System of a Down: Türkiye’de çalmak istedik, yanıt alamadık

System of a Down: Türkiye’de çalmak istedik, yanıt alamadık

ABD'li rock grubu System of a Down (SOAD), 1915'in 100. yıldönümünde "Ermeni soykırımı konusunda farkındalığı artırmak" amacıyla "Wake Up Souls" adlı uluslararası bir turneye başladı. Turne kapsamında Cumartesi akşamı Londra Wembley'de çalan grubu binlerce kişi izledi. Yaklaşık iki saat süren konserde grup meşhur şarkılarından "Aerials", "Chop Suey", "Lonely Day", "B.Y.O.B." ve "Toxicity"yi çaldı.

Konserde üç bölümlük video gösterisi de yapıldı. Videoları, Rage Against The Machine grubunun gitaristi Tom Morello'nun önceden seslendirdiği öğrenildi.

Görüntülerde "Ermeni soykırımı"na doğrudan atıfta bulunulurken, Nazi Almanyası, Kamboçya, Bosna, Ruanda ve Darfur'dan katliam görüntüleri de paylaşıldı.

Beril Eski'nin BBC Türkçe'de yayımlanan röportajına göre videolarda ayrıca Türk hükümeti "Soykırımı inkar etmekle" suçlandı, "Benzer katliamlara maruz kalan insanlara destek vermek gerektiği" belirtildi.

Gitarist Morello ve SOAD vokalisti Serj Tankian, daha önce Axis of Justice (Adaletin Ekseni) adlı bir "Müzikseverler ile yerel siyasi örgütler arasında barış ve insan hakları odaklı bir örgütlenme hedefleyen" uluslararası siyasi bir örgüt kurmuşlardı. Örgüt göçmenlik ve ölüm cezasının kaldırılması meselelerine yoğunlaşmıştı.

Üçüncü videonun ardından bir konuşma yapan vokalist Serj Tankian, soykırımı önlemenin mümkün olmadığını, gelecekte de bu tür büyük katliamları engelleyecek uluslararası sözleşmeler bulunmadığını söyledi. Tankian "Bunu önleyecek tek şey bizleriz" dedi. Tankian'ın konuşmasının ardından seyircilerden büyük bir alkış geldi, çığlıklar yükseldi.

Grup 6 Nisan'da ABD'de başladığı turnede Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve Rusya'nın ardından 23 Nisan'da Ermenistan'da çalacak.

Beril Eski'nin grubun davulcusu John Dolmayan'la yaptığı BBC Türkçe'de 'System of a Down: Türkiye’de çalmak istedik, yanıt alamadık' başlığıyla yayımlanan (13 Nisan 2015) röportajı şöyle: 

'Türkiye'ye gelmek istedik, yanıt alamadık'

 

"Wake Up Souls" (Ruhları uyandırın) turnesinin fikri nasıl oluştu? İsmine nasıl karar verdiniz?

John Dolmayan: Turnenin ismi Los Angeles'ta yıllardır yaptığımız "Souls Shows"dan (Ruhların Konserleri) geliyor. Turne fikri de bir buçuk yıldır üzerine konuştuğumuz bir şeydi. Asıl olarak Ermenistan'da bir konser fikriyle başladı ve büyüdü.

Turne kapsamında Türkiye'ye gelmeyi düşündünüz mü?

JD: Tur kapsamında Türkiye'ye gelecektik, Türk yetkililerle iletişime geçtik ama yanıt alamadık. O nedenle Türkiye'yi tur dışı bıraktık. Detayları Serj (Tankian) biliyor.

1998'de de Slayer'ın alt grubu olarak gelecektiniz ama gelmediniz, ne olmuştu?

JD: Bize güvenlik nedeniyle gitmememiz tavsiye edildi. Menajerlerimiz gitmememizi söyledi.

O zaman da Türkiye'deki yetkililerle irtibata geçmiş miydiniz?

JD: Hayır geçmedik. Bence gitseydik bir sorun çıkmazdı. Menajerlerimiz endişelendi. Ben şahsen endişeli değildim çünkü daha önce de çok Türk tanıdım ve onlardan korkmuyorum.

İleride Türkiye'de çalma planı var mı?

JD: Türkiye'de çalmayı çok isteriz. Ve Türk hayranlarımızı diğer çaldığımız yerlerde de görmek isteriz. Eminim Almanya konserinde epey Türk hayranımızı göreceğiz.

 

'Şimdiye kadarki en iyi albümü yapacağız'

 

Yeni bir albüm çıkarmayı düşünüyor musunuz?

JD: Bir süredir yeni albüm çıkarmamız için tehdit ediliyoruz (gülüşmeler). Bu tur bittikten sonra eve gideceğiz, biraz dinleneceğiz, sonra da bir araya gelip ne yapabileceğimize bakacağız.

