Suudi Arabistan’da gelişmeler hızla devam ediyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ‘ılımlı İslam’ açıklamasının hemen ardından ülkenin önde gelenlerine yaptığı operasyon, bir helikopterin ‘düşmesi’, İran ile yaşadığı gerginlik gözleri bu bölgeye çevirdi. Eski Dışişleri Bakanı ve Riyad Büyükelçisi Yaşar Yakış bununla ilgili olarak "Bir Suudlu’nun ‘ılımlı İslam’ı, kadınların sokakta yürürken ayaklarının topukları görünüyor mu, o kadının ayaklarına değnekle vurmayacaksın dediğinde ılımlı oluyor. Kadınların araba kullanmasını serbest bırakmak ya da" dedi.
Hürriyet'ten İpek Özbey'in Yaşar Yakış'la söyleşisi şöyle:
Lübnan Başbakanı Hariri istifa etti, Suudi Arabistan’da prensler, üst düzey yetkililer, işadamları, bakanlar gözaltına alındı. Yemen’den Riyad’a füze atıldığı iddia edildi. Prens ve üst düzey yetkililerin olduğu bir helikopter düştü. Arabistan Lübnan’a Hizbullah ‘nota’sı verdi. Ne oluyor?
Bir kısmı rastlantı olabilir ama gördüğüm kadarıyla hepsi büyük resmin bir parçası. Özellikle Muhammed bin Selman’ın yükselişinin yarattığı sorunlar gibi görüyorum bunu. Suudi Arabistan’ın er geç çağdışı yapıdan kurtulması gerekiyordu. Kurtulmaya başladı diyebiliyor muyuz?
Henüz “Evet başladı” diyemiyoruz ama özellikle Selman’ın galiba Amerikalılarla da anlaşmak suretiyle böyle bir süreci başlatmaya arzulu olduğu anlaşılıyor. Suudi Arabistan toplumunda öyle başka güçler var ki yakın zamanda kral olacağını düşündüğümüz Veliaht Prens’in gücü yeter mi bu değişikliği yapmaya, bilmiyoruz.
Değişikliğe hazır mı?
Ne zorluklarla karşılaşabilir?
Bir kere toplumun kendisinin değişikliğe hazır olan kısmı var, hazır olmayan kısmı var. Hazır olan, Batı ülkelerindeki üniversitelerde iyi eğitim gören, oradaki hem demokratik yaşam ortamını hem de sosyal ilişkileri yaşamış kimseler var. O insanların tekrar Suudi Arabistan’a gelip buradaki sosyal hayata uyum sağlamada da güçlük oluyordu. Ya diğer kesim?
Bir de geriye kalan 20 milyon Suudi var. Onlar da günde beş vakit namazdan sonra camilerde üç aşağı beş yukarı IŞİD’in söylemlerine benzeyen vaazlarla yoğrulan insanlar. Bir de burada uzun süre içinde kurumlaşmış olan Faziletin Korunması ve Kötülüklerin Engellenmesi Yüksek Kurulu diye bir kuruluş vardı. İşlevi nedir bu kuruluşun?
Kadınların başı açık dolaşmasını engeller. Yere kadar uzanan abayı giymedikleri takdirde sokakta çeviren, diplomatik plakalı araba bile olsa arabayı durdurup kadın ile erkeğin soyadları tutmuyorsa hakkında işlem yaparlar. Dolayısıyla toplumda bunların hepsi karşılıklı iletişim içinde. O yapının sarsılması gerekiyordu. Ama Muhammed bin Selman’ın gücünün yetip yetmeyeceği belli değil.
Muhammed bin Selman nasıl bir portre?
