Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınan Özel Harekât Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin’in Susurluk gündemi açığa kavuşacak mı? O günlerde mensubu olduğu Özel Harekât Dairesi’ne teslim edilen ama sonra kaybolan Uzi marka silahlara ulaşılabilecek mi? Bu soruların yanıtlarının ip uçları, Şahin’in portresinde gizli. Cemal Subaşı / Tempo2413 yıldır gündemden düşmüyor. 3 Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk kazası sonucu gündeme oturan Sedat Edip Bucak (DYP Şanlıurfa Milletvekili) Hüseyin Kocadağ (Kemalettin Eröge Polis Okulu Müdürü), Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı, Gonca ile Hüseyin Kocadağ’ın ilişkiler zincirinin oluşturduğu polis-mafya-siyaset giriftinin tam ortasında onun da adı yer aldı. Bugün ise Ergenekon soruşturmalarının 10’uncu dalgasında tüm gözler yine üzerindeydi. Çünkü evinde yapılan aramada bir kroki ele geçirilmişti. Bu krokiden hareket eden yetkililer Ankara/Gölbaşı’nda kazı çalışması yaptı. Toprağın altında adeta bir cephanelik bulundu. Bu noktada İbrahim Şahin’in kim olduğunu, ilişkilerini, nelerle suçlandığını yeniden hatırlamakta fayda var. Özel Harekât’ın ilk başkanı 1956 yılında Tokat’ta doğan İbrahim Şahin, 1976 yılında Polis Akademisi'nden Komiser Yardımcısı rütbesiyle mezun oldu ve Sinop İl Emniyet Müdürlüğü kadrosunda göreve başladı. Askerliğini 1978 yılında Isparta Dağ Komando Okulu ve Erzurum'da yaptı. 1980 yılında Nevşehir İl Emniyet Müdürlüğü kadrosuna atandı. 1982'de buradan Bitlis İl Emniyet Müdürlüğü kadrosuna tayin oldu. Aynı yıl kurulan Özel Harekât Dairesi'ne kabul edildi. Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı Özel Harp Dairesi'nde Özel Harekât Kursu’nu tamamladı. 1984 yılında Almanya'da 'GSG-9 Komando Kursu'na 1987 yılında ABD'de ‘Anti-Terör Kursu’na katıldı. 1988 yılında Siirt Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şube Müdürlüğü'ne atandı. 1990 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde Özel Harekât Şube Müdürü oldu. İstanbul'da çok sayıda terör operasyonunu yürüttü. 1993 yılında Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürlüğü döneminde vekâleten Özel Harekat Daire Başkanlığı'na getirildi. Bu yeni oluşumun ilk başkanı oldu. Balıkesir'de "Özel Tim Eğitim Okulu"nu açtı ve terörle mücadelede görev alacak özel timi oluşturdu. Çatlı’nın yakın arkadaşı Özel Harekât Dairesi’ne girişi, belki de İbrahim Şahin’in hayatının ilk bölümünü oluşturuyor. İkincisi dönemi daha çetrefilli. Susurluk skandalıyla Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi olayına adı karıştı. Susurluk'taki trafik kazasında ölen firari hükümlü Abdullah Çatlı ile yakın arkadaş olduğu ortaya çıktı. Hakkındaki adli soruşturma nedeniyle açığa alındı. Ömer Lütfi Topal'ın cinayetine karıştıkları öne sürülen özel tim polislerini koruduğu ve Tarık Ümit'in kaçırılmasına karıştığı gerekçesiyle soruşturuldu. Kendisinin de dâhil olduğu 14 sanık hakkında çıkan 27 Ocak 1997 tarihli tutuklama kararından sonra firar etti. 6 Mart 1997'de 'Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak' ile 'Hakkında yakalama ve tevkif müzekkeresi bulunan kişiyi yetkili mercilere haber vermemek' suçundan 5 ile 9'ar yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle dava açıldı. 11 Mart 1997'de teslim oldu ve yargılandı. 