Orta Doğu'da iki farklı mezhebi temsil eden ve yüzyıllardır büyük bir güç mücadelesi içinde olan iki ülke Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilim son zamanlarda hiç olmadığı kadar yükseldi.
Son zamanlarda artan tansiyon, asırlardır süregelen bu rekabetin sıcak çatışmaya dönüşebileceği ve Orta Doğu'da en büyük iki mezhep olan Şiiler ile Sünniler arasında yeni çatışmaların yaşanacağı kaygılarını beraberinde getiriyor.
Son olarak bu hafta içerisinde Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da Kral Selman bin Abdülaziz el Suud'un resmi konutu El Yamama Sarayı'nı hedef alan bir füze saldırısı düzenlendi. Bu balistik füze havada imha edildi.
Yemen'deki Şii isyancı grup Husiler, attıkları İran yapımı Burkan füzesinin "hedefinin Saray'da Suudi liderlerin geniş katılımıyla düzenlenen toplantı" olduğunu açıkladı.
Suudi Arabistan ise füze saldırılarından İran'ı sorumlu tutuyor. İran ise Yemen'deki hiçbir grupla silah alışverişi anlamında bir bağlantısı olmadığını söylüyor.
BBC Dünya Servisi Radyosu'nun "The Inquiry" programı, Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi halinde neler olabileceği sorusuna yanıt aradı.
Program kapsamında görüşülen dört uzman olası senaryoları gündeme getirdi.
Program kapsamında görüşlerine başvurulan Körfez bölgesi uzmanı olan The Washington Institute'tan Michael Knights, NATO ve ABD ordusuna Orta Doğu konusunda danışmanlık yapan Anthony H. Cordesman, Johns Hopkins Üniversitesi Stratejik Çalışmalar Bölümü'nden öğretim üyesi Mara Karlin ve Uluslararası Kriz Grubu'nun İran çalışmaları direktörü Ali Vaez'in değerlendirmelerine göre, olası bir Suudi Arabistan ile İran çatışmasında dört aşama yaşanabilir:
Uzmanlar, iki ülkenin halihazırda dolaylı olarak çatışma içinde olduğunu savunuyor. Bir taraftan Suudi Arabistan'ın arkasında olduğu çeşitli gruplar ya da devletler, İran'ın özellikle Devrim Muhafızları tarafından askeri destek verilen devlet ya da silahlı örgütler arasında birçok ülkede çeşitli çatışmalar yaşanıyor.
Yaşanan bu dolaylı çatışmalarda, özellikle Devrim Muhafızları'nın varlığına dikkat çekiliyor. Dünyanın "en faal paramiliter teşkilatlarından biri" olarak nitelendirilen Devrim Muhafızları'nın kendi müttefiklerini etkili bir şekilde desteklerken, karşı grupların da gözünü korkuttuğu belirtiliyor.
The Inquiry programına konuşan uzmanlar, Suudi Arabistan ile İran arasındaki dolaylı çatışmaların Yemen ve Suriye başta olmak üzere birçok ülkede görüldüğüne dikkat çekiyor. Yemen'in güney komşusu olmasından dolayı Suudi Arabistan için çok büyük önem taşıdığı vurgulanıyor.
Ayrıca iki ülke Suriye'de de farklı tarafları destekliyor. Suudi Arabistan ile İran rekabetinin yansıdığı diğer ülkeler ise Irak, Lübnan ve Bahreyn olarak gösteriliyor.
Uzmanlar, yaşanacak bir kıvılcımın dolayı yaşanan bu soğuk savaşı sıcak çatışmalara dönüştürebileceği uyarısını yapıyor.
Uzmanlar, iki taraf arasındaki gerilimin sıcak çatışmaya dönüşmesi halinde bunun özellikle hava güçleri arasında yaşanacağını belirtiyor.
Her ne kadar İran'ın hava filosu eskimiş olsa da oldukça iyi bakıldığından dolayı halen işlevsel durumda. İran'ın elinde Körfez Savaşı sonrası Irak'tan ve 1980'lerde de Rusya'dan aldığı az sayıda savaş uçağı var.
