Esed sonrası Suriye'deki iç savaş biter mi?

Esed sonrası Suriye'deki iç savaş biter mi?

Hamburg Üniversitesi Barış Araştırmaları ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü’nden siyaset bilimci Margret Johannsen, Deutsche Welle'nin Suriye'nin geleceğine ve gelişmelerin, bölgedeki diğer ülkelere etkisine ilişkin sorularını yanıtladı. Suriye'de Esad iktidarı sona erse bile şiddetin devam etme ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyleyen Johannsen, mezhep çatışmalarının bitmeyeceğini düşündüğünü belirtti.

Sayın Johannsen, Esad iktidardan çekilse bile ülkedeki şiddetin sona erme şansını ne kadar yüksek görüyorsunuz?

Johannsen: Esad rejimi devrilse bile Suriye’de şiddetin devam etme ihtimali çok yüksek. Çünkü ülke, hem etnik hem de dinî açıdan bölünmüş diyebiliriz. Esad’ın koltuğunu bırakması bu bölünmüşlüğü gidermez. O nedenle iktidarı sona erse bile ülkede vahim çatışmaların ve bölünme mücadelerinin yaşanması kaçınılmazdır.

Esad rejiminin devrilmesi durumunda mezhep çatışmalarının son bulmasına ihtimal veriyor musunuz?

Johannsen: Esad rejimi de bütün Suriyelileri temsil etmeyi istemişti. Ancak ulusal bir kimlik oluşturmayı yine de başaramadı. Bunun şu aşamadan sonra olup olmayacağının hiçbir garantisi yok. Bence Esad rejiminin devrilmesinin ardından ülkeyi bütünleştirme çabaları büyük engellerle karşılaşacak.

Suriye’nin komşuları da ülkedeki savaştan doğrudan ya da dolaylı olarak etkileniyor. Muhaliflerden oluşan Özgür Suriye Ordusu’na en çok destek veren ülkelerden biri de Suudi Arabistan. Bu ülkenin bölgedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Johannsen: Suudi Arabistan’ın birden fazla çıkarı söz konusu. Bunlardan birini de dinî sebepler oluşturuyor, özellikle de sivil toplum içerisindeki. Zira Suudi Arabistan çok muhafazakâr bir yapıya sahip. Yine de Suudi Arabistan’ın Özgür Suriye Ordusu’nu desteklemesinin ardındaki amaç, bölgede Vahabilik ya da Selefiliğin yayılmasını sağlamaktan ziyade, İran'ın hegemonyasını kırmak. O nedenle Suudi Arabistan ve müttefiki Katar'ın, Esad rejiminin devrilmesi durumunda iktidarda Alevilerin söz sahibi olmasını kabul edip etmeyeceği meçhul. Bu da Suriye’de yakın bir gelecekte şiddetin son bulma ihtimalini düşüren sebeplerden biri.

Suriye konusunda İran da büyük bir rol oynuyor. Batılı devletler bugüne dek İran’ı Suriye'ye ilişkin uluslararası müzakerelere dahil etmeye yanaşmadı. Batı’nın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Johannsen: İran, kendi ülkesinin istikrarını göz önüne alarak Afganistan konusunda çok pozitif bir rol oynadı. Örneğin uyuşturucu ticareti ile mücadele gibi. Tahran’da da ülkenin çıkarlarını göz önünde bulunduran pragmatik insanlar bulunduğunu ve İran’ın tüm politikasını ideolojinin yönlendirmediğini unutmamak gerekir. Eğer İran uluslararası arenada bu kadar dışlanmasa, Suriye sorunda işe yarar bir çözüm bulmak için oradaki pragmatik güçlerden yararlanmak mümkün olabilirdi.

Suriye’deki kimyasal silah tartışması Hizbullah’ın bölgedeki rolü konusunda da çeşitli spekülasyonları beraberinde getirdi. Hizbullah’ın bu silahları eline geçirip İsrail’e karşı kullanması endişesi dile getiriliyor. Siz bu endişeyi ne kadar haklı görüyorsunuz?

Johannsen: Ben buna pek ihtimal vermiyorum. Gerçi Hizbullah İsrail’in azılı düşmanı. Ama yine de Hizbullah için Lübnan’daki konumunu koruması ve sağlamlaştırması daha büyük önem taşıyor. Bu oluşumun hâlihazırda İsrail’e yönelik bir saldırı peşinde olduğunu söylemek çok güç. Onlar için önemli olan devletin göz yumduğu tek silahlı alt yapılanma olarak ayrıcalıklı rolünü korumak. Hizbullah gelecekte de Lübnan politikasındaki önemli konumunu tehlikeye atmak niyetinde değil. O nedenle Hizbullah’ı hâlihazırdaki senaryolar içinde bölgedeki istikrasızlığın aktörlerinden sadece biri olmaktan öte değerlendirmemek gerektiğini düşünüyorum.

Peki Suriye’deki gelişmelerin İsrail üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Zira Golan Tepeleri 1967 yılından bu yana İsrail’in işgalinde bulunuyor. Esad'ın devrilmesi durumunda İsrail-Suriye ilşkilerinde ne gibi değişiklikler olabilir?

Johannsen: İsrail işgalci ülke olarak görülmeye devam ettiği sürece bölgede olumlu bir rol oynamayacaktır. O nedenle Golan Tepeleri konusunda taviz vermesi büyük bir memnuniyetle karşılanır. Ancak İsrail halkı, Golan Tepeleri’nin geri verilmesine hiç sıcak bakmıyor. Hâlihazırdaki hükümetin buna yanaşıp yanaşmayacağı da belirsiz. Zira bu bölge İsrail’in su temini açısından büyük önem teşkil ediyor. O nedenle İsrail öncelikle beklemede diyebiliriz. (Deutsche Welle Türkçe)