Hürriyet yazarı Taha Akyol, Türkiye'nin Ortadoğu’daki Osmanlı imajının dış politikada iyi sonuç vermediğine dikkat çekerek Arapların kendileri gibi olmayan 'başkaları'na karşı dayanışma içinde olduğunu belirtti. Arapların, Türkiye'ye karşı ortak tavır aldığı Başika kampı krizini örnek gösteren Akyol, "Hatırlayalım: Arap Birliği, hem de iki defa, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki operasyonlarını ve Başika’da askeri eğitim timi bulundurmasını protesto etti" dedi. Akyol, sert ideolojik tutumların ülkeleri iç politikada kutuplaştırdığını dış politikada ise sorunlarla karşı karşıya bıraktığını belirterek "Türkiye 'kurumsal' devlet diplomasisine dönmeli, aşk-öfke sarmalından sakınmalıdır" diyerek uyardı.
Taha Akyol'un "İşte ortadoğu" başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 2017) yazısı şöyle:
Önceki gün Irak’ın Şii Başbakanı İbadi, Amerika’nın tavsiyesiyle oluşturulan “Suudi Arabistan ve Irak Koordinasyon Kurulu” toplantısına katılmak için Suudi başkenti Riyad’a gitti, Kral Selman tarafından törenle karşılandı.
Bağdat’taki Şii yönetimi ve Şii Başbakanı İbadi’nin İran’la sıkı işbirliği biliniyor. Tahran her fırsatta Irak’taki Şii iktidarı destekliyor. “Vekaleten örgüt”niteliğindeki Haşdi Şabi Irak coğrafyasında ordu gibi bir güçtür.
Amerika, Irak’tan yabancı güçlerin yani Tahran uzantılarının çekilmesini istediğinde İbadi “bizim içişlerimize karışma” diye tepki gösterdi.
Fakat ABD tavsiyesiyle kurulan “Koordinasyon” toplantısını da ihmal etmiyor.
Ortadoğu’daki Sünni-Şii siyasi kutuplaşmasına Suudi ve İran rejimleri öncülük ediyor. Ama İbadi 10 bakan ve 40 müsteşarla Riad’a gidiyor, başta petrol, “önemli anlaşmalar” imzalıyor.
Bu tür gelişmeler mezhep kutuplaşmasını yumuşatırsa bütün bölge için iyi olur; temennim bir ortaçağ karakteristiği olan kanlı mezhep kavgalarının aşılmasıdır.
Türkiye ‘aşiret devleti’ olmadığı için, Ortadoğu’ya uzun tarihin tecrübe birikimiyle bakıyordu. Bu bakışın özeti şöyleydi: Her bir Ortadoğu ülkesiyle iyi ilişkiler geliştirmek, işbirliği organizasyonlarında yer almak, Filistin’i desteklemek...
Fakat Araplar arası ihtilaflara karışmamak, ‘Osmanlı’ imajı yaratacak davranışlara girmemek.
Ortadoğu’da Osmanlı imajının dış politikamız bakımından iyi sonuç vermeyeceğini tarihçi Şükrü Hanioğlu da yazmıştı. (Sabah, 20 Aralık 2015)
Osmanlı imajının olumlu olduğu yer Kuzey Afrika’dır.
Muhafazakâr iktidar, devletin ihtiyatlı kurumsal bakış açısını “yüzyıllık parantez” olarak niteledi, “parantezi kapatıyoruz” diye ifade ettiği politikalara yöneldi.
Suriye politikasının sloganı “Şam’da bayram namazı kılmak”tı.
Mısır politikamız İhvan’a göre şekillendi...
Arap Baharı, “tarihin dirilişi” gibi görüldü.
Bir yönüyle öyleydi fakat Osmanlı asırlarının dirilmesi değildi, tarihte kalmış olması gereken mezhep ve kabile kavgalarının hortlamasıydı.
Şimdi Türkiye realitelerin karmaşık tablosu içinde “beka” mücadelesi veriyor.
Bağdat-Riad arasında mezhep ihtilafı var... Biri İran ve Rusya ile öbürü ABD ve Batı ile dost... Ama Araplık olarak ortak bir değer de vardır.
İkisi için petrol ve ticaret de önemli.
Barzani’ye hepsi birden karşı çıktı; Arapların ve Farsların petrol egemenliğini kıracak Barzani’nin referandumuna izin vermeleri mümkün müydü?
Ortadoğu’da gerilimlerin kontrolden büsbütün çıkmasını Amerika da Rusya da istemez.
Diplomasinin özellikle Ortadoğu’da ne kadar girift olduğu belli.
Sınırların ve rejimlerin oturmadığı Araplar arasında ihtilaflar çetin olduğu gibi aralarında “başkasına” karşı dayanışma da vardır. Hatırlayalım: Arap Birliği, hem de iki defa, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki operasyonlarını ve Başika’da askeri eğitim timi bulundurmasını protesto etti.
O zaman Ankara Barzani ile sıkı fıkı dosttu, Bağdat’la kavgalıydı, Arap Birliği Bağdat’ın talebiyle Türkiye’yi protesto etmişti.
Hatta Arap Birliği Ankara bürosunu kapatma kararı aldı, sonra erteledi.
Netice: Sert ideolojik tutumlar ülkeleri iç politikada kutuplaştırır, dış politikada büyük sorunlarla karşı karşıya bırakır.
Türkiye “kurumsal” devlet diplomasisine dönmeli, aşk-öfke sarmalından sakınmalıdır.