Tahir Elçi: 'Masumiyetin ve dik duruşun timsali' bir barış elçisi

Tahir Elçi: 'Masumiyetin ve dik duruşun timsali' bir barış elçisi

Tarihte çok az insan vardır, öldükten sonra değeri anlaşılan, ardından bıraktığı devasa boşlukla ağıtlar yakılan, yerini kimsenin kolayca dolduramayacağı söylenen.

Günlük hayatın hay huyundan çevremizde onca güzel insan, onca doğa harikası vardır ve bizler deyim yerindeyse en yakınımızdaki arkadaşlarımızı, dostlarımızı, ailemizi, sevdiklerimizi görmeyiz. Görür ama bakmayız. Bakar ama hissetmeyiz. Yaptıklarını yeterince takdir etmeyiz. Neden?

Bence, yokluğunun yarattığı boşluk, yaşarken kapladığı alandan daha fazla olan çok az insan vardır. Tahir'in yokluğuyla oluşturduğu boşlukta yapayalnız kaldık. İnsanı insan yapan en büyük yetidir; işbirliği.

İş (güç) birliğine güzel bir örnek insandır Tahir. Kadir kıymet beklentisinden uzak yaşadı, doğru olduğuna inandığının peşinden gitti hep. Titizdi, sabırlıydı. Bir o kadar da tez canlıydı. Detaycıydı. İsmiyle müsemmaydı. Zühre'ye duyduğu aşkla, hak/hukuk mücadelesini yürüttü. Barışsever, entelektüel, hep kendini geliştiren, evde çalışarak İngilizce öğrenen, çalışkan ve dürüst bir hukuk adamı, iyi bir eş ve örnek bir babaydı.

İlkçağın en önemli düşünürlerinden olan Epikür, arkadaş topluluğuyla, büyük bir bahçesi olan bir yere yerleşip, "Bilgiyle mutluluğu yakalamaya çalışın" demiştir.

"Bilginin amacı; insanı bilgisizlik ve boş inançlardan tanrı ve ölüm korkusundan kurtarmaktır. Ve bu olmadan mutlu olmaya imkân yoktur.

"Mayınlı arazilerde, yakılan köyde, işkence gören insanlarla..."

Sevgili Tahir insan hakları mücadelesi sırasında birlikte çokça insanla çalıştı, onlarla sokaktaydı, mayınlı arazilerdeydi, yakılan köydeydi, işkence gören insanlarlaydı. Hak mağduru olanların acısını, bizzat yanlarında bulunarak "empati, paylaşım" dediğimiz yüzyılın büyülü şifresini mağdura/mazluma hissettirerek hayata geçirdi.

Epikür'e göre mutlu yaşamanın üç yolu vardır: Birincisi, "iyi arkadaşlar" önerir.

İkincisi, "Özgür olun" der. Hayatın bitmeyecek meşgalelerinden, politikadan, çekişmelerden, hırslardan uzakta, kendine yeter bir şekilde yaşamayı özgürlük olarak tanımlamıştır Epikür.

Tahir'in iyi arkadaşları vardı. Türkiye'de haklar ve özgürlükler mücadelesini yürüten güzel ve vicdanlı insanlarla çalıştı. Sofistike ve marine bir hayat sürdü.

Üçüncüsü, "Yaşamınızı irdeleyin" der. Bazen insanların yaşamlarını, çözemedikleri sıkıntı veren durumları ve nedenlerini düşünmek için zaman ayırması gerektiğini ve bunların sonucunda o nedenleri ortadan kaldırmak için hayatında değişikliklere gitmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Ben de Tahir'in eşi Türkan, insan hakları mücadelesini birlikte yürüttüğü ulaşabildiğim dostlarını aradım. Tahir'i tek kelimeyle anlatmak zordur ama "tek kelimeyle Tahir denince aklınıza ilk ne geliyor?" diye sordum. Cevapları birbirinden ilginç ve güzeldi:

Sevgili eşi Türkan; zulüm kimden gelirse gelsin hep mazlumun yanındaydı.

Şanar Yurdatapan; cesur Yürekliydi.

Meral Danış Beştaş; heyecanlıydı.

Metin Bakkalcı; vicdanlıydı.

Osman Baydemir; vefalıydı.

M. Emin Aktar; fikri takipçiydi.

Reyhan Yalçındağ Baydemir; heyecanlı ve inançlıydı.

Eren Keskin; dostumdu.

Mesut Beştaş; inadına kararlıydı.

Öztürk Türkdoğan; barış elçisiydi.

Kerem Altıparmak; adaletliydi.

Ahmet Özmen; cesaretliydi.

Orhan Kemal Cengiz; merhametliydi.

Neşet Girasun; akılcı, dengeli disiplinliydi.

Onu çok seven, ölümüyle sarsılan kalem erbaplarına da sordum:

Kemal Varol; ince halkaydı. Sibel Oral; abiydi.

Murat Özyaşar; elçiye zeval oldu. Zevaldi.

Yavuz Ekinci; gözü karaydı.

Tümünün ortak noktası nedir diye sorarsanız; kaybettiğimiz, özlem duyduğumuz değerleri yaşamında, mücadelesinde barındıran nadir insanlardandı. Masumiyetin ve dik duruşun timsaliydi.

Bazı insanlar yanınızdayken bile size umut ve huzur vermezken, bazı insanlar adlarıyla bile sizlere huzur ve güven telakki ederler. Tahir, adıyla, arkasında bıraktığı onurlu mirasıyla hep bizlere güven verdi. Mücadelesiyle Kürt halkının umudunu hep taze tutup, özgürlük tahayyülünü, tevatür olmaktan çıkaran insanlardandı.

