Hürriyet yazarı Taha Akyol, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Hollanda'ya yönelik kullandığı "Bunlar ne siyaset biliyor, ne uluslararası diplomasi nedir onu biliyor. Bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist. Bunu böyle biliniz" ifadesini eleştirdi. “'Nazi' suçlamasını da bırakmalıyız. Avrupa’da bu küfürden ağırdır, onları aleyhimize kışkırttığı gibi Hollanda Nazi işgaline uğramış ülkedir" diyen Akyol, "Son yaptıkları kaba ve çirkin işlemleri “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”ni hatırlatarak eleştirmeliyiz; üstelik bu daha etkili olur" ifadesini kullandı.
Taha Akyol'un "Popülizm bu işte" başlığıyla yayımlanan (13 Mart 2017) yazısı şöyle:
Popülizm uluslararası ilişkileri nasıl zehirler, bunun tipik örneğini Hollanda ortaya koydu.
Popülizm kitlelerdeki nefret ve korku duygularını körükleyerek ülkelerin içinde tehlikeli kutuplaşmalara, uluslararası ilişkilerde yine tehlikeli çatışmalara yol açıyor.
Hollanda’da iki Türk bakanın gezi ve konuşma özgürlükleri engellendiğinde, oradaki Türklerin protesto gösterisi yapması üzerine neo-faşist Wilders’ın attığı tweet’lere bakın:
“500 Türk Allah-u ekber diye bağırıyor. Bu bizim ülkemiz. Meydanı hızla temizleyin.
Türkler Rotterdam’da keyifle Türk bayraklarını sallıyor. İğrenç. Bu bizim ülkemiz.”
Hollanda’da çarşamba günü yapılacak seçimlerde bu psikoloji maalesef etkili oluyor.
BAŞBAKAN RUTTE
Liberal Demokrat Partili Başbakan Mark Rutte, bütün konuşmalarında Wilders’ı eleştirir, hukuku, anayasayı savunurdu.
Wilders, camilerin kapatılıp Kuran’ı yasaklayacağını, Müslümanları kovacağını söylediğinde Başbakan Rutte şu tepkiyi göstermişti:
“Bu görüşler hukuka karşı bir tehdittir. Müslümanların özgürlükleri Hollanda anayasasının teminatı altındadır.” (5 Eylül 2016)
Fakat aynı Rutte, çarşamba günü yapılacak seçimler için gazetelere verdiği ilanlarda Müslümanlara diyor ki:
“Kurallara uymuyorsan ülkeyi terk et!”
Önceki konuşmalarından çok farklı olduğu gibi, “kurallar”ın popülizm tarafından nasıl keyfi olarak değiştirildiğinin son örneği de iki Türk bakanın seyahat ve ifade özgürlüklerinin engellenmesidir, utanç vericidir.
Hollanda’da Wilders seçimlerden birinci parti çıkarak nisanda Fransa ve eylülde Almanya seçimlerini etkileyecek bir “Avrupa’da vatansever baharı”nı başlatacağını söylüyor.
Wilders’ların, Le Pen’lerin, Hofer’lerin yöneteceği bir Avrupa!
Öyle bir kâbusu düşünebiliyor musunuz?
Hele Avrupa’da yaşayan 4 milyon Türk için ne büyük bir kâbustur bu!
Sorun bundan da ibaret değil... Aşırı sağa oy kaptırmamak için merkez partileri de popülizme kayıyor. İşte, Hollanda Başbakanı Rutte’nin oyları artmış, Türk bakanlara karşı sergilediği saygısız, kaba tavrı sayesinde!
Hukukun üstünlüğünü esas alan klasik demokrasinin maruz kaldığı ciddi bir krizdir bu...
Fakat Avrupa’nın tamamı popülist değildir. Klasik demokrasiye, hukuk devletine bağlı ve Türkiye ile ilişkilerin iyi olmasını isteyen bir Avrupa da vardır.
Rusya ile uçak düşürme krizini unutmayalım, daha çabuk çözülseydi değil mi?
Hollanda krizinin sorumlusu Hollanda’dır fakat yine de çabuk sona ermelidir. Özellikle başka Avrupa ülkelerine yayılmadan sakinleşme sağlanmalıdır; malum İsveç’te de bir “salon iptali” oldu!
Bu bakımdan Başbakan Yıldırım’ın Hollanda Başbakanı Rutte ile telefonla görüşmeleri ve “gerilim ortamından çıkılmasını” istemeleri iyi bir işarettir.
Hollanda ile ticaretimiz 6 milyar dolardır, 2015 yılında 1.2 milyon Hollandalı turist geldi. 2002-2015 döneminde Hollanda şirketleri Türkiye’ye 21 milyar 58 milyon dolar yatırım yaptı...
Tepkimizi diplomatik kanallardan göstermeli, toplumlarda gerilimin tırmanmasına meydan vermemeliyiz. Mutlaka tepki göstermeliyiz fakat tepkimiz diplomatik alanda olmalıdır.
“Nazi” suçlamasını da bırakmalıyız. Avrupa’da bu küfürden ağırdır, onları aleyhimize kışkırttığı gibi Hollanda Nazi işgaline uğramış ülkedir.
Son yaptıkları kaba ve çirkin işlemleri “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”ni hatırlatarak eleştirmeliyiz; üstelik bu daha etkili olur.
Popülist Avrupa ile çatışırken demokrasi ve hukuk devletine bağlı Avrupa’yla birlikte olmaya özen göstermeliyiz.