Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Batılı güçlerin Mısır’da darbe olduğunu, bu ülkeye ekonomik yardım yapmak istedikleri için hiçbir zaman telaffuz etmeyeceklerini söyledi.
Uluslararası iktisat ve bölgesel işbirlikleri uzmanı olan Kalaycıoğlu Batı’nın Mısır’a yardımdaki esas amacını ise “Herhalde Mısır’ı çok sevdiklerinden değil” diyerek İsrail’le barış koşullarının devam etmesini istemesine bağlıyor.
Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu’na konuşan Kalaycıoğlu, “Mısır halkı darbeyi kendi kendine yaptı. Tahrir tetikledi, Adeviye ayrıştırdı. Sonunda da Sisi yönetime el koydu. Arap Baharı’nın cereyan ettiğini düşündüğümüz coğrafyalarda uzlaşma kültürü pek az. Yapıcılıktan çok yıkıcılığa eğilimli” dedi.
Tavşanoğlu’nun Kalaycıoğlu ile yaptığı röportaj şöyle:
- Siz Mısır’da olanları yakından izleyen bir bilim insanısınız. Mısır son iki yıl içinde iki askeri müdahale geçirdi. Kimileri bu müdahalelere darbe dedi, kimileri de darbe demekten kaçındı. Mısır’da neler olduğunu anlatır mısınız?
- Mısır’daki yapı ayrışmaya çok elverişli. Eşitsizlik ve ayrıcalıklara çok açık bir toplumsal yapısı var. Hem Selefiler hem Müslüman Kardeşler hem de laik kesim arasında bir kamplaşma fevkalade güçlü.
Devrik Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek rejimine müdahale eden önceki Genelkurmay Başkanı Tantavi bu nedenlerle yönetimi bırakmak istemedi ama seçimlerin sonucunda Mursi göreve geldiği zaman bütün dünya gibi ben de umutlanmıştım. Çünkü geçen yıl Mursi çok güzel bir seçim konuşması yapmıştı. “Ben herkesin hizmetinde olacağım” dedi. Görüşlerine çok değer verdiğim Sadettin İbrahim, Mursi’yle ilgili “Mübarek döneminden hapishane arkadaşımdır. Uzlaşmacı bir kişidir. Orduyla ve toplumun diğer kesimleriyle de uzlaşacaktır” dedi. Ama sonuçta ne yazık ki öyle olmadı.
- Baştan uzlaşmacı mesajlar verirken sonradan Mursi’ye ne oldu da otokrasiye yöneldi?
- Mısır kolay bir ülke değil. 80 milyon nüfusun yüzde 20’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Kişi başına milli gelir fevkalade düşük. Resmi rakamlarla üç bin dolar, satın alma gücüyle 6 bin dolar. Okuma-yazma oranı da öyle.
Cehalet bir taraftan, yoksulluk bir taraftan, bir de ayrıcalıkların çok makbul olduğu böyle yoksul toplumlarda yapmada zorluk çekiliyor. IMF’den üç buçuk milyar dolar gibi bir para gönderildi. Mısır gibi büyük bir ülke için bu ne ifade ederdi ki?
Mursi parlamentoyu açamadı; parlamenter seçimlere gidemedi. Anayasada yetkileri kendinde toplama yoluna gitti. Oysa başta milletin hizmetinde olduğunu, ayrıcalıklar istemediğini söylemişti. Ayrıca Savunma Bakanı ve kendi atadığı Genelkurmay Başkanı General Sisi’yle de ters düşme eğilimine girdi.
- Sizce bunu neden yaptı?
- Muhtemelen kendi tabanına cevap verme kaygısından. Bakın, Mısır’daki İhvan (Müslüman Kardeşler) çok yumuşak bilinir. Başka ülkelerdeki Müslüman Kardeşler gibi değil. Ayrıca şunu da söylemek gerekir ki Mursi, İhvan’ın birinci tercihi değildi.
Ama Mursi bir şekilde geldi. Sonradan da radikalleşme eğilimine girdi. Geçen yılın kasım ayında da yine Tahrir olayları başladı. Mısır halkı ekmeği özgürlüğün önüne koyan bir halk. O arada Mursi yeniden demokrasi havariliğine döndü. “Ben seçilmiş başkanım. Ben gitmeyeceğim” dedi. Mısır gibi askeri vesayetle temel özgürlükler arasında çok fazla ayrım yapma yeteneğinde olmayan bir toplum için Mursi’nin seçimi ayrıştırıcıydı. Mursi seçimleri bıçak sırtında kazandıysa öbür kesim bir başka kamptı. Mursi bu kamplaşmayı derinleştirdi.
