Hürriyet yazarı Taha Akyol, Türkiye'nin Suriye politikasında asla yalnız kalmaması gerektiğini savunarak "Putin bizi eleştirmiyor ama Türkiye’ye uyguladığı ticari ambargoyu da tamamen kaldırmıyor. Rusya ile dost olmalıyız ama Putin’in politikalarını da görelim. Batı’yla toptan çatışmaktan sakınmalı, ortak menfaatlerimizi vurgulayan bir diplomasi geliştirmeliyiz. Özetle, dış politikayı 'diplomatça' yürütmeliyiz" dedi.
Taha Akyol'un "Rusya ne yapıyor?" başlığıyla yayımlanan (22 Mart 2017) yazısı şöyle:
Fazla geriye gitmeyelim, olayların akışına 1 Mart’tan itibaren bakalım:
1 Mart: Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, aynı yöndeki açıklamaları sürdürerek PYD Menbiç’ten çekilmezse vuracağımızı söyledi. 3 Mart: Rus askeri birlikleri Menbiç’e girdi, PYD Menbiç’in yönetimini Şam rejimine bırakacak. Açıklamayı Rusya Genelkurmay Harekat Daire Başkanı Org. Sergei Rudsky yaptı. Rejim güçleri de Menbiç’e giriyor. 6 Mart: Pentagon Sözcüsü Jeff Davis Amerikan askerlerinin Menbiç’te konuşlandığını açıkladı. Amaçlarının IŞİD dışındaki tarafların çatışmasını önlemek ve IŞİD’in Menbiç’ten çıkarıldığını göstermek olduğunu söyledi. Bu askeri gelişmelerin Menbiç’te PYD’ye karşı Türkiye’nin operasyon yapmasını hayli zorlaştırdığı açıktır. Nitekim son günlerde “Menbiç’te PYD’yi vururuz” diye açıklamalar duymuyoruz.
Askeri nitelikli bu olaylar üzerine siyasi gelişmelere bakalım: 9 Mart: Amerikan askerlerinin ardından Rus askerleri de kollarındaki PYD/YPG armalarıyla poz verdi. 10 Mart: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Moskova’da yaptığı görüşmenin ardından Putin’in PYD’ye sıcak bakmadığını söyledi. 17 Mart: PYD yanlısı Kürtler Afrin, Cezire ve Kobani’de ‘federal sistem’i onayladılar. Rusya 1 Şubat’ta açıkladığı Suriye anayasasında ‘Kürtlere kültürel özerklik’ tanımı yapmış, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Riyabkov da 29 Şubat’taki konuşmasında Suriye federasyon olabilir demişti. 20 Mart: Reuters, PYD yönetimindeki Afrin’de Rusya’nın üs kuracağını duyurdu, Rusya ise üs değil, Ateşkes İzleme Merkezi kuracağını belirtti. Fakat Rusya’nın Afrin’e zırhlı araçlarla kuvvetli bir askeri birlik konuşlandırdığı TV’lerde yayımlandı, Rusların ‘bölgede askeri eğitim’ vereceği de belirlendi.
Rusya, Şam ve PYD arasında bir anlaşma olduğu, Amerika’nın PYD’yi desteklemekte ısrar ettiği görülüyor. Hatta Rusya daha ileri giderek Suriye için “federasyon” kavramını resmen kullanıyor. Moskova’da PKK ve PYD’nin resmen büroları hâlâ faaliyet halindedir. Suriye’de görevli Rus Generali Alexandr Dvornikov, 23 Mart 2016 tarihli Rossiyskaya Gazeta’ya demecinde “sadece Suriye ordusunu değil, PYD unsurlarını da eğittiklerini” açıklamıştı. Askerimizin şehitler vererek yürüttüğü “Fırat Kalkanı” harekâtı sayesinde sahada Türkiye’nin eli güçlenmiştir. Fakat bütün askeri operasyonlar nihayet siyaseten sonuçlanır. Uzun vadede Türkiye’nin güvenliği bakımından nasıl bir Suriye’nin ortaya çıkacağı meselesi hayati derecede önemlidir. Şimdilik görünen; Rusya ve Esad’ın Suriye’de güçlenmiş olması ve bunların PYD ile anlaşmalı hareket etmeleridir. Barzani daha başta PYD’nin Esad’la danışıklı hareket ettiğini açıklamıştı. Obama sadece DAİŞ’le mücadeleyi önemsedi, PYD’yi destekledi.
Menbiç’te ortaya çıkan Rusya, Amerika, Esad ve PYD tablosu, Suriye’nin geleceği için bir işaret midir, bilmiyoruz. En kötüsü Ankara’nın “kuşatılmışlık” ve “yedi düvele karşı mücadele” psikolojisine ve hamasete kapılması olur. Biz tarihimizin hiçbir döneminde yedi düvele karşı tek başımıza savaşmadık. Türkiye Suriye politikasında asla yalnız kalmamalıdır. Putin bizi eleştirmiyor ama Türkiye’ye uyguladığı ticari ambargoyu da tamamen kaldırmıyor! İktisatçı İbrahim Kahveci’nin deyişiyle “Ruslardan S-400 alıyoruz ama salatalık bile satamıyoruz!” Rusya ile dost olmalıyız ama Putin’in politikalarını da görelim. Batı’yla toptan çatışmaktan sakınmalı, ortak menfaatlerimizi vurgulayan bir diplomasi geliştirmeliyiz. Özetle, dış politikayı “diplomatça” yürütmeliyiz.