Evresenl gazetesi yazarı İhsan Çaralan, Suudi Arabistan'da 11 prens ve eski bakanın gözaltına alınmasıyla ilgili, "Olsa olsa bu darbe; ABD başta olmak üzere batılı emperyalistlerin, Suudi Arabistan’ı bölgede daha etkin kullanmak için giriştikleri bir operasyondur. Ve tabii bölgedeki batılı emperyalist ülkelerin çıkarlarına ayak uydurmayan bir kliğin temsilcilerinin tasfiyesidir" ifadesini kullandı.
İhsan Çaralan'ın Evrensel'deki yazısı (7 Kasım 2017) şöyle:
Ortadoğu’daki Orta Çağ rejimlerinin birincisi olan Suudi Arabistan’da “saray darbesi” yapıldı. 11 prens ve ‘onlarca’ eski ve yeni bakanın gözaltına alındığı belirtiliyor. “Darbe”nin arkasından yayımlanan “Kraliyet Kararnamesi”ne göre görevden alınıp gözaltına alınanlar, “Rüşvet ve yolsuzluklara bulaşmış” olanlar. Kararname doğrultusunda kurulacak bir komisyon tarafından ülkede “rüşvet ve yolsuzluk”lara bulaştığı tespit edilen şüphelilerin, yurt dışına çıkışlarının engelleneceği, bankalardaki tüm paralarına el konulacağı ve şirketlerinin kontrol altında tutulacağı belirtiliyor.
Suudi Arabistan gibi, rüşvetin “Devletin çarklarını yağlamak” olarak “meşrulaştırıldığı” ve yolsuzluğun neredeyse rutin bir zenginleşme yolu olduğu ülkede; prenslere ve üst düzey yöneticilere, “rüşvet ve yolsuzluk için operasyon yapıldığı, elbette kimseyi inandıramaz; inandırmamıştır da!
Olsa olsa bu darbe; ABD başta olmak üzere batılı emperyalistlerin, Suudi Arabistan’ı bölgede daha etkin kullanmak için giriştikleri bir operasyondur. Ve tabii bölgedeki batılı emperyalist ülkelerin çıkarlarına ayak uydurmayan bir kliğin temsilcilerinin tasfiyesidir.
DARBEYE ADIM ADIM GELİNDİ!
Trump’ın 20 Mayıs 2017’de Suudi Arabistan’ı ziyaretinden beri, bölgede Suudi Arabistan’ın merkezinde olduğu önemli gelişmeler oluyordu.
Trump’ın ziyaretinin hemen arkasından Katar’a karşı gibi görünen ama İran’ı hedef alan, Suudi Arabistan önderliğinde bir grup ülkenin Katar’a ekonomik ve siyasi yaptırım uygulamaya girişmesi; eğer istekleri yerine getirilmezse askeri olarak da müdahale edileceğinin açıkça ilan edilmesi,
İran’la Suudi Arabistan arasındaki gerilimin geçmişe göre daha da artması,
Yemen’deki iç savaşa Suudi Arabistan’ın hava saldırılarıyla doğrudan müdahil olması,
Suudi Arabistan’ın, Suriye iç savaşı boyunca Türkiye-Suudi Arabistan-Katar ittifakından çekilerek, Mısır’la bölgedeki diğer Arap ülkeleriyle ilişkilerini yenileyerek, ABD-Mısır-Suudi Arabistan ekseninde, arkasında İsrail’in de olduğu bir Antiiran cephe oluşturulması; Türkiye’nin dışlanması,
Son dönemde Suudi Arabistan’da kadınlara kısmi de olsa “seçilme hakkı” tanınması, kadınların araba kullanmasına izin verileceğinin açıklanması, kurulacak bir “modern kent”te şeriat yasaları geçerli olmadan yaşanabileceği, “yakında Suudi Arabistan’ın ılımlı İslamcı biri çizgiye geçeceğine” dair yönetimden yapılan açıklamalar, Suudi Arabistan’da bir klikler çatışmasını kaçınılmaz kılacağının göstergeleriydi.
Bu gelişmelere “saray darbesi”yle eş zamanlı olarak;
Yemen’den atılan bir füzenin başkent Riyad Havalimanına düşmesi, (Suudi yönetimi füzenin havada vurulduğunu iddia etti),
Lübnan Başbakanı Hariri’nin, İran’ın kendisine suikast yapacağı iddiasıyla görevinden istifa ettiğini açıklayarak, Suudi Arabistan’a sığınması,
İçinde bir prens ve 9 üst düzey yöneticinin olduğu bir helikopterin Yemen sınırına yakın bir bölgede düşmesi ve içindekilerin ölmesi, elbette ki kimsenin “rastlantı” diyemeyeceği gelişmeler gerçekleşti.