- Tamam da, General Sisi’nin siyasete müdahalesine darbe denebilir mi sizce?
- Dünya buna darbe dememeyi tercih ediyor. Bir tek darbe sözünü telaffuz edenler Ankara, Tunus ve Kenya. Gerek ABD gerekse de Avrupa Birliği Mısır’a yardım etmek istiyor. O yardımın sürebilmesi için darbe yapılmamış olması lazım. Onların, “Hayır, bu darbe değil” dedikleri bir ortamda Türkiye’nin darbe olduğunda ısrarı biraz tuhaf.
- Peki, Batı Mısır’a neden yardım etmek istiyor?
- Herhalde Mısır’ı çok sevdiklerinden değil. Batı İsrail’le barış koşullarının devamı için Mısır’a yardım etmek istiyor. Bunu güvence altına alacak bir yönetim Batı için makbuldur.
Bir kere Batı, Sina’daki terörün durdurulmasını istiyor. Bu terör Mısır’a olduğu kadar Ürdün’e de İsrail’e de zararlı. Mısır üstelik Gazze’de bulunan Hamas’la sorunlu.
Onlar için Mısır’ın ne zaman demokrasiye geçeceği ya da ne kadar kalkınacağı önemli gözükmüyor. Onun için de Mısır’da olana darbe demiyorlar.
Hiçbir seçilmiş, “Ben istediğim noktada diktatör olurum” deme hakkına sahip olmamalıdır. Mursi önce parlamentoyu açma yoluna gitti. Bunu başaramayınca şeri anayasa yapmayı ve kendi tabanının da daha ötesindekileri mutlu etme yoluna gitti. “Ben Mısırlının hizmetindeyim. Ayrıcalığım yoktur” dediği halde bütün yetkileri kendi elinde toplamayı tercih etti.
Demek ki bırakılsaydı o da Mübarekleşebilirdi. Ama artık bugün Nâsır, Sedat, Mübarek döneminin Mısır’ı değil.
- Yani sivil toplumun oluşması, internet medyasının ortaya çıkması Mısır’ı böylesine mi dönüştürdü?
- Demokratikleşme o kadar kolay bir süreç değil. Ama Mısır’da acil ihtiyaç olan aş ve iş. Bu yıl geçen yıl duymadığımız bir söz duymaya başladık. O da Adeviye Meydanı. Bu beni endişelendiriyor. Geçen yıl duyulan hep Tahrir’di. Tahrir özgürlük, Adeviye iyilik, hayırseverlik demek. Adeviye Meydanı’yla Tahrir Meydanı’nda toplananlar çatıştığı zaman bundan iyilik ya da özgürlük gelir mi? Bence Mısır’ın çelişkisi bu. Yani kendi meydanlarına koydukları isimler bile insanları çatıştırmaya uygun. Ben artık meydanların isimlerinden bile korkar oldum.
Esas darbeyi kendi kendilerine yaptılar. Tahrir tetikledi. Adeviye ayrıştırdı. Sonunda da Sisi yönetime el koydu. Arap Baharı’nın cereyan ettiğini düşündüğümüz coğrafyalarda uzlaşma kültürü pek az. Yapıcılıktan çok yıkıcılığa eğilimli. Bir de demin değinmediğim bir noktayla ilgili konuşmak istiyorum. Mursi’nin görevden alınmasının hemen ertesinde Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve Kuveyt, Mısır’a 12 milyar dolar göndereceklerini açıkladı. Bu para ne karşılığında geliyor? Ben bilmiyorum.
Bir de Mursi “Ben demokrasiyle geldim. Demokrasi bir trendir. İstediğim istasyonda inerim”i yaptı. Biz bu sözü daha önce duyduk. Seçimle gelmiş bir liderin istediği istasyonda inerek müstebit bir diktatöre dönüşme hakkı yok. Buna Mısır halkı bile izin vermedi. 33 yıl Mübarek rejimine tahammül edenler, değişim yaşayacakları umutlarını bağladıkları Mursi’ye bir yıl tahammül edemediler. Başka diktatör gelmez mi? Gelir. Ekonomik açmazlarının üstesinden gelemediği sürece Mısır huzur bulamayacak.