"Sylvia Plath Batı'da endüstri oldu"

"Sylvia Plath Batı'da endüstri oldu"

“Sylvia: Ben’den Önce Tufan” adlı inceleme kitabının yazarı, şair, eleştirmen Yusuf Eradam, ABD'li şair Sylvia Plath için, “Sylvia’nın intihar etmişliği ya da manik depresif hâlleri, çeşitli hastalıklarla bağlantılı olarak değerlendirilmesine çok kızıyorum” dedi. “Sylvia’nın Batı’da bir endüstriye dönüştüğü kesin” diyen Eradam, “Sadece merak ve intihar edebilmişlikle hayranlık duyulan değil, sanatıyla baştacı edilmesi gereken biri” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet’ten Merve Arslan’a konuşan İstanbul Kültür Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Eradam, Plath’ı  ‘tapılası bir şair’ olarak tanımlayarak, şair için “Hayatı nasıl yaşamışsa yaşamış, beni şiiri vurdu, imgelerinin zenginliği etkiledi” dedi.

Eradam’ın, Cumhuriyet’te yayımlanan (29 Eylül 2015) röportajının tamamı şöyle:

 - Öncelikle kitaptan biraz bahseder misiniz?

İlk kez 1997’de yayımlanmıştı. Genişletilmiş hâliyle ikinci baskısı Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıktı. Nilgün Marmara ile Plath karşılaştırıldı bu kitapta. Çünkü ilk baskısından farklı olarak, okuyanlar bu karşılaştırmayı da istiyordu. Karşılaştırmayı internetten bana ulaşan insanlara fotokopi çektirip ya da taratıp yolluyordum. Bu zahmetten de kurtulmuş oldum. Plath’ın “Ariel ve Seçme Şiirler”i geçen sene Kırmızı Kedi Yayınevi aracılığıyla yayımlandı. Arkasından program gereği bu kitap basıldı. Belki bu kitabı diğerinin yanına koyabilirsiniz. Çünkü incelememle “Ariel ve Seçme Şiirler” birlikte ele alınmalı, okunmalı bana göre.

- Kitaba neden “Ben’den Önce Tufan” adını verdiniz?

Biliyorsunuz “Benden Sonra Tufan” diye bir deyim var. Ben de o deyimden yola çıktım. İngilizce’de “ben” sözcüğü, insanın kendini bulması anlamına geliyor. Bu kitapta Sylvia, varolma savaşının içerisinde geçirdiği tufanı anlatıyor.

 

Romanı imha edildi

 

- Sylvia Plath’in “ben”i bulma yolculuğunda anne, kadın, şair “ben” ile ölümsüzlüğü arzulayan bir “ben” arasında sıkışmışlığından bahsediyorsunuz. Sylvia’nın intiharında bu ikili zıtlıklar arasında sıkışmışlığın etkisi var mıdır sizce?

Her insanın toplum içerisinde oynadığı roller vardır. Kendi başına kaldığında gerçek benini konuşturur. Sylvia da hayatındaki insanları başka kimliklerle şiirlerine yansıtıyor. Yaşadığı travmaları edebi kimliklerle bize sunuyor. Bu açıdan okuyucular için şu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Şiirleri okurken röntgenci gözüyle hayatından bir şeyler bulmaya çalışarak bakmamak gerekiyor. Bu noktada ihanete uğraması, histerik olmasından ziyade eseri ve yaratıcılığı açısından bakmak lazım.

- Peki siz Sylvia Plath ve şiirleriyle nasıl tanıştınız?

Doçentlik için hazırlık yapıyorum. Kafama bir kadın yazar, şair çalışmayı koymuştum. Belki dört tane kadınla yetişmem nedeniyle olabilir. İçin için yazar kadın tanımak istedim. Birçok şair ve yazar okurken Sylvia Plath’ın önce imgelerinin vurucu yanı beni çok etkiledi. Sylvia’nın intihar etmişliği ya da manik depresif hâlleri, çeşitli hastalıklarla bağlantılı olarak değerlendirilmesine çok kızıyorum ve karşıyım. Onun üzerine “Sylvia” diye bir film yapıldı. Yönetmeni (Christine Jeffs) kadın olmasına rağmen çok kızdım. Bir kadın yönetmen bile Sylvia’nın şair yanını göstermemiş. Histerik, kıskanç bir kadın vardı orada. Sylvia’nın Batı’da bir endüstriye dönüştüğü kesin. Sylvia, sadece size özel olan bir yaşantıyı evirip çevirip dile, şiire ihanet etmeden yazabilmek başarısını gösterebilmiş bir şair. O açıdan sadece merak ve intihar edebilmişlikle hayranlık duyulan değil, sanatıyla baştacı edilmesi gereken biri.

- Sylvia nasıl bir şair?

“Gizdökümcü”, “lanetli tanrıça” vb. popüler kültür tanımlamalarıyla ikonlaşmış, tapılası bir şair. Hayatı nasıl yaşamışsa yaşamış, beni şiiri vurdu, imgelerinin zenginliği etkiledi. İnsan hayran olacak bir şey gördüğü zaman ya hasetlenir ya da onu yüceltir, tanıtmaya kalkar. Ben ikincisini yeğledim. İncelerken de çok şey öğreniyorsunuz Sylvia’dan. Küçük yaşlarda yayımlanmaya başlıyor şiirleri. “Sırça Fanus”u intihar denemesinden sonraki tedavisi sırasında yazıyor. İkinci bir romanı olduğu söylenir. Kocası Ted Hughes’un bu romanı imha ettiği söylenir. Hughes’un başka bir kadına ilgi duyduğu ortaya çıktıktan sonra yoğun bir şekilde yazıyor. “Ariel” şiirlerinin hemen hepsini son yedi yıl içerisinde ortaya çıkarıyor. Erkeklerin dünyasında şiir okuyan, şiir yazan bir kadın aynı zamanda. Kalemi eline almış bir kadının iktidarla doğrudan bağlantısı vardır. Bu genellikle sistemin hoşuna gitmeyen bir durumdur. Sylvia’da böyle bir damar da var.

- “Seninle olmak sürekli ölüm” diyerek Slyvia’nın karanlık ve tehlikeli bir yazar olduğunu söylüyorsunuz. Slyvia bu karanlığa sizi de çekmedi mi?

Çekmedi desem yalan olur. Zaten o mektubu yazma sebebim o. “Mektupta yapacak işlerim var, iyi ki öldün” diyorum. Plath’ın bazı hayranları bu mektubu yanlış anladı. İntiharı olumladığım anlamına gelmiyor bu. En az hayatımın dört yılını ayırdım şiirlerini okuyup incelemeye. Ama ondan çıkmam gerekiyordu. Benim de yapacak işlerim var.

 

Çizimleri de yayımlandı

 

Kırmızı Kedi Yayınevi, Sylvia Plath’ın çizimlerini mektup ve notlarıyla birlikte yayımladı. Özgün ismi “Sylvia Plath: Drawings” olan kitap, İlknur Özdemir çevirisiyle Türkçede. “Sylvia Plath: Çizimler” adlı kitapta yer alan 44 çizim birkaç yıl önce Londra’da sergilenmiş ve biri dışında hepsi satılmıştı. Kitapta ayrıca Plath’in günlüğünden bir sayfa da bulunuyor.

Röportaja ulaşmak için tıklayın.