Anayasa Mahkemesi'nin tutuklu yargılan gazeteci Mehmet Altan ve Şahip Alpay hakkında verdiği ihlal kararını yazan Hürriyet yazarı Taha Akyol, "Gazetecilerin hemen tamamı yazdıkları haber ve yazılarda yahut konuşmalarda “darbeyi teşvik, örgütü övmek” gibi suçlarla tutuklanıp yargılanıyor" dedi. Anayasa Mahkemesi'nin Alpay kararında bu konuda çok net bir hukuki ölçü ortaya koyduğunu söyleyen Akyol, "Darbe suçu olması için “Hükümetin zorla uzaklaştırılması gerektiği yönünde” yazılar olması lazım. Örgüt suçu için de illegal yönünü bilerek övülmesi lazım. Dosyalarda böyle yazılar yok. AYM, 9 ay gecikerek de olsa evrensel hukuka uygun karar verdi" ifadfesini kullandı.
Akyol'un "Ey hukuk" başlığıyla yayımlanan (13 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Anayasa Mahkemesi’nin “ihlal” kararı üzerine Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın ivedilikle tahliye edilmesi gerekirdi. Fakat ağır ceza mahkemeleri “karar tebliğ edilmedi” ve “Resmi Gazete’de yayımlanmadı” gerekçeleriyle AYM kararını uygulamadılar, tutukluluğun devamına karar verdiler.
Bu iki gerekçe de isabetli değildir.
Çünkü ilgili kanunun 50. maddesinde “tebliğ”den de “Resmi Gazete’de yayın”dan da bahsedilmiyor.
“Resmi Gazete’de yayın” kanunların iptaline ilişkin davalarla ilgilidir; “bireysel başvurular”la karıştırmamak lazım.
Bireysel başvurularda AYM “tahliye” kararı veremez, “ihlal” kararı verir, yerel mahkemeler de bunun gereği olarak “tahliye” kararı verir.
AYM’nin bu kararıyla “yetki gaspı” yaptığı söylenemez; AİHM de aynı yetkiyle benzer kararlar veriyor zaten. AYM kararları kesin ve bağlayıcıdır.
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, AYM’nin bu kararıyla yetkisini aştığını, “temyiz mahkemesi gibi davrandığını” iddia ediyor.
Halbuki Sayın Bozdağ, mesela İlker Başbuğ aynı şekilde AYM’nin “ihlal” kararı üzerine tahliye edildiğinde AYM’yi ve bireysel başvuru yolunu övmüştü. “Tutukluluk istisnai bir durum ama maalesef bazı davalarda ne yazık ki olağan bir şey gibi uygulanıyor” diye yakınarak şunları söylemişti:
“Son zamanlarda attığımız demokratikleşme adımları Türkiye’de önemli değişimlere neden oldu. İşte bireysel başvuru yolunu açmamız bunlardan bir tanesi idi...” (7 Mart 2014)
Alpay ve Altan hakkındaki AYM kararları da aynı “bireysel başvuru”kararıdır, aynı şekilde delilsiz ve uzun süreli tutuklamaların “insan hakları ihlali” olduğuna karar verilmiştir.
Başbakan Binali Yıldırım dengeli ve olgun bir üslupla konuştu; doğrusu budur, siyasetin dili böyle olmalıdır.
Gazetecilerin hemen tamamı yazdıkları haber ve yazılarda yahut konuşmalarda “darbeyi teşvik, örgütü övmek” gibi suçlarla tutuklanıp yargılanıyor.
Anayasa Mahkemesi Alpay kararında bu konuda çok net bir hukuki ölçü ortaya koydu:
“Suçlamaya konu olan yazılarda hükümetin zorla uzaklaştırılması gerektiği yönünde bir ifade yer almamaktadır.” (Paragraf 98)
Tutuklamalarda ve iddianamelerde ileri sürülen “sürekli eleştirilerle darbeye zemin hazırladılar, örgütü övdüler, 17-25 Aralık soruşturmalarını savundular, Balyoz ve Ergenekon davalarını meşrulaştırmak istediler” gibi iddiaları Anayasa Mahkemesi hiçbir şekilde delil saymıyor. Darbe suçu olması için “hükümetin zorla uzaklaştırılması gerektiği yönünde” yazılar olması lazım. Örgüt suçu için de illegal yönünü bilerek övülmesi lazım.
Dosyalarda böyle yazılar yok.
AYM, 9 ay gecikerek de olsa evrensel hukuka uygun karar verdi, kararlarda çok sayıda AİHM içtihatlarına referans var zaten.
AİHM’nin de şubat ayında karar vermesi bekleniyor.
Sosyal medyada bir kesim “Abdullah Gül’ün atadığı hâkimler tahliye kararı verdi” diye fırtına estirmiş. Çirkin ifadeleri sütunuma almıyorum elbette.
Nasıl önyargılı, komplo zihniyetli bir toplum olduğumuzun göstergelerinden biridir bu.
Alpay, Altan ve tutuksuz yargılanan Günay hakkındaki ihlal kararları 11 hâkimin imzasıyla alındı. İçlerinde Ahmet Necdet Sezer’in, Abdullah Gül’ün ve Tayyip Erdoğan’ın atadığı yargıçlar var.
Karara muhalefet eden 6 yargıcın da içlerinde yine Sezer’in, Gül’ün ve Erdoğan’ın atadığı yargıçlar var!
Kararı okumadan, kararda geçen hukuki kavramlar hakkında bilgi sahibi de olmadan hemen siyasi tavır almak... Önyargılarımızı, sevda ve nefretimizi “bilgi”sanmak...
Belki de en önemli sorunumuz bu zihniyet problemimizdir.