Suriyeliler vatandaşlık konusunda ne düşünüyor?

Suriyeliler vatandaşlık konusunda ne düşünüyor?

Ahmad Hateebi ve Fedaa Al Ghar Türkiye'de Suriyeli sığınmacılara verilen geçici koruma statüsüyle yaşayan ‘misafirlerden.’ 35 yaşında ve iki küçük çocuk sahibi olan çift, Hateebi’nin ailesiyle birlikte, 2013 yılında Hama’dan apar topar ayrılarak kaçak yollardan Türkiye’ye gelmiş. Ahmad hukuk mezunu ve yıllarca devlette diplomatik görevlerde bulunmuş. Fedaa ise psikoloji mezunu. Savaştan önce sağlık merkezlerinde çalışıyormuş.

Ancak Türkiye'ye geldiklerinden beri ne diplomaları ne de tecrübeleri eski hayatlarını yeniden kurabilmelerine olanak sağlamış. Nihayetinde hurdacılık dahil pek çok işte çalışmışlar. O sırada Ankara’ya gelen pek çok Suriyeli mülteci gibi kentsel dönüşüm kapsamında boşaltılan ve zaten yıkılmak üzere olan mahallelerdeki evlerde yaşamaya başlamışlar. Daha yaşanabilir koşullardaki mahalle ve evler için hem kira kontratı hem de düzenli bir iş, yani maaş gerekli. Bunlara sahip olmak için de Ahmad ve ailesi dahil tüm sığınmacıların Türkiye'de ‘misafirliğin’ ötesinde yasal bir statüye ihtiyaçları var.

Türkiye aylardır bazı Suriyeli mültecilere verilmesi planlanan ‘Türkiye vatandaşlığı’ statüsünü tartışıyor. Konuyu ilk defa 2 Temmuz 2016'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gündeme getirmişti. Ardından ‘#ÜlkemdeSuriyeliİstemiyorum etiketi Twitter'da en çok konuşulan başlıklar arasına girmişti. Son günlerde ise tartışma ‘Türkiye askerleri Suriye’de ölürken, Suriyeliler Türkiye'de cennette gibi yaşıyor’ boyutlarına ulaşmış durumda. Hatta hamlenin hükümetin kendi oy potansiyelini artırma çabası olduğu bile iddia ediliyor.

Kimlere ya da toplamda kaç sığınmacıya, hangi koşullar kapsamında vatandaşlık statüsü verileceğine dair net bir bilgi yok. Üst düzey hükümet yetkililerinin farklı zamanlarda yaptıkları açıklamalar öncelikle mesleki vasıflar ve ekonomik gücün dikkate alınacağına işaret ediyor.

Sığınmacıların haberi yok

Anlaşılan Türkiye Ahmad ve Fedaa gibi eğitimli sığınmacıları ülkede tutmak istiyor. Ancak Türkiye konuyu siyaset konuşmalarının ana başlıkları arasında tutarken, çoğunluğu hala Türkçe bilmeyen ve esas kaygıları hayatlarını yoluna koymak olan sığınmacılar tartışmalardan habersiz.

Örneğin Ahmad ve Fedaa çifti sadece parası ve iş yeri olan Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verileceğine dair söylentiler duymuş. Üstelik hala bir süre sonra Suriye’ye dönebileceklerini düşündükleri için vatandaşlık konusu hiç gündemlerinde olmamış. Zaten kimse de onları vatandaşlık konusunda aramamış. En büyük kaygıları geçimlerini sağlayabilmek için düzenli bir iş bulmak ve de çocukların okula gidebilmesi. İkisi de kendi çabalarıyla biraz Türkçe öğrenmiş, ancak bu da yetmiyor.

"Cennette değiliz, ama güvendeyiz"

Türkiye'de hurdacılık yaparak ve geçici işlerde kaçak çalışarak kazandıkları hayatlarının umutlu bir gelecek vaat etmediğini gören Hateebi ailesi gençleri, biriktirdikleri paralarla kaçak yollardan Almanya’ya gitmiş. Geride sadece Ahmad Hateebi, Fedaa, engelli bir kız kardeşleri ve annesi kalmış. “Cennette değiliz ama güvendeyiz,” diyor Ahmad. “Sürekli birileri sana yemek, elbise versin diye bekleyerek yaşamak rezillik geliyor bana. Zaten çok rezillik çekiyoruz. Tek istediğimiz yeniden kendi ayaklarımızın üzerinde durabilmek,” diyor Ahmad ve ekliyor: “Türkiye vatandaşı olmak bize onurlu bir hayat sağlayacaksa, isteriz tabii.”

