SZ: Türk-Alman ilişkilerinde daha özenli olunmalı

SZ: Türk-Alman ilişkilerinde daha özenli olunmalı

Süddeutsche Zeitung, Türkiye'yi 'Ortadoğu'daki İslamcı grupların eylem platformu' olarak nitelendiren İçişleri Bakanlığı belgesinin basına sızmasının ardından gerilimi düşürmenin önemini vurguluyor. Belgenin asıl yetkili kurum olan Dışişleri Bakanlığı'na danışılmadan hazırlandığının ortaya çıkması ve Dışişleri'nin belgeye mesafeli yaklaşımı iç politik tartışmaları da beraberinde getirmişti.

"Almanların da gerilimi tırmandırmaktan kaçınması gerekiyor. Konu sadece mülteci mutabakatı değil. Türkiye'ye ihtiyaç olmayan tek bir dış politik senaryo yok. Bu nedenle diyaloğa ve ziyaretlere devam edilmeli. Tabii ki Başbakan'ın Ankara'yı ziyaret etmesi ip cambazlığı gibi bir şey. Merkel, mülteci mutabakatı öncesinde Ankara'ya yaptığı ziyaretler nedeniyle çok şamar yemişti. Ancak memnuniyetsizliğini dile getirmenin başka yolları da var. Örneğin insan hakları ihlallerini açık bir şekilde gündeme getirmek, muhalif güçlerle buluşmak. Yani önemli olan, söylemde vitesi düşürüp Türk-Alman ilişkilerinde daha özenli davranmak. Yoksa ilişkiler, radikal nutuklar atanların eline bırakılmış olur."

Münchner Merkur gazetesinin yorumunda ise şu satırlar yer alıyor:

"Alman İçişleri Bakanlığı'nın Türkiye'yi 'ofis düzlemindeki bir hata'dan dolayı yarı resmi şekilde terör hamisi diye sınıflandırmasının ardından Alman hükümeti iki arada bir derede kaldı: Bir yanda dış politik hasarın büyümesini önleme, diğer yanda inkârı zor bir durumla ilgili vatandaşlara yüzsüzce yalan söylüyor konumuna düşmeme çabası. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sivil topluma karşı tavrı, Kürtlere karşı savaş ve teröristlerle flörtü, Merkel'in değerler üzerine kurulu mülteci politikasını adım adım itibarsızlaştırıyor. AB hayallerini gömmeli. Putin'in kıvrak zekâlı öğrencisi Erdoğan, ileri gitmeye, Avrupa'nın izin verdiği ölçüde devam edecektir. Sultan, Berlin ve Brüksel'in zaaflarını hissediyor. Bu zaafı yüksek sesle Ankara'ya ders verme edasıyla gizlemeye çalışma girişimi sonuçsuzluğa mahkûmdur. Çünkü Erdoğan bu tür girişimleri, kitleleri kendine daha da çekip onları harekete geçirmek için sıçrama tahtası olarak kullanıyor. Bu nedenle söylemde ılımlı ve ölçülü, eylemde güçlü olmak gerek. Erdoğan'ın şantaj potansiyelinin düşmesinin tek yolu, AB'nin kendi dış sınırlarının güvenliğini Saray'a havale etmek yerine kendisinin ele almasıdır."

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise Suriye'de Rusya, İran ve Suriye arasındaki ittifakın Türkiye'ye genişleme ihtimalini konu alıyor.

"Rusya'nın Suriye'deki savaş konusunda belirleyici taraf haline gelmesi ve ABD'nin faaliyetlerinin azalması feci bir durum… Moskova'nın tarafları zorladığı ittifak politikası Batı için büyük bir tehlike. İran'daki hava üslerinden havalanan uzun menzilli Rus bombardıman uçakları, yeni bir askeri ittifaka işaret ediyor. Moskova'da Türk hava üssü İncirlik'e uçak konuşlandırılması yönünde sesler yükselmeye başladı bile. Moskova-Tahran-Şam ekseninin Türkiye'ye genişlemesi, Batı için Suriye'deki savaşta bir yenilgi daha anlamına gelir.”

Berlin'de yayımlanan Tagesspiegel de Türkiye'nin Rusya ve İran ile yakınlaşmasını ve bunun Suriye'ye olası etkilerini konu alıyor:

"İran ile yakınlaşma, Suudi Arabistan gibi Sünni aktörlerde de kuşku uyandıracaktır. Moskova ve Tahran'ın Ortadoğu'daki nüfuzunun artması Türkiye'nin de çıkarına olamaz. Ancak ilk etapta Erdoğan'ın bu yeni rotadan başka seçeneği yok. Suriye konusundaki yanlış politikalarıyla Türkiye'yi bir çıkmaza sürükledi. Türkiye'nin şimdi yeni, daha akılcı bir tutum takınması Suriye'de siyasi çözümün kapıda olduğu anlamına gelmez gerçi. Ama Türkiye'nin, Esad'ın rolü konusunda daha esnek bir tutum sergilemesiyle, Suriye'de savaşın sona ermesi artık imkânsız olmaktan çıkacaktır."