Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesine ilişkin soruşturmada üç kez yarım kalan olay yeri incelemesinde neler yaşandığını aktardı. Saygı Öztürk, "Başsavcı Solmaz ve avukatlar olay yerine 15 metre uzaklıktayken silah sesleri gelmeye başladı. Polisin getirdiği çelik yelekleri başsavcı ve avukatlar giyerken büyük bir patlama daha meydana geldi. Polisin zırhlı aracına da sürekli ateş ediliyordu. Aracın yanında patlama oldu. O koşullarda delil toplanması hemen hemen olanaksızdı" dedi.
Saygı Öztürk'ün Sözcü gazetesinin bugünkü (5 Aralık 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Güneydoğu’nun bazı ilçelerinde sıkça sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, polis açılan hendekleri kapatıyor, el yapımı patlayıcıları imha ediyor, örgütün dağ kadrosundan gelen teröristler halkı yönlendiriyor, devlete başkaldırmaları için çaba gösteriyor. Zorluklarına rağmen, güvenlik güçleri kararlı bir biçimde mücadeleyi sürdürüyor.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz, Güneydoğu’nun koşullarını en iyi bilen isimlerden birisi. Çünkü, tam 10 yıldır Güneydoğu’da görev yapıyor. Terör örgütünün nereden nereye geldiğini, taktiklerini, güvenlik birimlerinin olaylara yaklaşımını, halkın bu olaylara bakışını da çok iyi biliyor.
Güneydoğu’da Cumhuriyet savcılarının cumartesi-pazarı yok. Diyarbakır’da cumartesi günü iki polisimizin şehit edildiği haberini, Başsavcı Ramazan Solmaz saat 10.50’de makamında çalışırken öğrendi.
Gelen ilk bilgi iki polisimizin şehit edildiği yolundaydı. Kısa bir süre sonra Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürüldüğü bilgisi ulaştı. Ramazan Solmaz, Baro yetkililerini aradı ve kendilerini Başsavcılığa davet etti. Eldeki ilk bilgileri de onlara aktardı.
Avukatlarla birlikte Tahir Elçi’nin kaldırıldığı hastaneye gitti. Otopsi işlemleri sırasında avukatlar da oradan ayrılmadı. Nereden geldiği henüz net olarak belirlenemeyen kurşun, Tahir Elçi’nin ensesinin solundan girmiş, sol üst kaşından çıkmıştı.
Dört Ayaklı Minare’nin yanına gidilip delilleri toplamak da o yörede kolay değil. Çünkü kurşunun nereden geleceği, bombayı kimin nereden atacağını bilemezsiniz. Nitekim, Başsavcı Solmaz ve avukatlar olay yerine 15 metre uzaklıktayken silah sesleri gelmeye başladı. Polisin getirdiği çelik yelekleri başsavcı ve avukatlar giyerken büyük bir patlama daha meydana geldi. Polisin zırhlı aracına da sürekli ateş ediliyordu. Aracın yanında patlama oldu. O koşullarda delil toplanması hemen hemen olanaksızdı.
Çatışma giderek artınca, Başsavcı ve avukatlar bir tutanak düzenledi delillerin çatışmalar nedeniyle toplanamadığı da belirtildi. İşte, bir ilçemizi terör örgütü bu hale getirmişti.
Diyarbakır’da ilginç şeyler oluyor. Başsavcı Ramazan Solmaz, 29 Kasım Pazar günü saat 21.00 civarında Baro yönetiminde olan bazı avukatları aradı, delillerin toplanması için sabah saat 06.00 civarında olay yerine gidileceğini bildirdi. O saatte gidilmek istenmesinin nedeni de ortalıkta kimsenin olmayacağı, rahatça çalışılabileceğiydi. Derler ya “su uyur, düşman uyumaz” diye. Başsavcı ve diğer görevlilerle birlikte avukatlar o saatte Dört Ayaklı Minare’ye yani Tahir Elçi’nin öldürüldüğü yere yaklaştığında yine silahlar sıkılmaya başlandı. Güvenlik güçleriyle teröristler arasında o saatte de çatışma başlamıştı.
Diyarbakır’da kamu görevlileri silah sesine alışıktır. Başlangıçta önemsemediler ve çalışmaya devam ettiler. İşte o arada el yapımı patlayıcı atıldı. Sonuçta yine suç kanıtları toplanamadı ve oradan ayrılmak zorunda kalındı. İlginç olan durum şu: Teröristler o bölgede sürekli nöbet mi tutuyor da, Başsavcı ve avukatların sabahın erken saatinde geleceğini değerlendirip hazırlıklı oluyorlar? Ya da, teröristlere bilgi sızdıran mı oluyor?
Dün, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı ve konuyu araştıran Emniyet yetkilileri yine aynı bölgeye geldiler. Araştırmalarında eksik kalan bir şey olup olmadığı üzerinde durdular. Son durum şu:
Teröristlerden birisinin kimliği biliniyor. Bu kişi aranıyor. Polislerin şehit eden teröristlerin bindiği taksi şoförü ifadesinden sonra serbest bırakıldı. İkinci teröristin yaralı olarak kaçtığı, daha sonra öldüğüne ilişkin basında haberler yer aldı. Öldüğünün örgütte moral bozukluğu yaratmaması için bu durumun gizlendiği öne sürüldü. Konuyu yetkililere sordum, “Böyle bir şey yok. Yakalamadan, tespit etmeden duyumlara göre hareket etmemiz söz konusu olamaz” cevabını aldım.
Diyarbakır merkezde bulunan Sur ilçesinin sokakları dardır. Polisin zırhlı araçla o sokaklardan geçmesi de çok zor oluyor. Teröristlerin kazdığı hendekler, patlayıcı yerleştirmeleri, güvenlik güçlerinin attığı her adıma dikkat etmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bazen duvara patlayıcı yerleştiriyorlar, bazen hendeklere. Güvenlik güçleri, vatandaşın can kaybına uğramamasına da büyük özen gösteriyor. Aslında yöre halkı “bu işler bitsin” diyor. Ancak onların demesiyle olmuyor. Teröristler huzurlu ilçelerin huzurunu kaçırmak için de çaba gösteriyorlar. Onlara “siz niçin eylemlere katılmıyorsunuz, niçin sokağa çıkmıyorsunuz” diye tehditler savuruyorlar. Yani, Diyarbakır denilince bütün ilçelerinin örgüt denetiminde olduğunu sakın sanmayın…