayesini anlatmaya başlayan Radi’nin elleri titriyor, zemine diktiği gözlerini konuşmaya alıştıkça kaldırıyor. “Savaş başlamadan önce İdlib’de üniversite öğrencisiydim. Sivil Savunma’ya Ağustos 2013’te katıldım” diyen Radi, şöyle devam ediyor:

 

Aralıksız 3 gün

 

“Enkazlarda üç gün hiç durmadan çalışıyoruz. 20 saat ayaktayız. Üç gün ter içinde enkazı kaldırmak çok acı verici ama daha acı verici olan enkaz altındaki insanlar. Bir yaralıyı görünce tüm yorgunluğumuzu unutuyoruz. Bir yaralıyı canlı kurtarınca da her şeyi unutuyoruz. Durmuyoruz, devam ediyoruz, kurtarabileceğimiz kadar kişiyi kurtarana dek.”

“Kendi hayatını kaybetmekten korkmuyor musun” dediğimizde Radi’nin yanıtı şu oluyor: “Bu soru çok acı verici, kaybettiğim meslektaşımı hatırlatıyor. Rejim ikinci kez vurma taktiğini başlattığında bir meslektaşım kaçamadı, ben kaçtım. Ama hayatta kaldı ve kurtarma çalışmalarına devam etti. Ben daha operasyonel bir göreve geçtim. Bir ay sonra aynı arkadaşım şehit olmuştu. Şubatta 20 arkadaşımız yaralandı. Biri duyma yetisini kaybetti, birinin elindeki sinirler zarar gördü, birinin elinde hâlâ şarapnel var ve ameliyat olması lazım. Her dakika insanlardan çağrı alıyoruz. Fırtınalar, kar yağışına rağmen oradayız. Ailelerimizin bize ihtiyacı var, onları bırakamayız.”

İlk kez bir operasyona katıldığında nasıl hissettiğini anlatırken, “Orada öylece duruyorsunuz. ‘Enkaza girecek miyim? Ya yine vururlarsa? Çok zor, yapabilir miyim?’ diye düşünüyorsunuz. Ama bir insanla ilk kez fiziksel temas kurduğunuzda bağımlılık haline geliyor. Şu anda beni bekleyen kişiler olduğunu biliyorum. Her sivil savunmacı her zaman acı hisseder. Ailelerin her kaybı ile hissettiğini onlar da hisseder” diyor.

Onu en çok etkileyen olayı ise şöyle anlatıyor: “Bazen helikopterleri, yaralıları gördüğünüzde beyniniz bloke olur. Bir enkazda üç gün aralıksız çalıştıktan sonra, 2 aylık bir bebek hâlâ bulunamamıştı. 3’üncü günde anneye ulaştık ama bebeği bulamıyorduk. Bebek üç gündür enkazın altındaydı ve hayatta kalmayacaktı. Babası bunu biliyordu ama ‘sadece bir parçasını getirin’ diye yalvarıyordu. O an belki idrak edemedim. İki gün sonra bu hikayeyi hatırladım, oturdum ve ağladım.”

 

ÖSO’dan ayrıldı

 

Bombaları atan kişiler hakkında ne düşündüğü sorulunnca okuduğu bir şiirden alıntı yaparak “Sizi ne ile eleştirebilirim ki, siz sizsinizdir. Onları tanımlamak imkansız, ne desek yetersiz” diyor. Gelecek hakkında ise “Siyasi olarak umrumuzda değil. Sadece ekipmanımızı almayı, insanlara yardım etmeyi, hayatta kalmayı, bombaların durmasını, insanların her gün yaşadığı bu acının durmasını düşünebilirim” diyor.

Silahlı bir gruba katılmayı düşünüp düşünmediğini sorduğumuzda, “Açıkçası eğitim aldım. Haziran 2013’te kısa bir süre Özgür Suriye Ordusu’nda. Ama sivil savunma konseptinin çok daha büyük olduğunu gördüm. Silah taşısanız bile ailenizi koruyamazsınız” yanıtını veriyor.