Yeni albüm nasıl bir şey olacak?

JD: Eğer yeni albüm hakkında çok konuşursam gruptakiler bana kızabilir. Ama biraz bahsedeceğim çünkü onları kızdırmayı severim ben. Ne yaparsak yapalım, eğer SOAD'a özgü bir şey olmazsa, o albümü çıkarmayız. Üzerimizde büyük bir baskı var çünkü 10 yıldır albüm yapmıyoruz. Dolayısıyla eğer şu ana kadar yaptığımız en iyi albüm olmazsa, o albümü yapmanın bir nedeni kalmaz. Özetle bu. Ya şimdiye kadarki en iyi albümü yapacağız ya da hiçbir şey yapmayacağız.

Grup üyelerinin solo çalışmaları devam edecek mi?

JD: Hepimiz solo çalışmalardan hoşlanıyoruz. Ben sadece şarkıları coverladığım bir solo albüm hazırlıyorum. Mesela bir Madonna şarkısı alıyorum, "Böyle yapılsa daha mı hoş olurdu" diye düşündüğüm şarkıları seçip coverlıyorum. Bu sene albümü çıkarmayı planlıyorum. Ama önceliğim tabii ki SOAD.

 

'SOAD benim gerçek aşkım'

 

2006'da ara verdiniz ve 2010'da yeniden bir araya geldiniz. Tekrar bir araya gelmek nasıl hissettiriyor?

JD: Ayrı kalmaktan çok daha iyi. Gerçek aşkınız sizden uzak olduğunda, tek istediğiniz yeniden onunla olmaktır. SOAD benim gerçek aşkım. Artık daha yaşlıyız, daha olgunuz ve daha şişmanız (gülüşmeler). Birbirimize çok iyi bakıyoruz. Arkadaşlarımı çok önemserim ve SOAD üyeleri benim en yakın arkadaşlarım.

Nasıl tanıştınız?

JD: Diğer üçü aynı ilkokula gitmişlerdi, ben özel okula gittim ama atıldım çünkü çok yaramazdım. Aileme "Oğlunuz belki de gelecek yıl okula dönmemeli" demişler. Yemin ederim, böyle demişler. 22 yaşına gelinceye kadar SOAD'dakilerle tanışmamıştım. Farklı gruplarda çalıyorduk. Eski basçıları bizim grupta çalmaya başladı ve onun vasıtasıyla tanıştık. Zaman içinde grubun üyesi oldum.

En sevdiğiniz müzisyenler kim?

JD: Tüm zamanların en sevdiğim grubu The Who çünkü en çok hayran olduğum davulcu Keith Moon. Ama tabii Beatles, Rush, Iron Maiden, Metallica'yı çok severim. Saymaya devam etsem saatler sürebilir. Klasik müziği de çok seviyorum. Şu anda en sevdiğim grup Midlake.

Bugünlerde en sevdiğiniz şarkı hangisi?

JD: Midlake diye bir müzik grubu var, bir albümleri var, adını hatırlamıyorum ama o albümü neredeyse bir yıldır dinliyorum. Genelde böyle oluyor, bir albüme kilitleniyorum. Mesela çocukken Pink Floyd'un The Wall albümünü iki yıl boyunca her gün dinlemiştim. O konuda biraz tuhafım.

 

'Lonely Day soykırım için yazılmadı'

 

Türkiye'den takip ettiğiniz bir sanatçı var mı?

JD: Takip ediyorsam da bilmiyorum. Muhtemelen vardır. Muhtemelen isimlerini bilmeden dinliyorumdur. Gençken ailemin çaldığı müzikler çoğunlukla Türk müziğiydi. Bizim Türkiye'yle çok sıkı bir bağımız var, ister inanın, ister inanmayın.

Bir hikaye anlatmak istiyorum. Aslında farklı fikirlerin nasıl bir araya gelebileceğiyle ilgili. Yılar önce New York'taydım. Bir günlük şoförlü araç kiralamıştık. Tabii bana pahalıya mal olmuştu, o zamanlarki kız arkadaşımla alışverişe gitmiştik de (gülüşmeler). Ve şoförümüz bir Türk'tü.

Gün boyunca konuştuk ve konu bir yerde benim Ermeni, onun Türk olmasına geldi. Bir anda ikimiz de soykırım mevzusunun aramızda olduğunu fark ettik. İkimizin de bir şekilde bu konuda konuşması gerekti. Ve konuştuk da. Ona öğretilenden, bana öğretilenden ve gerçek her ne ise ondan bağımsız olarak ikimizin de insan olduğunu fark ettik.