Fedaa ise tek isteğinin çocukları için “iyi bir gelecek hazırlayabilmek” olduğunu söylüyor.

Eğitimli kesim ırkçı söylemden endişeli

Uzun suredir Suriyeli sığınmacılarla çalışan antropolog Şenay Özden vatandaşlık konusunda siyasi görüşe yönelik bir ayrım yapılmadığını söylüyor ve “Benim Suriyeli arkadaşlarımdan arananlar da var ve fikren AKP’ye yakın değiller” diyor. Özden bahsettiği sığınmacıların orta sınıf, üniversite mezunu, birden fazla dil konuşabilen, liberal, seküler kişiler olduklarını belirtiyor. Aralarında Türkçe konuşanların da olduğu bu kesim, bazı söylemlerle ırkçılığa varan Suriyeliler tartışmasını endişeyle takip ediyor. Özden bu tartışmalardan dolayı fikirlerini de açıklamaktan çekindiklerini ve hatta zaman zaman ırkçı yaklaşımlara doğrudan maruz kaldıklarını da söylüyor.

'Küçük Halep' gergin

Ankara’da ‘Küçük Halep’ olarak anılmaya başlayan ve kentsel dönüşüm için sırasını bekleyen Önder Mahallesi’nde ise bu tartışmaların somut yansımaları hala gündemde. Mahalleye Halep’ten gelen 29 yaşındaki Mahmud Zahide ailesini geçindirmek için bir bakkal dükkânı işletiyor. Çoğunlukla Suriye’den gelen kaçak ve ucuz malları satıyor dükkânında.

Mahallenin adı Halep ama sakinlerin bir kısmı Türkiyeli. Sığınmacıların mahalleye gelip yerleşmesinden duyulan rahatsızlık gözle görülüyor. Suriyelilerin vergi ödemedikleri, ayrıcalıklı muamele gördükleri konusunda şikâyetler yüksek sesle yapılıyor. Geçtiğimiz yaz Mahmud’unki dahil Suriyelilere ait pek çok iş yeri saldırıya uğramış, sığınmacıların kaldığı iki ev de kundaklanmıştı.

"Tek dileğim dönmek"

"Dört bin lira borçla açtım dükkânı. Kimseye muhtaç olmadan yaşayalım diye. Sokakta dilensek daha mı iyi? Şimdi borcum katlandı. Kaç defa soyuldu dükkânım. Neden bu bize reva görülüyor?” diyor. Mahmud da vatandaşlık statüsü ve etrafında dönen tartışmalardan habersiz. “Duydum bazı şeyler ama bize böyle çok rivayet gelir. Çok da kulak asmıyorum. Bizi burada istemiyorlar. Ben de vatandaşlık istemiyorum. Allahtan tek dileğim, ilk fırsatta Halep’e geri dönmek.”

Önder Mahallesi’nin bir diğer sakini 42 yaşındaki Fatma Hate. Eşini bir sabah sokakta ölü bulduktan sonra altı çocuğuyla gelmiş Türkiye’ye. Çocuklarından ikisi engelli diğer ikisi de küçük olunca Fatma'nın onları bırakıp çalışmak ya da belediye kurslarına katılmak gibi fırsatları olmamış. Zaten Suriye’de de hiç çalışmak zorunda kalmamış. Sığınmacıların en dezavantajlılarından olan Fatma belediye ve benzeri kurumlar ile komşuların verdiği yardımlarla yaşıyor. Vatandaşlık tartışmasına dair ise hiç bir fikri yok. Peki öyle bir fırsat çıkarsa Türkiye vatandaşı olmak ister mi? “Bilmiyorum,” diyor ve önüne bakarak “İnsanın vatanı kıymetli. Allah'tan isterim ki memleketime döneyim. Ama bize bir faydası olacaksa, çocuklara bir kolaylık sağlayacaksa, isterim tabii.”

© Deutsche Welle Türkçe

Onur Burçak Belli /Ankara