Andrew Finkel: Polis bu ruhu arka sokaklara kadar kovalayabilir mi?

Andrew Finkel: Polis bu ruhu arka sokaklara kadar kovalayabilir mi?

Andrew Finkel

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sabrının azaldığını söyleyerek uyardı. Nihayet salı sabahı sabrı tükendi: Polis, Gezi Parkı’nın yeniden planlanmasına karşı olan ve bir haftayı aşkın süredir Taksim Meydanı’nı işgal eden protestocuları dağıtmak için tazyikli su ve biber gazı kullandı. Polisin bu müdahalesi, bir Hollywood filmi olsaydı, Woodstock ile Mad Max 4 arasında bir şey olurdu.

Sabaha karşı solcu grupların adının yazılı olduğu pankartlar, yakılmış otobüsler ve kalabalık yok olmuştu. Öğle vaktinde güruh geri döndü. Ve tabii polis de. Gece boyunca şiddetli bir kedi fare oyunu devam etti.

Kedigillerin başı Erdoğan’ın kendisi. Salı günü polis sokaklardaki dağıtmakla meşgulken, başbakan mecliste kırgın ve ataerkil bir tonda destekçilerine sesleniyordu. Protestocuların, Türkiye’yi zayıflatıp faiz oranlarının yükselmesine yol açacak olan “faiz lobisi”nin ekmeğine yağ sürdüklerini anlamadıklarını söyledi. Onları kafaları karışık olmakla, çevreci gibi görünerek, polis araçlarını yakıp kutsal mekanlarda ayakkabılarıyla dolaşmakla suçladı. (Bu suçlamada, mayıs ayı sonunda göstericilerin biber gazından ve polis coplarından kaçarak bir camiye sığınmasına gönderme yapılıyor.) Taksim protestolarına destek olmak için akşamları tencere tava çalan İstanbulluların da gürültü kirliliği yaptığını dahi söyledi.

Ve din adamlarından borsacılara kadar, başbakanı daha uzlaşmacı bir üslup sergilemeye çağıran Türkiye toplumundaki herkese, “Kusura bakmayın, bu Tayyip Erdoğan değişmez” dedi.

Kolluk kuvvetleri, salı akşamını Taksim Meydanı’nı temizlemekle geçiren hükümet nadir görülen bir tavizle en azından Gazi Parkı’ndaki işgalin devam etmesine izin verdi. Başbakan da, tüm şüpheciliğine karşın park için mücadele veren temsilcilerle görüşmeyi kabul etti. Meclis grup toplantısındaki konuşmasında, “Ne istedikleri belli mi, ne talep ettikleri belli mi, sizler böyle bir şey görebildiniz mi, anlayabildiniz mi” diye sordu.

Erdoğan, protestocuların taleplerine karşılık verse de, işleri kendi yöntemiyle yapmaya çalışsa da çıkar yolu olmadığını hesap ediyordur, ayrıca sert de oynayabilir ve en azından parti yandaşlarını meydanlarda toplayabilir. Geçen cuma günü Kuzey Afrika gezisinden döndüğünden bu yana Erdoğan seçim kampanyasındaymış gibi otobüslerden destekçilerine seslenip kafa tutuyor. Partisi, bu hafta İstanbul ve Ankara’da düzenlenecek büyük mitinglerle güç gösterisi yapmayı ve Taksim Meydanı’ndaki protestoculardan sayıca üstün olduklarını göstermeyi planlıyor.

İstanbul’a dönüşünde Erdoğan’ı havaalanında karşılayan kalabalıklar, “Yol ver gidelim! Taksim’i ezelim!” diye bağırıyordu. O sabah hükümet yanlısı altı gazete aynı manşeti attı:  “Demokratik Taleplere Can Feda” Türkiye tarihinde askerin yönetimi devralmasına koşullanmış olan yandaş medya ve okurları, protestoların ağaçları kurtarmak için değil, bir darbenin zeminin hazırlamak için yapıldığını söyledi.

Ne var ki, gece vakti Gezi Parkı’na akın edip sabah işe gitmek üzere mahmur gözlerle parktan ayrılan bu yirmili yaşlardaki gençlerin aklına gelecek en son şey devrim. Niyetleri devleti ele geçirmek değil, ona görgülü davranmayı öğretmek. Ne kadar söylense az, Gezi Parkı’nda yapılması planlanan projeye karşı mahkemenin durdurma kararı var. Protestocular, arada bir içmelerine kafayı takmayacak, vatandaşlarına zorbalık etmeyecek topluma karşı sorumlu bir hükümet istiyor.

Polis bu ruhu arka sokaklara kadar kovalayabilir mi? Protestocular Erdoğan’ın sert konuşmalarını ona karşı kullanmayı başardı bile. Erdoğan onlara “çapulcu” derken, onlar çöpleri topluyor. Hükümete yalakalık yapan bir televizyon kanalı, protestoların canlı görüntülerini göstermek yerine penguen belgeseli gösterince, gaz maskesi giyen penguen direnişin sembolü haline geldi. Başkaldırmaktan daha kötü, protestocular başbakanla dalga geçiyorlar.

Hayal güçleri, mizahları ve soğukkanlılıkları sayesinde, Erdoğan’ın partisinin iktidara geldiği 2002 yılında vaat ettiği “yeni” Türkiye’yi oluşturacak insanlar olduklarını gösteriyorlar. Erdoğan, Taksim’deki çocukların ne istediğine dair bir fikri olmadığını söylerken, bunların hepsi fazlasıyla gerçek olabilir ama bu onun kafa karışıklığı, protestocuların değil.

Meydandaki posterlerden birinde Erdoğan’ın Türk kadınlarına şiddetle en az üç çocuk tavsiye ettiği ifadesi bozularak şu hale getirilmişti: “Benden iki tane daha istediğine emin misin?”

Evet, isteriz.

http://bulentjournal.com/taksim-cocuklari/