Celâl Talabani’nin bugün (6 Ekim 2017) defnedileceği Süleymaniye’de yaşayan gazeteci Necmettin Salaz, Kürdistan’ın bağımsızlık ilanı karşısında İran, Irak ve Türkiye, ilan edilmemiş bir Bağdat Paktı’nı yeniden canlandırdı. Salaz’a göre gidişat, güçlü savaş ihtimalini barındırıyor. Salaz, "Talabani'siz Kürdistanı zor günler bekliyor. Süleymaniye cenahında çok hoş olmayan şeylerle karşılaşabiliriz. YNK ile KDP’nin dengeli gidişi bölgedeki iç huzuru pozitif olarak etkiliyordu. Ama bir tarafın kesin üstünlük sağlaması bunu riske atar" dedi.
Gazete Duvar'dan İrfan Aktan'ın söyleşisi şöyle:
25 Eylül’de gerçekleştirilen Kürdistan bağımsızlık referandumundan sadece bir hafta sonra Irak eski cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) lideri Celâl Talabani’nin ölüm haberi geldi. 3 Ekim’de hayatını kaybeden Talabani, sadece Kürdistan’da değil Irak ve Ortadoğu’da önemli bir siyasi aktördü. Kürtlerin Bağdat’la yürüttüğü mücadeleye, daha sonra rakip olacağı Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) içinde henüz 17 yaşındayken başlayan Talabani’nin ölümü, kurucu lideri olduğu YNK’de de ciddi bir tesir yaratacağa benziyor.
Kürdistan’daki yönetimin KDP’yle birlikte temel aktörü olan YNK’de yaşanması muhtemel bir liderlik çatışmasının Kürdistan’ın bağımsızlık sürecine de ciddi etkileri olacağı su götürmez bir gerçek. Peki, Celâl Talabani kimdir? Talabani’nin ölümü Kürdistan ve Irak için nasıl sonuçlar yaratacak? Bağımsızlık referandumundan sonra bölge devletleri tarafından sıkıştırılan Kürdistan’ı nasıl günler bekliyor? Talabani ile Barzani arasındaki farklılıkların, ayrışmanın kökeninde ne gibi faktörler yatıyor?
Uzun yıllardır Celâl Talabani’nin bugün defnedileceği Süleymaniye’de yaşayan şair, yazar ve gazeteci Necmettin Salaz’a Kürdistan’ın hava durumunu sorduk…
Celâl Talabani’nin vefatından sonra Kürdistan’da, özellikle de en güçlü olduğu kent olan Süleymaniye’de nasıl bir hava hakim?
Süleymaniye şu an felç durumda. Celâl Talabani sadece Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) için değil, Süleymaniye bölgesi, Ranya, Halepçe, Kerkük için de son derece önemli bir liderdir. Kürtlerin kaderidir; politikaya çocukluktan başlar ve ölene kadar da bunu sürdürürler. Nitekim Talabani de 17 yaşında başladı siyasete ve Mart 2012 tarihinde ABD’deyken beyin kanaması geçirene kadar da devam etti. Almanya’da tedavi gördükten sonra Süleymaniye’ye geri döndü. Fakat altı ay sonra yeniden beyin kanaması geçirdi. O tarihten sonra halkın huzuruna sadece Süleymaniye’de Ortadoğu’nun en büyük parkının açılışı yapılınca çıkabildi. Mam Celâl’in açılışa geleceği öğrenilince çok muazzam bir kalabalık gelmişti. Fakat beyin kanamasının etkisiyle konuşma yetisini yitirmişti; o gün de kimseyle konuşmadı. Cumhurbaşkanlığı görev süresi 2014’te bitti ama aslında son iki yıl fiilen cumhurbaşkanlığı yapamadı.
Talabani, nasıl Irak cumhurbaşkanı oldu?
Savaş sonrasında Kürtlerle Araplar arasında yapılan anlaşma gereği oldu. Anlaşmaya göre Irak’ın başbakanlığını bir Arap, cumhurbaşkanlığını da bir Kürt yapacaktı.
Peki, Kürtler içinde neden örneğin Barzani değil de Talabani cumhurbaşkanı oldu?
Bu da Kürtlerin kendi aralarındaki anlaşma icabı oldu. Barzani, Kürdistan’ın başkanlığını yapmayı tercih etti. Ben de olsam öyle tercih ederdim.