Suudi Arabistan’da yapılması gereken reformların bir ihtiyaç olduğunu kabul etmiş biri. Düşünün ki onbinlerce insan arasında öğreniminin tamamını Suudi Arabistan’da yapmış nadir prenslerden biri. Dolayısıyla dışarıdakilerden etkilendi demekten ziyade kendisinin bir Suudi vatandaş olarak dünyada izole olduğunu görüp, o ihtiyacı hissetmiş biri olarak düşünmek lazım. Ama ince ayar meselesi. Bir liderin yaptığı ufak bir hata kitleleri etkiliyor. Suudi Arabistan gibi bir ülkede kralın sevgili oğlu, babasına her şeyi kabul ettiriyor. O güçte bir insanın elinde ibreyi hafif oynattığı zaman, çok hızla giden bir araba düşünün. Direksiyonu çok hafif oynattığı zaman 10 metre sağa gidersiniz. Milimetrik oynatacaksınız. Şimdiye kadarki performansında başarılı mı?
O ince ayarlarda bazen başarılı olmadığı kanaatindeyim.
Gözaltına alınan, hapse atılan insanlar da çok güçlü. Bir karşılığı olmayacak mı?
Olacak, ama böyle zamanlarda kimin kime gücü yeterse. Bir bilek güreşi bu. Bakalım kim kazanacak. O helikopterin düşürülmesi mesela, öteki tarafının da elinde bazı şeyler olduğunu gösteriyor.
Suudi Arabistan önemli bir ülke. Petrolü yalnız başına en çok üreten ülke. Parayla yapabileceği şeyler çok. Hâlâ mı? Ekonominin kötüye gittiği, petrolsüz dünyada iyice köşeye sıkışabileceği konuşuluyor.
Hem doğru hem değil. Sizin söylediğiniz petrolün 30 yıl sonra azalmış olacağı. Ama bizim konuştuğumuz, gelecek hafta ne olacak? Devletler 30 yıl sonrasını düşünmez mi?
Herkes kendi önlemini alır. Amerika en etkilidir Suudi Arabistan üzerinde. Zaten değişmesi gerekiyordu ve böyle bir adam buldu. Ben Selman’ın bu değişikliğe inandığı kanaatindeyim. Peki tüm bu operasyonlarla antidemokratik bir uygulama mı yapıyor?
Tabii yapıyor. Bütün liderler “Ancak ben iktidardayken bu yapılabilir, o yüzden yaptıklarım mubahtır” tavrındadır. Muhammed bin Selman da bunu yapıyor. Suudluların ‘ılımlı İslam’ tanımı bizimkine benzer mi?
Benzemiyor. Bir Suudlu’nun ‘ılımlı İslam’ı, kadınların sokakta yürürken ayaklarının topukları görünüyor mu, o kadının ayaklarına değnekle vurmayacaksın dediğinde ılımlı oluyor. Kadınların araba kullanmasını serbest bırakmak ya da... Bizim anladığımız anlamda ‘ılımlı İslam’ olmayacaksa, ne değişecek?
Suudi Arabistan öyle bir ülke ki fiziki altyapısına ABD ancak gelecek yüzyılda ulaşabilir. Zihni altyapı ise 1440 yıl öncesi. Ancak 1300 sene öncesine gelebilir. 1440’da Martin Luther King’in reformu oldu. Bir din 1440 yaşına gelince reforma ihtiyacı var. İslamiyet şimdi 1443 yaşında. Çağdaşlaşması lazım.
Gelelim bize: Bundan ne kadar zarar görürüz?
Çok etkilenmeyiz. Bu çatışma İran ve Suudi Arabistan arasındaki çatışma haline dönüşürse Türkiye o zaman etkilenir. İyi ilişki sürdürmeye çalıştığınız iki ülke birbirine girmiş olur. Siz hangisini tercih edeceksiniz... Diplomasi burada nasıl bir çıkış yolu bulmalı?
Türkiye, elindeki kozları aşındırdığı için vaktiyle yapabilecek olduğu şeyleri yapamaz hale geldi. Türkiye çok etkili olamaz. Etkili olamaz ama etkilenir mi?
Savaş olursa etkilenir ama olmazsa iç politikada önemli bir etkisi olmaz.