12 Eylül 1997' de tahliye edildi. Çiller kanatları altına aldı Dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, Şahin'in göreve iadesini isterken, o'nu "Şehit olmaktan dönmüş değerli bir polis şefi" olarak nitelendirdi ve Şahin'den özür dilenmesi gerektiğini ifade etti. Mart 1999'da Emniyet Genel Müdürlüğü'ne hibe edilen ve kaybolduğu öne sürülen silahlarla ilgili olarak İbrahim Şahin’in de aralarında bulunduğu özel harekâtçılara “Görevi ihmal” suçundan birer yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle dava açıldı. Ki Ergenekon çerçevesinde Gölbaşı’nda toprak altında bulunması umulan, bu kayıp silahlardı. Beyninde su toplandı İbrahim Şahin, 28 Mart 2000'de trafik kazası geçirerek ağır yaralandı. Sağlık durumunda düzelmenin sürdüğünü açıklayan doktorları, beyinde su toplandığını ve tedaviyi uzatmak zorunda kaldıklarını söylediler. 14 Nisan 2000'de hastanede bilincini kaybetmiş halde yattığı sırada 'görevi ihmal'den bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. 13 Mayıs 2000'de Mehmet Ağar, hakkında çete kurduğu iddiasıyla oluşturulan TBMM Soruşturma Komisyonu üyelerine ifade verdi. Komisyon başkanı Mehmet Pak "Şahin'in ifadesini bu şartlar altında alamadık. Doktorlar 6 ay ile 2 yıl arasında hastanın tekrar hatırlamaya başlayacağını söylediler" dedi. Cezasını Sezer affetti Susurluk davası dördüncü yılın sonunda karara bağlandı. Özel Harekât Dairesi eski Başkan Vekili Şahin, MİT eski görevlisi Korkut Eken'le birlikte 'Cürüm işlemek için çete oluşturmak ve bu çeteyi yönetmek' suçundan 6'şar yıl ağır hapis cezasına mahkum oldu. Şahin'in kısa süreli fenalık geçirdiği duruşmada, diğer 12 sanık da yine ‘Cürüm işlemek için çete oluşturmak’ tan 4'er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanıkların tümüne yurtdışına çıkma yasağı konuldu. 'Duyma ve hafıza sorunu yaşadığı’ gerekçesiyle Adli Tıp Kurumu raporu üzerine cezası ertelenen Şahin 2002’de tahliye edildi. Avukatları Şahin'in iyileşemediğini belirterek 10.Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e başvurdu. Sezer de başvuruyu ekindeki raporları dikkate alarak kabul etti ve Şahin'in 486 günlük cezasını affetti. “Özel Büro üyesi” Sönmez Köksal’ın hazırladığı Susurluk Raporu’unun “Örgütün Yapısı ve Kadrolarına İlişkin İddialar” başlığı altında İbrahim Şahin’in 700 kişiden oluşan Özel Büro’da görevli olduğu bilgisine yer verdi. Adı aynı zamanda Mart 1995 Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’e yönelik darbe girişiminde de geçti. Ölüm üçgeni “Ölüm üçgeni” olarak bilinen Sapanca-Hendek-Düzce arasında aralarında Savaş Buldan, Behçet Cantürk ve şoförü Recep Kuzucu ile Enis Karaduman gibi birçok isim ölü bulundu. Bu dönemde emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün İl Jandarma Komutanı olmasına dikkat çekiliyor. Bölgede bugüne kadar 20’ye yakın ceset bulundu. Yüzlerce kişi öldürüldü Susurluk davasında hüküm giyen ve hakkında onlarca dava bulunan, eski özel harekât polisi Ayhan Çarkın, Star TV'de yayınlanan Arena programında gazeteci Uğur Dündar’a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Çarkın, programda bir cinayete kurban giden Susurluk davası hükümlülerinden Oğuz Yorulmaz’ın annesinin, oğlunun kendisine ölmeden önce, “Yaklaşık 100 kişiyi öldürdüklerini” itiraf ettiği şeklindeki açıklamasını doğruladı. Çarkın, mücadele kapsamında öldürdükleri kişi sayısının yüzlerce olduğunu söyledi. “Ne 100’ü ne 200’ü çok daha fazla. Bu komplike bir mücadele” dedi. “Bin tane operasyon yaptık” Mehmet Ağar ise, 15 Kasım 1996’da Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan söyleşisinde, “Emniyet Müdürlüğünüz döneminde gizli operasyon yaptınız mı?” sorusunu şöyle yanıtlıyordu: “Ben size bunu söyleyebilir miyim? Kan kusarım, kızılcık şerbeti içtim derim. Bin tane operasyon yaptık. Ama bunlar anlatılmaz. Türkiye'nin 100 yıllık mücadelesini şahsi meselem yüzünden