Tahir Elçi, hafızalara kazınan Lice davası, Jitem Davası, Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bombalanması davası, Roboski katliamı davalarının da aralarında olduğu pek çok davada yılmadan hak savunuculuğu yaptı.

Tahir'in, kolektif iradenin toplumsal motivasyonu artıracağını vurgulayan pratikleri vardı. Toplumun söz ve karar sahibi olmasıyla sorunların asgariye ineceğine inananlardandı. Demokratik uzlaşı siyasetini benimseyenlerdendi. Çoğulculuğa, farklılıkların onay görmesine inanıyor, farklı seslerin dinlenmesi gerektiğini söylüyordu.

Sadelik, gösterişsizlik, mütevazılık adıyla ve pratiğiyle özdeşti. Farklı siyasal görüşü inkâr eden bir yaklaşımı yoktu. İşini yaparken zevahiri kotararak yapanlardan değildi. Gücünü hukuk dışı referanslardan alanlardan hazzetmiyordu. Toplumda optimal dengeye inanan biriydi. Muhafazakar, statükocu, tutucu, mütedeyyin, seküler anlayışlar arasında ayırım yapmazdı. Yıkıcı, dinlemeyi bilmeyen, benmerkezci mantaliteye karşıydı. Hamasi söylemleri sevmezdi. Rövanşist değildi. Konuşurken kimseyi suizan altında bırakmazdı.

Kürt meselesinin, etnik ve politik parametrelerini, işkence görerek, soruşturma ve davalara maruz kalarak bizzat yaşayarak etraflıca bilen, parmakla sayılı Kürt aydınlarından birisiydi.

Ben ve Tahir, Jitem davasında mağdurların avukatlarındandık. Ne tesadüf, o dosya derdest iken ben tutuklanıp kelepçeyle gelip tanık sıfatıyla duruşmada ifade verdim. Duruşmalar devam ederken, Tahir öldürüldü. Ondan birkaç ay sonra da, Jitem davasındaki tüm sanıklar beraat etti.

"Hukukun ve meşruluğun kaynağı halktır, toplumdur" diyenlerdendi. "İnsanlığın evrensel ahlakî kodu; insanlık onurudur ve korunmalıdır" derdi. İnsanlık onurunun ilk maddesi olan özgürlüğe tutkuyla bağlıydı. Yasakların demokrasiyi çökerteceğini iyi biliyordu. Ömrü yasaklara karşı mücadele vererek geçti.

Yasal olanı çiğneyip, hukuku ayaklar altına alanların yargılanması amacıyla AİHM'e taşıdığı, emsal niteliğinde davaları mevcuttu. Diplomatik nezakete sahip, dışlamayan ve kutuplaştırmayan bir özelliği vardı. Diyarbakır, zengin etnografik kent kültürüyle nadide bir antik şehirdir. Son iki yüzyılda hoşgörünün özgürlük arayışlarının sembol kenti haline geldi. Tahir, Unesco dünya miras listesine giren surların, evsel bahçelerinin, dört ayaklı minarenin, tarihin, kültürün ve hoşgörünün sembolü olarak zihinlere kazıldı.

Ölümüyle ilgili hazırlanan bilirkişi raporunda; "Mevcut verilerle kişinin ölümüne neden olan atışın hangi silahtan, hangi açıyla, kişinin hangi vücut pozisyonu ile nasıl gerçekleştiğinin tıbben ve fiziken bilinemeyeceği…." denilmektedir.

Yani rapor bize, "Siz Tahir'in faillerini unutun" demektedir. Ama unutmayacağız Tahir'i.

Gömütlüğe dönen bir coğrafyada Tahir, dört ayaklı minarenin yaralı ayaklarına merhem olmaya koştu, silah sesleri istemiyoruz dedi, barış istiyoruz dedi, insanlar ölmesin dedi. Tahir, öldürüldü, katledildi. Failleri hâlâ bulunamadı. Dosya tarihin tozlu karanlık raflarına kaldırıldı.

Tahir'i hukuksuzluğun tavan yaptığı bir konjonktürde kaybettik. Onun bıraktığı boşluk, içimizi yakıyor, bağrımız sızlıyor ve barış tahayyülünü azaltıyor. Ona sözümüz var, arkadaşları ve dostları olarak; Barışımızı ve barış elçimizi bizlerden çalanlara sözümüz var; Barış gerçekleştiğinde, failleri ortaya çıkaracağız, onun adıyla binlerce Tahir yetiştireceğiz. Halkının umudu ve heyecanı olan Tahir'i sonsuza kadar hep barışın, hoşgörünün temsilcisi olarak anacağız.

Tıpkı 2 bin 400 yıl önce, Atina'daki yargıçlar tarafından egemenleri eleştirdiği için baldıran zehri içmeye mahkûm edilen Sokrates'in asla unutulmadığı gibi. Tıpkı onu ölüme mahkum edenlerin 2 bin 400 yıldır lanetlendiği gibi, Tahir'i biz sevenlerinden alanları da tarih boyunca lanetleneceğiz.

Epikür'ün tahayyül ettiği gibi yaşayan Tahir'in arkadaşlarından, dostlarından biri olarak bende bıraktığı iz; azimliydi. Barışımızın elçisini aramızdan almış olabilirler ama barış umudumuzu ve barış azmimizi onun ismiyle anıp devam ettireceğiz. Bu topraklara Tahir'in özlediği barış ve özgürlük ya gelecek, ya gelecek.