Hürriyet yazarı Taha Akyol, Yunanistan'ın Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından ülkelerine kaçan 8 askeri Türkiye'ye iade etmeme kararı almasıyla ilgili olarak "Kalabalıkların idam sloganlarına destek vererek, işkence fotoğraflarını ilan ederek, Atina ve Berlin’e koz vermiyor muyuz?! Atina’nın ret kararında bu bahaneler yer almıyor mu?" dedi. "Trump’ın Gülen’i iade etmek isteyeceğinden şüphem yok. Hukuken de iade edilmelidir" ifadesini kullanan Akyol, "Fakat Amerikan yargısının nasıl bağımsız davrandığının örneklerini yaşıyoruz günlerdir. Kendi söz ve davranışlarımızla onlara da bahane vermekten sakınmak gerekiyor" diye yazdı.
Taha Akyol'un "Önemli olan..." başlığıyla yayımlanan (31 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Türkiye birçok sorunla karşı karşıya; terör, ekonomi, dış politika...
Bunların hepsi birer üst başlık, her birinin altında birçok sorunlar dizisi var.
Teröre karşı gerçekten kahramanca mücadele eden asker ve polisimizin çabası tek başına yeter mi? Politik olarak terörün tecridi gibi daha karmaşık faktörlerle uğraşmak gerekiyor.
Dış politika diyoruz; birçok sorunla ilgilidir ve en ince hesaplarla yürütülmesi gereken bir alandır. Son örnek Berlin ve Atina’nın “suçluların iadesi” konusundaki olumsuz tavırlarıdır.
Ekonomide müzmin dış ticaret açığımız, yıllardır yapılmayan yapısal reformlar ve son olarak derecelendirme kuruluşlarının peş peşe puanımızı düşürmesi...
Bütün bunlara nasıl bir zihniyetle bakmalıyız?
Fitch Türkiye’nin kredi notunu düşürdüğünde Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek Twitter’dan şu açıklamayı yaptı:
“Önemli olan başınıza nelerin geldiği değil, bunlara nasıl tepki verdiğinizdir. Epiktetos.”
Yunan filozofu Epiktetos’u okumadım, bu sözünü de bilmiyordum. Artık hiç unutmayacağım.
Gerçekten, sorunlarımız var ama onları çözüp çözememek daha önemli bir sorun değil mi?
Kişisel olarak da ülke olarak da.
Sorunlar karşısında rasyonel ve çözüme dönük kavramlar, davranışlar ve planlamalar mı geliştiriyoruz... Yoksa duygusal tepkilerle çözümleri daha da zorlaştırıyor muyuz?
Ekonomi gibi çok parasal, çok rakamsal bir alanda bile sürekli “güven” faktörünü vurguluyoruz ya, işte en başta gelen bu zihniyet meselesidir.
Bunu Mehmet Şimşek çok iyi bildiği için Moody’s ve Fitch’i suçlamadı, kendimize bu uyarıyı yaptı.
AK Parti iktidarında 2002’den itibaren Türkiye’ye 600 milyar dolar para geldi; çok iyidir bu.
2001 reformlarıyla oluşturulan kurumlar iyi çalışıyordu, AK Parti iktidarı reformları sürdürüyor, özellikle AB süreci hızla gelişiyordu. Ekonomi yönetiminin rasyonelliğine de güveniliyordu.
Derecelendirme kuruluşları Türkiye’nin puanını yükseltiyor, “yatırım yapılabilir ülke” ilan ediyordu.
Son yıllarda iktidar sözcülerinden bazılarının dediği gibi “Türkiye’ye karşı küresel komplo var, terörle birlikte bu kuruluşlar da ekonomiye saldırıyor” ise, dün niye o desteği vermişlerdi?!
Üstelik bizim kendi kuruluşumuz TUİK, dün Türkiye’de “ekonomik güven endeksi”nin düştüğünü açıklamadı mı?!
Ekonomik sorunları “düşman saldırısı” falan diye göstermek popülist propagandadır fakat ekonomi yönetimimizin rasyonelliğine güven daha da sarsılır. Şimşek bu yanlıştan uzak duruyor.
Suçluların iadesi konusunda Yunanistan’ın olumsuz tavrını binde bir bile haklı görmek mümkün değildir. AİHM’nin “terör örgütü” olarak tescil ettiği örgütlerin silahlı eylemcilerini bile iade etmiyorlar. “Sıfır iade” Yunanistan için utançtır.
Aynı şartlar açısından Almanya için de utançtır.
Bir de madalyonun öbür tarafına “rasyonel” gözle bakalım: Kalabalıkların idam sloganlarına destek vererek, işkence fotoğraflarını ilan ederek, Atina ve Berlin’e koz vermiyor muyuz?!
Atina’nın ret kararında bu bahaneler yer almıyor mu?
Trump’ın Gülen’i iade etmek isteyeceğinden şüphem yok. Hukuken de iade edilmelidir.
Fakat Amerikan yargısının nasıl bağımsız davrandığının örneklerini yaşıyoruz günlerdir. Kendi söz ve davranışlarımızla onlara da bahane vermekten sakınmak gerekiyor.
Hukuken elimizin güçlü olması için “terör” kavramını o ülkelerin kanunlarına ve AİHM içtihatlarına göre tanımlamamız gerektiğini de hatırlatmalıyım.
Neticeten, “Önemli olan başınıza nelerin geldiği değil, bunlara nasıl tepki verdiğinizdir”.