Arzu Yıldız Ankara Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlanmasına ilişkin sendika ve sivil toplum kuruluşlarının taleplerine ilişkin partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Taksim’den ümidinizi kesin” sözleri ve İstanbul Valiliğinin 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına izin vermemesi üzerine Ankara Barosu Avukatlarından Sedat Vural Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yaptı. Avukat Vural’ın AYM’ye bugün yaptığı başvuru dilekçesinde, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının engellenmesi AİHM ve Anayasaya aykırı olduğu ileri sürüldü.
Dilekçede şu hususlara dikkat çekildi:
“Anayasa’nın 34. maddesi gereğince, herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesine göre, herkes barışçıl olarak toplanma hakkına sahiptir.
Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasına göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında, herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir denilerek bütün idari ve yargısal makamlarca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve haliyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulması gerektiği bir kez daha vurgulanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 27 Kasım 2012 tarihli Disk ve Kesk / Türkiye kararında, 1 Mayıs 2008’de Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs anma ve kutlamalarının yapılmasının engellenmesini Avrupa İnsan Hakları’nın 11. maddesinin ihlali anlamına geldiğini belirtmiştir.
Hukuksal bu hüküm ve kararlar gereğince, asıl olanın “Hukukun Üstünlüğü” olup, Hukuka aykırı hatta yasal dayanağı bulunmayan keyfi Başbakan ve İstanbul Valisinin emir ve talimatı ile Sözleşme ve Anayasaca güvence altına alınan Toplantı, Gösteri ve İfade Temel Hak ve Özgürlüğümün ihlalinin önlenmesi Hukuksal ve Toplumsal zorunluluktur.
Başbakan ve İstanbul Valisinin temel görevi; Anayasal haklarını kullanan Yurttaşlarının, bu haklarını kullanımını kolaylaştırıcı önlemler almak, Taksim Meydanı’nda yasal İşçi Bayramı’nın kutlanması ve şahsım ile diğer katılanların can güvenliğinin korunmasını sağlamaktır. Yoksa keyfi emir ve talimatla Anayasal Görev suçu olan Toplumsal Barışı ve Kamu Düzenini bozmak değildir.”
Anayasanın 13. maddesinde, “Temel Hak ve Hürriyetler, ……….. Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak, kanunla sınırlanabilir” denilmekte, ancak bu sınırlamanın, AİHM’inde içtihatlarında hüküm altına aldığı “Demokratik Toplumun Gereklerine” aykırı olamayacağı gibi öngörüldükleri amaç dışında da kullanılamayacağı belirtilmektedir.
Buna göre, bir sınırlamanın Demokratik Toplum Düzeninin gereklerine uygun olduğundan söz edilebilmesi için hakkın özüne dokunmaması, makul ve kabul edilebilir ölçüyü aşmaması gerekir. Başka bir anlatımla, Temel Hak ve Hürriyetler sınırlanırken sınırlama ile öngörülen amaç arasında makul ve Adaletli bir denge kurulmalıdır. Başvuru konusu yasa maddeleri şahsımın haklarını, özellikle Özel Hayatımın Gizliliği ve İfade Özgürlüğümü önemli ölçüde ortadan kaldırması nedeniyle Demokratik Toplum Düzeninin gerekleri ile bağdaşmadığından Anayasanın 13. maddesine uygun bir sınırlama olarak da kabul edilemez.
“Hukuk Devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun, İnsan Haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan kendini Anayasa ve Hukukun üstün kuralları ile bağlı sayıp yargı denetimine açık kılan, yasaların üstünde yasa koyucunun dahi bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunduğu bilincinden uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen, faaliyetleri Anayasanın açık ilkelerinden önce hukukun bilinen ve tüm uygar ülkelerin benimseyip uyduğu ilkelere uygun olan Devlet demektir.” (Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 gün ve 33/51 sayılı kararı.)
Hukuk Devleti kavramı, ülke içinde egemenliğin bağsız, koşulsuz ve denetimsiz biçimde kullanılmasına karşı tepki olarak doğmuştur. Hukuk Devleti Yönetiminin karşıtı, Keyfi Devlet Yönetimidir. Parlamentoda sayı çokluğu, hukuk devletinde haklı olmanın göstergesi ve gerekçesi değildir.”