Suudi Arabistan'ın hava filosu ise İran'a göre çok daha güçlü. Suudi Arabistan'ın elinde Eurofighter Typhoon ve F-15 Eagle gibi son teknolojilerle donatılmış savaş uçakları bulunuyor.Savaş uçakları kıyaslamasında Suudi Arabistan'ın rakibine göre önemli bir üstünlüğü olduğu görülüyor. Ancak füzeler söz konusu olduğunda durum değişiyor. Zira İran, çok daha fazla balistik füzeye sahip ve aynı zamanda yüklü miktarda güdümlü füze almayı da sürdürüyor. İran'ın elindeki füzeler, Suudi Arabistan'da şehirleri vurabilecek menzil ve kapasiteye sahip.
Her iki ülke için de elektrik üretim ve içme suyu tesisleri gibi kritik altyapının hava saldırılarına karşı kırılganlığının yüksek olduğu ifade ediliyor.
Ayrıca hava saldırısına karşı korumasız bir diğer alanda petrol ve doğalgaz üretim tesisleri. Hem Suudi Arabistan'ın hem de İran'ın ekonomisinin enerji gelirlerine bağımlı olduğu göz önüne alındığında bu tesisleri hedef alan bir sıcak çatışmanın ekonomik maliyetinin de yalnızca bu iki ülke için değil, dünya çapında çok ağır olması bekleniyor.
Gerek iki ülkenin küresel ekonominin enerji arzında oynadığı kritik rol gerekse de dünyanın diğer güçlü ülkeleriyle müttefiklik ilişkileri nedeniyle yaşanacak bir çatışmanın çok boyutlu bir hale dönüşebileceği vurgulanıyor.
Uzmanlar, Suudi Arabistan ve İran arasında yaşanacak sıcak bir çatışmanın sadece bu iki ülkeyle sınırlı kalmayacağı görüşünde.
Suudi Arabistan, başta ABD olmak üzere, İngiltere ve Fransa gibi bir dizi Batılı ülkenin stratejik müttefiki. İran'ın da Rusya ve bölgenin bir diğer önemli ülkesi Irak ile sıkı ilişkileri bulunuyor. Böyle bir çatışmanın İsrail'i dahi içine çekme potansiyeli olduğu ifade ediliyor.
Hürmüz Boğazı'nın enerji arzının en önemli geçiş noktalarından biri olması nedeniyle, İran'ın mayın döşemek gibi askeri hamlelerle buranın kapatılmasına yol açması halinde ABD'nin buna sessiz kalmayacağı ifade ediliyor.
Uzmanlar, ABD'nin bu bölgede çok sayıda üssünün bulunduğunu, 35 bin askerinin konuşlu olduğunu ve uçak gemilerinin de hazır beklediğini belirtiyor. Bu da ABD'ye "birkaç saat içerisinde" çatışmaya dahil olma gücü sağlıyor.
ABD'nin dahil olması halinde İran ordusunun ciddi kayıplar vereceği hesaplanıyor. ABD askeri müdahalesinin de savaşın "kısa ve sert" sürmesini sağlacak bir gelişme olarak gösteriliyor.
Uzmanlar, böyle bir savaşın kısa süreceğini ve bu nedenle de can kaybının az olacağını ancak etkisinin sonrasında da uzun yıllar devam edeceğini düşünüyor.
Bunun nedenlerinin başında da savaşın ekonomik maliyeti ve enerji tesislerinde yarattığı zarar geliyor. Bu durumun küresel petrol fiyatlarının artmasına ve bunun sonucunda da dünya ekonomisinde durgunluğa kadar gidecek bir dizi olumsuz etkinin yaşanmasına neden olacağı vurgulanıyor.ABD'nin savaşa dahil olması, İran ordusunun elindeki imkanların önemli ölçüde zarar görmesine neden olabileceği düşünülüyor.
Ancak bu savaşın İran'ın diğer ülkelerdeki Şii milisleri desteklemesinin önüne geçme ihtimali düşük görülüyor. Bunun sonucunda da Orta Doğu'nun birçok noktasında yeni çatışmaların yaşanması ve mevcutların da daha da sertleşmesi olasılık dahilinde.
Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde can kayıplarını çok artacağı ve milyonlarca kişinin mülteci durumuna düşeceği uyarısı yapılıyor.