Neden?
Çünkü Irak’ta cumhurbaşkanlığı sembolik bir makamdır.
Talabani hep YNK’yle anılır ama YNK öncesinde de, dediğiniz gibi daha ilk gençliğinden itibaren politik bir mücadelenin içinde yer aldı…
YNK’nin kurucusudur ama Kürdistan’da YNK içinde yer almayan bazı kesimler bile kendilerine Celal Talabanicilik anlamında “Celali” der. Bu da Talabani’nin ne kadar sevilip sayıldığını teyit eden göstergelerden biridir. Ölüm haberi geldikten sonra Talabani’nin bir dostuyla konuştuğumda şunu söyledi: “Keşke on sene daha sadece nefes bile alarak da olsa hayatta kalsaydı. Hiçbir şey yapmasa da orada bir Mam Celâl olduğunu bilmek bile bize yeterliydi.” Bu cümlede tabii çok tehlikeli bir imâ da var.
Nasıl yani?
Çünkü onun yokluğunun nelere mal olabileceğini de gösteriyor.
Talabani’nin yokluğunun Kürtler açısından ne tür sonuçları olur?
Talabani son yıllarında hastalığı yüzünden YNK’yi yönetemiyordu. Bu yüzden de parti içinde bir başıboşluk meydana gelmişti. Bakın, Kürdistan’daki ana güç odağı olan KDP, YNK ve Goran dışında, İslâmi Birlik, İslâmi Hareket adında iki yapı daha var. Silahlı kuvvetleri, istihbaratı YNK ve KDP elinde bulunduruyor. Bunlar aynı zamanda dışarıda muhatap alınan iki güç. Goran, oy oranı itibariyle YNK’yi geçti ama elinde herhangi bir silahlı güç, bürokrasi filan yok. Şimdi böylesi bir çoklu siyasetin yanısıra, Talabani’nin yokluğuyla birlikte YNK içindeki parçalanmışlık daha da görünür hale gelecek. Bir süre yas havası sürse YNK liderliği için mücadele bir noktada başlayacak. İstediğini elde edemeyenlerin YNK dışına kayması ihtimali de var tabii.
YNK içindeki ihtilafların kaynağı nedir?
Aslında çok atla deve şeyler değil. İnsanların çeşitli zaafları var, çeşitli imkânları tercih edenler var. Aralarında KDP’ye yaklaşanlar da var. Öte yandan şu an ilişkileri gerilmiş olsa da Türkiye’nin YNK’den ziyade KDP’yi tercih ettiğini biliyoruz. Keza YNK içinden bazı isimlerin yeni parti, yeni oluşum sinyalleri verdiği de söyleniyor. Referanduma da YNK iç mutabakatla girmedi. Bu yüzden partiden istifa eden, ihraç edilen milletvekilleri oldu. YNK Merkez Komitesi’nden bile partinin kararına rağmen referandumda sandığa gitmeyenler oldu. Dolayısıyla tüm göstergeler, YNK’nin sancılı bir döneme girdiğinin işaretleri. Tabii tutarlı, halk tarafından seçilecek, partiyi toparlayacak yeni bir lider ortaya çıkarsa, iş değişir.
Şu an bunlar tartışılıyor mu?
Esas tartışma 1 Kasım’da gerçekleşmesi muhtemel Kürdistan seçimleri üzerinden gidiyor. Eğer bu seçim gerçekleşirse, sandıktan çok daha daralmış, küçülmüş bir YNK çıkabilir. O yüzden YNK’nin seçimin gerçekleşmesini istemeyeceği söyleniyor. Fakat KDP, referandum üzerinden büyük bir ivme yakalamışken, YNK bu kadar zayıflamışken, Goran da kendi içinde sıkıntılıyken bu seçimi gerçekleştirmeyi zorlayabilir.
Seçimler hangi durumda gerçekleşmez?
YNK istemese de her iki İslamcı grup KDP’ye destek verirse, çoğunluk sağlanır ve seçime gidilir. İslamcı gruplar, çeşitli siyasi kazançlar karşılığında KDP’ye bu desteği verebilir.