ABD fısıldamış olabilir
Ilımlı İslam fikrinin Amerika tarafından Muhammed bin Selman’a fısıldanmış olması mümkündür. Bu, Türkiye’de farklı şartlarda ortaya çıktı. Tunus’ta Türkiye’den de başarılı olarak uygulandı. Arap Baharı’nda sıranın kendisine geldiğini düşünen Suudi Arabistan önlem mi alıyor?
Ama bu şekilde önlenir mi bilmiyorum. Amerikalılar bu argümanı kullanarak Muhammed bin Selman’ı daha kolay ikna etmiş olabilirler. Gözaltıları yolsuzluk karşıtı bir eylem mi, yoksa bir tasfiye olarak mı değerlendirmeliyiz?
Tamamen ikincisi gibi görünüyor bana. Güçlenen veya potansiyel gücü olan insanların önünü kesmek için yapılmıştır. Riyad’da görev yapmış bir diplomatsınız. Önümüzdeki günlere ilişkin öngörünüz nedir?
Suudi Arabistan’da bazı değişiklikler olacağı kesin gibi. Selman’ın ilk icraatı Yemen’e savaş ilan etmekti. Sonra bu ‘ılımlı İslam’ fikriyle ortaya çıktı. Şimdi tasfiye girişimlerinde bulunuyor. Bütün bunlar Suudi toplumunun çok kolayca kaldırabileceği şeyler değil. Şu ya da bu şekilde patlamalara neden olabilir. Bu helikopter düşmesi olayının da irtibatlı olabileceğine ihtimal veriyorum.
İhtiraslı bir adım riski
Suudlulara atılan Yemen füzesi neredeyse İran’la fitili ateşleyecekti. Sıcak temasa kadar varır mı bu gerginlik?
İranlıların Husileri desteklediği kesin. Yemen’de Husilerin şu ya da bu şekilde silah temin edip Suudlulara atması mümkündür. Bunu mutlaka İran bağlantılı görmek mümkün değildir. Böyle zamanlarda bahane aranıyorsa, oradan atılan bir füzeye daha şiddetli bir tepkiyle karşılık verebilir. O da bir tırmanmaya götürür. İran ve Suudi Arabistan bölgeyi bir ateş çemberinin içine mi itiyor?
İtebilir. Savaş, bir iddialı ya da ihtiraslı liderin yanlış adım atması yüzünden kolayca ortaya çıkabiliyor. Napolyon Moskova’yı zapt etmek için 450 bin kişilik orduyla gidip 45 bin kişiyle döndü. Hitler, Almanya’ya yaşam alanı lazım dedi, savaş başlattı, kaç milyon insan öldü. Liderler bazen ihtiraslarına yenilip bu tür yanlış işler yapabiliyorlar. Muhammed bin Selman da böyle bir maceraya girişebilir. Benjamin Netanyahu da kendi iktidarını ayakta tutabilmek için veya uluslararası camia tarafından haksızlığa uğrayan İran da buna benzer girişimlerde bulunabilirler. Kimdir: Yaşar Yakış 1938 yılında Düzce Akçakoca’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu ve aynı yıl Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevine başladı. İlk yurtdışı görevinde Anvers Başkonsolosluğu Muavin Konsolosluğu’na atanan Yakış, Lagos, Roma ve Şam büyükelçilikleri ile Brüksel’deki NATO Daimi Temsilciliği’nde de çeşitli görevler üstlendi. 1988 yılında TC Riyad Büyükelçiliği görevine atandı, sonra sırasıyla Kahire Büyükelçiliği ve Birleşmiş Milletler Viyana Ofisi ve Viyana’daki Uluslararası Kuruluşlar Nezdinde TC Daimi Temsilcisi görevlerinde bulundu. 2002’de Dışişleri Bakanı olarak atandı. Yakış, Türk-Suudi ilişkilerinin gelişmesine katkısı nedeniyle, Suudi hükümeti tarafından Kral Abdülaziz Nişanı (birinci derece) ile taltif edildi.