‘IŞİD SONRASI’ KOŞULLARDA BÖLGE YENİDEN DİZAYN EDİLİYOR
Suudi Arabistan’daki darbeye, bölgedeki “IŞİD sonrası”nda bölgenin yeniden dizayn edilme girişimleri ışında bakıldığında; şu saptamaları yapabiliriz:
1- “Saray darbesi”, Trump liderliğindeki ABD’nin bölgedeki müttefiklerini “yeniden mevzilendirme” doğrultusunda attığı bir adımdır.
2- Darbenin arkasında elbette ABD ve onun da arkasında da İsrail vardır.
3- Darbe girişiminde asıl amaç; Suudi Arabistan önderliğinde İran’ın, ve onun arkasındaki Rusya’nın bölgede güç kazanmasını “sınırlama” stratejisinin ihtiyacı olarak ABD-İsrail ekseninin müttefiklerinin safını sıklaştırmaktır.
4- Darbeyle, bu stratejinin, Mısır’la birlikte merkez ülkesi olan Suudi Arabistan’da; ABD-İsrail ekseninin stratejik hedefleriyle uyuşmayan, gelişmelere ayak uyduramayan kliğin tasfiye edilmesi amaçlanmış görünmektedir.
5- ABD’nin bölge stratejisine bağlanmada tereddüt gösteren “müttefiklere” de gözdağı vermektir.
Bu sonuçları yakında, belki de beklenenden bile önce göreceğimizi söylemek yanlış olmaz.
RİYAD’DAKİ ‘SARAY DARBESİ’ TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLER?
Suudi Arabistan’daki darbe ile ilgili Türkiye’den yapılan ilk değerlendirme, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi.
Kalın, Suudi Arabistan’daki “saray darbesi” ile ilgili olarak şunları söyledi: “Zihniyet yapısı nasıl değişecek, bununla ilgili adımlar atmaya çalışıyorlar. Bir tarafta yeni bir kral ve sonrasıyla ilgili bir takım siyasi düzenlemeler yapılıyor. Bir 2030 vizyonu var. Böyle bir sürü konuları var. Bir Yemen meselesi var. Bütün bu gelişmeler içerisinde değerlendirmek lazım. Umarız Suudi Arabistan’ın barışına katkı sağlayacak bir süreç yaşanır!”
Bir şey söylemeyerek “taraf belirleme” biçiminde, “renksiz-kokusuz” bir değerlendirme! Kalın, “darbe” ile ilgili dişe dokunur bir şey söylemiyor. Bu da darbenin Ankara için; bir yanıyla darbenin “sürpriz” olduğu öte yanıyla da, Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde düne göre bile yeni zorlukların gündeme gelecek bir gelişme olarak algılandığı anlamına gelmektedir.
Çünkü; en azından Katar krizinden beri, Suudi Arabistan’la Türkiye arasındaki ilişkiler “olumsuz” bir kulvara girmişti.
Hele de bir yıl öncesine göre!
Suriye krizi boyunca, yedikleri ekmek içtikleri su ayrı gitmeyen iki ülkenin ilişkileri, Katar krizi sonrasında hayli gerilmişti. Ancak gelişmelerin seyrine bakıldığında darbenin Türkiye ile daha iyi ilişkiler içinde olmak isteyen kliğe karşı yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu da Katar krizinde öne çıkan, Türkiye’nin Katar’da kurduğu “askeri üs”sün kapatılmasını da isteyen manifestonun yeniden gündeme gelmesi, Katar ve İran’la ilişkilerini “normal” olarak sürdüren ülkelerin hedefe konacağı anlamına gelmektedir.
Dahası bundan sonraki adımın “Rusya ve İran’ın bölgedeki etkinliğini azaltmak” olduğu dikkate alındığında bölgede Rusya ile uzlaşarak ayakta kalmaya çalışan Türkiye için işlerin daha da zorlaşacağını söylemek yanlış olmaz.
Dolayısıyla gelişmelerle, Türkiye’nin Suudi Arabistan’daki “saray darbesi”yle bölgede zaten çok sıkışmış olan manevra alanının daha da daralacağını söylemek yanlış olmaz.