Karar gazetesi yazarı Taha Akyol, Gezi davasında tutuklu tek sanık Osman Kavala'nın da aralarında bulunduğu 7 kişi hakkında beraat kararı verilmesini yorumladı. Akyol, "Hepsine geçmiş olsun diyorum; hürriyetine kavuşan Osman Kavala’yı tebrik etmek isterim fakat tuhaf bir şekilde ayrı bir soruşturma gerekçesiyle gözaltı kararı verildi! Beraat kararı veren hakimlerin başka illere atanmamasını yürekten dilerim. Öyle bir atma, açıkça taahhüt edilmiş olan 'coğrafi teminat' ilkesinin doğmadan öldürülmesi olur." düşüncesini dile getirdi.
Akyol, "Kavala davası, bu hayati alanlardaki ağır sorunlarımızın pek çok örneğinden biridir. Yargı eliyle böylesine ağır hukuk ihlalleri icra edilebilen bir ülke, 'kendi problemlerini çözüp güçlü olmak' yolunda ne kadar başarılı olabilir?" görüşünü savundu.
Akyol, "Tek yol hukuk" başlıklı yazısında şunları kaydetti:
Yargı eliyle icra edilen binlerce mağduriyet var. Bunun bizzat Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de söylüyor: Adil karar vermekten çekinen yargı görevlileri, topu hep bir üst yargı organına atıyor; mağduriyetler sürüp gidiyor. (14 Şubat, Afyonkarahisar konuşması)
İşte Kavala davası, bu mağduriyetler zincirinin bir röntgenidir, bir ‘emsal dosya’dır.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 29 Aralık 2015 günlü kararında Gezi olaylarının darbeye teşebbüs olmadığına, şiddete başvuranların o fiilerden cezalandırılmasına, darbeye teşebbüs suçundan tüm sanıkların beraatine karar vermişti…
Beraat dosyası 4 yıldır Yargıtay koridorlarında bekliyor!
Dosya orada bekleyedursun, 18 Ekim 2017’de Osman Kavala “Gezi olaylarını tertip ederek darbeye teşebbüs” suçundan, ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle tutuklandı!
“Kızıl Soros” diye manşetler yazıldı, nutuklar atıldı…
Daha vahimi, iddianamedeki komplo teorileridir: “Macar Yahudisi Soros” Arap Baharı’nı “özellikle Mısır ve Tunus’daki ayaklanmaları” organize etmişti!..
Öyleyse Gezi’yi de organize etmiş olmalıydı!
İslamcıları iktidara getiren Mısır ve Tunus ayaklanmalarını, bizim iddianame “küresel sermaye”ye ve Soros’a bağlıyordu!
Delil denilen şeyler, işte böyle komplo teorileriydi…
Adalet Bakanı Gül, “böyle iddianameler hukuk devletlerinde olabilir” diyebilir mi?
Kavala’nın tutukluluğuna itirazlar mahkemelerce sürekli reddedildi.
Anayasa Mahkemesi bile… ‘Bile’ diyorum çünkü AYM’nin anayasal görevi, AİHM içtihatlarını uygulayarak “insan hakları”nı korumaktır.
Evet, görevi bu olan AYM, 10 Aralık 2019 günlü kararında, Kavala’nın tutuklanmasını “ihlal” saymadı!
15 üyeli AYM’de sadece beş yargıç, tutuklamanın insan hakları ihlali olduğuna dair “karşı oy” yazmışlardı: Zühtü Arslan, Engin Yıldırım, Hasan Tahsin Gökcan, Emin Kuz, Yusuf Şevki Hakyemez…
Çoğunluğu oluşturan diğer on üye “ihlal” saymadığından Kavala’nın tutukluğu devam etti…
AYM’nin bu kararından yaklaşık 7 ay sonra, AİHM 22 Mayıs günlü kararında, Kavala’yı tutuklamak için hiçbir delil olmadığına, tutukluluğun insan hakları ihlali olduğuna, “derhal tahliye” (immediate release) edilmesine hükmetti!
AİHM içtihatlarına göre karar vermeleri gereken AYM üyeleri ne hissetti, bilemem.
Ama Ağır Ceza Mahkemesi AİHM kararına uymadı!
Nihayet Kavala’nın tutuklanmasından iki yıl dört ay sonra, aynı mahkeme, dün Kavala ve tutuksuz yargılanan bütün sanıklar hakkında beraat kararı verdi…
Kavala’nın tahliyesi beklenirken, sürpriz bir şekilde 15 Temmuz’dan gözaltı kararı verildi!
Adalet nasıl işliyor, daha doğrusu nasıl işletiliyor görüyorsunuz değil mi?
Siyasi söylemle yazılmış iddianameler, tutuklamalar, manşetler, nutuklar, itirazların reddi, AYM, AİHM ve nihayet beraat…
Hapiste geçen aylar, yıllar...
Kavala bir emsal, böyle binlercesi var.
Hatırlayalım; “Biz” geldik sizi ezdik, “siz” geldiniz bizi ezdiniz; bu hukuksuzluk zinciri sürüp gidiyor.
Gardiyanın isminin “devrim” veya “dava” olması fark etmiyor!
İşte gelişmiş toplumlarda bu zincir erken görüldüğü için, 1748’de Montesquieu “Kanunların Ruhu” adlı kitabını yazdı, kuvvetler ayrılığını savundu.
Bizde bunun öncüsü Namık Kemal’di; sadece “vatan şairi” diye aklımızda kaldı!
1895 yılında Lord Acton şöyle yazdı:
“Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar!”
Siyasi gücün anayasayla ve anayasal kurumlarla sınırlanması, kuvvetler ayrılığı ile denetlenip dengelenmesi… Yargı bağımsızlığı ile adaletin üstün değer haline getirilmesi…
Modern hukuk devletinin özeti budur.
Başka yol var mı?
Onun için diyorum ki, ideolojiler, siyasetler, siyasi kavgalar bir kenara; tek yol hukuk.