YNK içinden çıkan Goran haketinin lideri Noşirvan Mustafa, geçtiğimiz Mayıs ayında hayatını kaybetmişti. Beş ay sonra da YNK, liderini kaybetti. Goran ve YNK’nin liderlerini kaybetmeleri ve bu iki partinin iç gerilimleri, Kürdistan’da KDP’nin tek parti yönetiminin yolunu açar mı?
KDP’ye çeşitli kaymalar olsa da bu, oy oranını dramatik bir biçimde değiştirecek bir etki yaratmaz. Ayrıca Süleymaniye’de bölünenlerin otomatik olarak KDP’ye yaklaşması diye bir şey yok. Kendi aralarında başka yapılar oluştururlar.
Kürtler arasındaki bölünmenin başına, yani YNK’nin KDP içinden çıkış dönemine gidelim. Talabani’nin KDP’den ayrılıp YNK’yi kurması hangi tarihe ve ne tür sebeplere dayanıyordu?
Talabani 1950 yılında, KDP gençliğinin örgütü olan Kürdistan Öğrenci Birliği içinde siyasete girdi. 1933 doğumlu olan Talabani o zaman Bağdat’ta hukuk talebesi. 1961 yılında Kürtler Abdülkerim Kasım iktidarına karşı ayaklandıklarında Talabani’yi artık bir KDP’nin peşmergesi olarak görüyoruz. İyi bir savaşçı ve etkili bir aktördür. O tarihte henüz sahnede Mesud Barzani değil, babası Mela Mustafa Barzani var. Talabani bundan sonra İran ve Kürdistan kırsalında KDP üyesi bir peşmerge olarak siyasete devam ediyor. Bu arada, sonradan kayınpederi olacak olan sosyalist kimlikli İbrahim Ahmed, KDP’yle çeşitli ihtilaflar yaşamaya başlayınca Talabani de onun ekibine dahil oluyor. KDP’yle çeşitli ihtilaflar yaşamalarına rağmen 1963’te KDP’yi temsilen Bağdat’a giden Kürt delegasyonunun başında Talabani bulunuyor. Kasım’ı deviren Abdülselam Arif hükümetiyle Kürtler adına görüşüyor. Talabani kendisini sosyalist çizgiye yakın görürken KDP muhafazakâr bir hattı takip edegelmişti. Bu fikri ayrılığa rağmen KDP içinde yer almayı sürdüren Talabani, 1975 yılına gelindiğinde partiden istifa ederek YNK’yi kurdu. Fakat YNK’yi sadece KDP’den ayrılanlar kurmadı. Bazı sosyalist, komünist isimler de bu parti içinde yer aldılar. Enteresan bir şekilde YNK, küçük bir hizip gibi kalmadı ve kısa süre içinde Kürdistan’da çok güçlü bir yapı haline geldi. 1975’ten 1991’deki Körfez Savaşı’na kadar KDP ile YNK arasında çeşitli dönemlerde çok ciddi çatışmalar, savaşlar yaşandı.
Kürtlerin “Birakujî” (kardeş katli) dedikleri savaşlardan söz ediyorsunuz…
Evet, aynen öyle. 1992’de, Amerika’nın da girişimleriyle Kürtler arasındaki bu çatışma sonlandı. Ancak 1994’te yine ciddi bir iç savaş yaşandı ve bu son savaş dört yıl devam etti. Kimi iddialara göre KDP-YNK arasındaki savaşlarda 40 ila 50 bin Kürt birbirini öldürdü. En fazla kayıp da 1994-1998 yılları arasında yaşandı. Nihayet 1998 yılında Barzani ve Talabani, Washington’da bir araya gelerek barış anlaşması imzaladı. O anlaşmanın bir maddesinde “Kürtler arası savaş yasaktır” deniyor. Bu anlaşmadan itibaren KDP ile YNK arası savaşlar bitti. 2003 sonrasında da hem Irak yönetimi hem de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yönetimini çatışmasız bir biçimde paylaştılar.
KDP ile YNK’nin anlaştığı yıl, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılma süreci de başlıyor…
Tabii, bu da ayrı bir nokta. Fakat söz buraya gelmişken hatırlayalım ki, Talabani, Demirel’in başbakan, Özal’ın da cumhurbaşkanı olduğu dönemde Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü konusunda etkili bir arabuluculuk yapmıştı. Talabani’nin bir özelliği de diğer parçalardaki Kürt siyasetleriyle yakın ilişki kurmuş olmasıdır. O yüzden tüm Kürtlerin nazarında saygın bir konumu var.
