Suriyeli Muhammed Faris, ülkesinin 'Neil Armstrong'u olarak görülüyor. Faris, Suriye Hava Kuvvetleri'nde askeri pilotken, Baas rejiminin o dönem Sovyetler Birliği'yle ortak projesi olan Intercosmos uzay uçu programına seçilerek 1987'de uzaya çıktığı esnada Suriye semalarından geçerken radyodan Başkan Hafız Esad'a selam ve sevgilerini yolladığı bir konuşmayla da biliniyor. Uzaydan döndüğünde Lenin Nişanı'yla ödüllendirildi, ismi havaalanlarına verilen bir kahraman haline geldi. Ancak Suriye'de yaşanan iç savaştan kaçmak zorunda kalarak Türkiye'ye geldi. Muhammed Faris şimdi Kocamustafapaşa'da iki odalı bir evde zor koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. 65 yaşındaki kozmonotun iki isteği var: Suriye'ye barışın gelmesi ve yeniden uzaya gidebilmek.
Hürriyet Pazar'dan Aslı Barış'a konuşan Suriyeli kozmonot Muhammed Faris'in öne çıkan ifadeleri şöyle:
Dört senedir Türkiye’deyim. Altı kişi Kocamustafapaşa’da iki odalı bir evde yaşıyoruz. Üniversitelerde, konferanslarda bilgilerimi aktarıyorum. Ülkemde benim adıma açılan havaalanı, caddeler vardı. Param, evim, korumalarım.. Terk ettikten sonra tüm mülküme el koydular. Bu bir tercih meselesiydi. Halkımın acı çekerken orada ‘bir kahraman’ olarak kalmaktansa, sürgünde kıt şartlar içinde onurlu yaşamayı yeğledim.
Hafız Esad’la çalıştım, Beşar Esad’ı da göreve geldiği dönemden ülkeden ayrıldığım 2012’ye kadar sık gördüm. Esad’ın yöntemlerine karşıydım. Muhaliflerin bazı isteklerinin haklı olduğunu açıklamış, bazı toplantılara katılmıştım. Silahlı çatışmalar başlayınca anladım ki bana da bir kurşun gelebilir. Ailemle birlikte Türkiye’ye geldim. Kilis’ten yürüyerek geçtim sınırı. Yurdumda yaşamak istemez miyim? En son gittiğimde gördüm ki tamamen harabe.
1987’de ‘Sovyetler Birliği Kahramanı’ unvanına ve Lenin Nişanı’na layık görüldüm. Rusça da konuşuyorum. Ama Rusya beni ailemle birlikte yaşamaya davet ettiğinde reddettim çünkü onlar da Suriye’ye bomba yağdırıyor. Ama uzaya birlikte çıktığım kozmonot arkadaşlarım Alexander Viktorenko ve Aleksandr Pavloviç kardeşlerim gibidir. Aynı mekikte Dünya’yı seyredince kardeş gibi oluyorsunuz. Her türlü farklılığı yok eden bir duygu bu.
Uzayda 7 gün, 23 saat, 8 dakika kaldım. Orada görebileceğiniz en güzel manzara, Dünya’nın görüntüsü. O yüzden astronot ve kozmonotlar için en rahatlatıcı şey Dünya’ya bakmak... Bir bebeğin anneye bakması gibi bakıyorsunuz... Bir de hiçbir sınır görmüyorsunuz, sınır yok, devlet yok, ayrım yok... Dünya’yı annenin sıcak kucağı gibi görüyorsunuz. Keşke dünyadaki tüm kötü insanları uzaya yollasalar. Geri geldiğinde ne kadar güzel olduğunu fark edip, kötülük yapmaktan vazgeçerler, eminim.
Türk halkına kapıları sonuna kadar açıp, alabildiği kadar insan aldığı için şükran borçluyuz. Ama bütün Suriyeliler ‘hırsız, dilenci’ olarak görülmemeli. Bu göç dalgasında toplumun her kesiminden insan geliyor: Profesör olan da, cahili de... Ama Suriye halkı genelde meslek sahibi bir halktır. Dilenci değildir. Parasını alın teriyle kazanmak ister. Düşük maaşlı da olsa çalışır. Yeter ki Türkiye bu meslek sahibi, diplomalı, bilim insanlarından, işadamlarından faydalanmayı bilsin. Geçen yıl Türkiye’nin ekonomisi yüzde dört büyüdü. Bu yüzde dörtte milyonlarca Suriyelinin hiç mi katkısı yok? Türkiye, kamplardaki mültecilere milyonlar harcadı. Şehirlerde çalışan Suriyeliler de bu borcun bir kısmını çalışarak ödüyor.
Tabii ki uzaya gitmek riskli, Amerika’da kalkış- iniş sırasında 14 astronot, Rusya’da ise 5 kozmonot öldü. “Ya dönemezsem” diye hiç düşünmedim. Astronot olmak isteyen gençlere söylüyorum, siz üzerinize düşeni yapın, eğitiminizi alın, sonra inançlı biri olarak kadere boyun eğin. “Ne gelirse kaderden, ben görevimi yaptım, gerisi Allah kerim” deyin. Benim kafamda hep bu vardı.
Uzayda tahminen bir milyarın üzerinde galaksi var. Bu milyarlarca yıldız ve gezegende hayat olabilir, “Uzayda yaşam yoktur” diyemeyiz. Ama şu ana kadar kanıtlanan hiçbir yaşam yoktur. Dünya’ya çok benzeyen bir gezegen keşfedildi. Ama bizden 30 ışık yılı uzaklıkta. Nasıl ulaşabiliriz ki? Işık hızıyla da gitseniz 30 yıl alıyor. Zaten ışık hızıyla zaman kavramı da madde de kalmıyor.
2000’lerin başında Neil Armstrong’la Rusya’da bir araya gelmiştik. Bana “Ay'a ayak bastığımızda Dünya’ya bakıp düşündüm:
Bu gezegen için neden bu kadar savaş, yıkım oluyor? Değer mi?” dedi. Sonra insanlardan uzak yaşamaya başladı. Zaten pek bilinmez ama onun takımının tamamı depresyona girdi. Sanırım Ay’a ayak basmayla ilgili bir mesele. Ben öyle değildim döndükten sonra. Hem kişisel hayalimi hem de ülkemin düşünü gerçekleştirdiğim için mutluydum. Tabii bir de ünlü de olmuştum. Bu şöhretin iyi de kötü de yanı oldu ama sonuçta ben mutluydum.