Bahsettiğim kişi hala, New York'a her gidişimde şoförlüğümü yapar. Bu aslında kim olduğumuzun çok fark yaratmadığını da gösteriyor. Elbette açık olduğunuz sürece.

Lonely Day şarkısı 1915 için mi yazıldı?

JD: Lonely Day şarkısının soykırımla ilgili olduğunu sanmıyorum. Ama herkes böyle bir bağ kurabilir. Lonely Day şarkısı bir gün yalnız olmayacağımız güne dair bir şarkı, ben sözlerini olumlu yorumluyorum. Ama tabii sözleri ben yazmadım.

Holy Mountain şarkısının sözlerinde ne anlatılıyor?

JD: Holy Mountain şarkısının sözlerini ben yazmadım. Sözlerini de bilmiyorum. Ama şarkı, geleneksel olarak Ermenilerin olan ama bir süredir onların olmayan Ararat (Ağrı) ve Masis (Küçük Ağrı) dağları hakkında.

 

'Nefret söylemine izin vermiyoruz'

 

Daha önce sizi milliyetçilikle suçlayan, konserlerde Türk bayrağı yaktığınız, konserlerinizin girişinde "Türkler ve köpekler giremez" yazıldığı yönünde haberler çıkmıştı.

JD: Öncelikle eğer böyle bir harekete şahit olsaydım, buna hemen son verilmesini sağlardım. Çünkü bu çok saygısızca bir davranış. Kimsenin bayrağını yakamazsınız. Bir Türk vatanseveri, bir Ermeni vatanseveri, Lübnan ya da Amerika vatanseveri kadar önemli. İkinci olarak birine "köpek" demek gibi bir hakarette asla bulunmam. Biz nefret söylemine izin vermiyoruz, ne şekilde olursa olsun. Eğer Facebook sayfama bakarsanız, biri başka birine milliyeti, cinsel yönelimi veya başka bir özelliği üzerinden saldırdığında, buna hemen son veriyorum.

Bu tur kapsamında ilk defa Ermenistan'da çalacaksınız değil mi?

JD: Evet ve çok iyi hissediyoruz. Bunu yapmayı çok uzun zamandır istiyordum.

Ermenistan'da bir süpriz planı var mı?

JD: Belki çok uzun çalacak olmamız bir süpriz olabilir. Yaklaşık iki saatlik bir set çalacağız. Normalde bu kadar uzun çalmıyoruz. Umarım iki saatin sonunda sağ salim çıkarım, artık yaşlandım.

 

'Çok uzun zamandır ağır bir yük taşıyoruz'

 

Ertesi gün ise 24 Nisan. Ermenistan'da mı olacaksınız o gün?

JD: Serj (Tankian) 24 ve 25'i için bazı etkinlikler planladı, ben de orada ona destek veriyor olacağım.

Bu turun sizin için kişisel anlamı nedir?

JD: Bir Ermeni olarak Türkiye ve Ermenistan'la arada bir köprü kurabilmek benim için çok önemli. Ama Ermeni soykırımını tanımadan bunu yapmak çok zor. Bu durum bizler için çok uzun zamandır taşıdığımız ağır bir yük. Büyükannem ve büyükbabam bu yükü taşıdı, annem ve babam taşıdı, şimdi de ben taşıyorum. Türkiye'nin de bu yükü pek çok şekilde taşıdığını düşünüyorum. Onların da bu meseleyi çözmekten mutlu olacağını düşünüyorum. Ondan sonra da birlikte devam edebileceğimize inanıyorum.

Turdaki konserlerinizi internet üzerinden canlı olarak yayımlayacak mısınız?

JD: 23 Nisan'daki (Ermenistan) konserin internetten canlı yayımlanması için uğraşıyoruz. Ama eminim konserden sonra kayıtlar hemen internete düşüyor ve izlenebiliyordur. Çünkü herkes telefonlarıyla geliyor. Dolayısıyla oralardan küçük parçalar takip edilebilir. Ama 23'ündeki konserin tamamını canlı yayımlamaya çalışıyoruz.

Kayserili olduğunuz doğru mu?

JD: Galiba ailemin bir kısmı oradan. Ama orası nerede bilmiyorum. Siz biliyor musunuz?

Evet İç Anadolu'da.

JD: Ayrıca ailemin bir kısmı da Urfa'dan. Orası nerede?

Orası da Güneydoğu'da kalıyor.

JD: Sanırım ailem o bölgeye yayılmıştı.

Ailenizin Türkiye geçmişi evde konuşulur muydu?