harcayamam. Bunların sonucu, halkın huzurudur.” Bu açıklamalar bile özel harekâtçılara yönelik ‘korku örgütü’ algısının pekişmesine neden oldu. “Tetikçi grubun başı” Ergenekon soruşturmasında polisi Şahin’e götüren isim, operasyonun tutuklu sanığı Muzaffer Tekin oldu. Şahin’in Ergenekon’un ele geçirilen ikinci tetikçi gurubunun başı olduğu ileri sürülüyor. Sivas’ta yakalanan bu grubun Türkiye’de sansasyon amaçlı suikastlar planladıkları, özellikle Ermeni vatandaşlar olmak üzere, aydınlar ve üst düzey siyasilere suikast hazırlığı yaptıkları iddia edildi. Krokiyi neden sakladı? Ergenekon operasyonunun 10’uncu dalgasında gözaltına alınan İbrahim Şahin’in evinde bir kroki bulunması bazı kesimlerce kuşkuyla karşılandı. “Susurluk soruşturması geçiren, hapis cezası alan İbrahim Şahin neden bu krokiyi evinde tuttu?” sorusuna yanıt aranıyor. Çünkü Ergenekon Savcısı Zekeriye Öz’e ‘bu kadar sürede zanlılar delilleri yok eder’ suçlaması yöneltiliyordu. Uzi mermileri kayıp silahların mı? Gölbaşı’nda yapılan kazı çalışmalarında iki yağlı poşet içinde 3 lav silahı, TNT kalıpları, çok sayıda el bombası, silahlar ve mühimmat, işaret fişeği, İsrail yapımı Uzi'ye ait mermiler bulundu. Bu mermiler akıllara Susurluk sürecini ve kaybolan İsrail yapımı silahları getirdi. Uzi silahları Susurluk davasına konu olan faili meçhul cinayetler de kullanıldığı belirlenmişti. Acaba bu mermiler o kaybolan silahlara mı aitti? Susurluk döneminde evi arandı mı? Ankara/Gölbaşı’nda bazı noktaları gösteren kroki, Ergenekon soruşturmasının 10’uncu dalgasında İbrahim Şahin’in evinde bulundu. Peki, Şahin’in evi Susurluk soruşturmaları döneminde aranmış mıydı? Bu konuya ilişkin bir bilgiye ulaşamadık. Ama Abdullah Çatlı’nın bile evinin kazadan yaklaşık yedi ay sonra arandığı düşünüldüğünde, bu olasılık az görünüyor. Kayıp silahların hikâyesi Susurluk soruşturması sırasında gerek dönemin başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş tarafından, gerekse Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu tarafından hazırlanan raporlarda, kayıp silahlar konusunda önemli bilgiler yer almıştı. Raporda şöyle deniliyordu: “İçişleri Bakanlığı kayıp silahlar konusunda soruşturma yapmış nedense tüm bilgi ve belgeler toplanmış olmasına karşılık konu 10 adet Baretta ile sınırlı tutulmuştur.” TBMM Susurluk Komisyonu da sorguladı TBMM Susurluk Komisyonu ise hazırladığı raporda şöyle diyordu: “Komisyonumuzca Emniyet Genel Müdürlüğünden, kendilerine İsrail Devleti tarafından hibe edilen silahlardan depoda bulunmayan ve kaybolan listeler ve varsa tahkikat evrakları istenilmiştir.” Emniyet’in 15 Kasım 1994 tarihli kayıtlarına göre gelen malzemenin dökümü şöyleydi: 2 adet 12,7 çapında Baretta dürbünlü tüfek, 8 adet pompalı av tüfeği, 100 adet hedef aydınlatıcı, 15 adet nişancı spot ışığı, 150 adet görülebilir lazer ışığı, 145 adet silah üstü dürbün, 20 adet gece görüş gözlüğü, 280 adet Uzi otomatik tabanca, 20 adet 7.62 mm. Galli tüfek, 100 adet susturucu, Işıklı cam kırma aleti, alev makinesi, mengene, kapı kırma tokmağı, ses bombası, sis bombası, dinamit, çene açma aleti, keskin nişancı elbisesi, iniş kayma takımı, dağcılık ipi, tel kesme makası, köpek kovucu, komando bıçağı. Bey Dağı’nda Uzili adamlar Özel Harekât timleri bu silahlarla, İsrailli uzmanların gözetiminde Antalya’daki Bey Dağı'nda eğitim yaptılar. Ama Susurluk döneminde bu silahların bir kısmının kayıp olduğu anlaşıldı. İşte bugün peşinde olunan bu silahlar. Eğer bu defa de İbrahim Şahin hafızasını yitirmezse, belki de bulunacak. Daha da önemlisi bu silahların kimlere yönlendirildiği ortaya çıkarılacak.