JD: Büyükannem ilk eşiyle Türkiye'de yaşıyormuş. İlk eşi kalp krizinden ölmüş, soykırımda değil. Bildiğim kadarıyla orada mutlu bir hayatları varmış. Tüm komşularıyla iyi geçinirlermiş, yan yana yaşarlarmış. Anladığım, bir köyde yaşadığın zaman dini meseleler o kadar önemli olmuyor, siyasi meseleler o kadar önemli olmuyor. Yalnızca çocuklarını büyütmeye odaklanıyorsun. Eğer bir köydeysen Türk, Ermeni, Süryani olman fark etmiyor, herkes birbirine yardım ediyor. Benim duyduğum hikayeler, tecrübeler bu şekildeydi. Ama sonra soykırım yaşandı, birçok olumsuz şey yaşandı.

 

'Sadri Alışık'a çok gülerdim'

 

Büyükanneniz ve büyükbabanız Türkçe biliyor muydu?

JD: Evet, çok iyi biliyorlardı. Her iki büyükannem ve büyükbabam çok iyi Türkçe konuşuyordu. Annem ve babam Türkçe anlayabiliyordu ama çok iyi konuşamıyorlardı. Ben de birkaç Türkçe kelime biliyorum. Muhtemelen Türkçe olduğunu bilmediğim çok kelime biliyorum.

Rahmetli büyükannem, kendisi harika bir kadındı, Kanada'da yaşıyordu ve Los Angeles'ta beni ziyarete geliyordu. İngilizce bilmediği için hep Türkçe filmler izliyordu. Sadri Alışık'ı çok severdi. Arkadaşlarından Sadri Alışık'ın filmlerini alırdı, ben de ona video kopyaları hazırlardım. Sadri Alışık bana Jerry Lewis'i hatırlatırdı. Türkçe'yi pek anlamadığım halde Sadri Alışık'ın komedisini anlıyordum ve çok gülüyordum. Bu da büyükannemle paylaştığımız, benim için çok özel hatıralardan biriydi.

 

'Hrant Dink'in öldürülmesi bir insanlık meselesiydi'

 

1915'i anlattığınız Screamers belgeselinde Hrant Dink de yer alıyor, kendisiyle tanışmış mıydınız?

JD: Hiç tanışma fırsatımız olmadı. Dink'in öldürülmesi gerçekten çok üzücüydü, çünkü o iyi biriydi.

Dink'in öldürülmesinin ardından Türkiye'de binlerce insan sokağa "Hepimiz Ermeniyiz", "Hepimiz Hrant Dink'iz" sloganlarıyla çıktı. O görüntülerden sonra neler hissettiniz?

JD: Çıkanlar yalnızca Ermeniler değildi, içlerinde çok sayıda Türk de vardı. Adaletsizlik, cinayet. Bunlar yanlış ve bence Dink'in öldürülmesi bir Ermeni ya da Türk meselesi değildi, bir insanlık meselesiydi. Maalesef biri bu korkunç cinayeti işledi, sebebini bilmiyorum, vatansever olduklarını mı düşünüyorlardı, bilmiyorum. Bazen vatanseverlik adına korkunç şeyler yapılabiliyor. Umarım adalet yerini bulur. Ama Dink'in ardından sokağa çıkan ve destek veren tüm insanlara müteşekkirim. Bence bu destek bir hareket başlattı. Birçok Türk bu meseleden, bu meselenin inkarından bıkmış durumda. Bu insanlar bir çözüm istiyorlar ve biz de onlara destek veriyoruz.

 

'Hayalim bir daha bu meseleleri konuşmamak'

 

Hrant Dink'in aynı zamanda Ermeni diasporasına da eleştirel bir tutumu vardı. Bir yazısında "Ermeni kimliğini geçmişteki değerlerle tanımlamak yetersiz kalacaktır" demişti. Siz bu yorumu nasıl değerlendirirsiniz?

JD: Her zaman geçmişte yaşamak istemezsiniz ama ondan bir ders almak istersiniz. Elbette onu kabul de etmek istersiniz. Geçmişinizle, bugünü ve geleceği yaşamak için hesaplaşmanız gerekir. Biz Ermeniler bu konuda konuşmaya devam etmek istemiyoruz. Benim hayalim, bu konu hakkında bir daha konuşmak zorunda kalmamak. Ama yalnızca Ermeniler de değil. Dünyada birçok insan katliama uğruyor. Bugün bile insanlar soykırıma uğrayabiliyor. Ama bu konuda hiçbir şey yapılmıyor. Dünya olarak, parayı insanın önüne koyduğumuz sürece, bu sorunlar sürecektir.

Türkiye'deki hayranlarınıza ne demek istersiniz?

Onlara çok teşekkür ediyorum, bizi dinledikleri, grubumuzun hayranı oldukları için. Bizi sevmeyenlere mesajım ise, o da olur, dert değil.