Talabani, bağımsız Kürdistan için nasıl bir öngörüde bulunuyordu?
Cumhurbaşkanlığı döneminde ona bu soru sorulduğunda “yakın tarihte böyle bir imkân görmüyorum” demişti.
İşgal sonrasında Irak tarihinde ilk defa bir Kürt cumhurbaşkanı olmuştu. Talabani’nin cumhurbaşkanlığı dönemi nasıl değerlendiriliyor?
Talabani halklar arasında denge sağlayan, gruplar arası diplomaside hep etkili olan bir aktör oldu. Irak’ta cumhurbaşkanlığı sembolik bir makam olmasına rağmen bunu yapabildi. Şimdiki cumhurbaşkanı Fuad Masum’un ismini pek duyamazsınız. Talabani ise cumhurbaşkanlığını aktif bir bizimde yürüttü. Esasen o aktif siyasetten elini çekmek zorunda kalınca Irak’taki mevcut kargaşa başladı. Sünni-Şii gerilimi, Kürtlerle Araplar arası ihtilaflar bu tarihten sonra arttı. Talabani işin başında olsa, Kürtlerle Arapların düştüğü mevcut gerilim yaşanmayabilirdi. O ne yapar eder, Kürtlerle Arapları buluştururdu.
Talabani’siz bir Kürdistan’ı ne bekliyor?
Zor günler bekliyor. Süleymaniye cenahında çok hoş olmayan şeylerle karşılaşabiliriz. YNK ile KDP’nin dengeli gidişi bölgedeki iç huzuru pozitif olarak etkiliyordu. Ama bir tarafın kesin üstünlük sağlaması bunu riske atar. Yarın-öbür gün KDP, YNK’nin zayıflığından hareketle Süleymaniye’ye veya Halepçe’ye bir müdahalede bulunmak isterse, yahut farklı güçler bunu zorlarsa, bölgede çeşitli sıkıntılar yaşanabilir. YNK’nin şu an 250 binden oluşan askeri gücü var. Burada oluşacak herhangi bir başıboşluk da ciddi sorunlara sebebiyet verebilir.
Şu an YNK’nin fiilen başkanlığını kim yürütüyor?
Başkanlık Konseyi var ama orada da çok değişik sesler çıkıyor. Oğul Kubat Talabani, Batı’da eğitim görmüş, çok kültürlü bir isim ama siyasette henüz çok yeni. Şu an Kürdistan Bölgesi Başbakan Yardımcısı. Aslında başbakan yardımcılığı görevi yerine YNK içinde çalışsa, partiyi daha etkili noktaya çekebilirdi. Öte yandan bir de Talabani’nin eşi Hero Talabani faktörü var. YNK Merkez Komitesi’nde de yer alan Hero Hanım yetkin bir siyasetçidir. Mam Celâl gibi o da çok genç yaşta siyasete atılmış, yıllarca dağlarda mücadele yürütmüş bir isim. Diğer etkili bir isim de Xusret Resul’dür. Referandumda “Evet” yaklaşımını benimsemiş, YNK içinde özgül ağırlığı olan bir aktör. Berhem Salih henüz YNK’den ayrılmamış olsa da ayrı bir oluşumun başını çeken bir isim. Özetle YNK eğer aklıselim bir liderin etrafında kümelenirse, kısa sürede toparlanır. Aksi halde Kürdistan’da kaçınılmaz bir biçimde zor günler kapıda.
YNK hep İran’a yakınlığıyla anılır. Bu yakınlığın sebebi coğrafi mi?
KDP Türkiye’yle yakınlaşınca, İran da bölgedeki etkisini yitirmemek için YNK’yle iyi ilişkiler kuragelmiştir. Ayrıca tabii KDP bölgesi daha ziyade Türkiye’yle sınırdaşken YNK bölgesi de çoğunlukla İran’la sınırdaştır. Türkiye’nin KDP’ye sağladıklarını, bölgedeki etkisini gözeterek İran da YNK bölgesine sağlar.
Talabani ile Barzani’yi birbirinden ayıran temel özellikleri nelerdi?
Mesud Barzani, Mela Mustafa’nın oğludur. Yani mücadeleyi babasından devralmıştır. Talabani ise herhangi bir mirasa dayanmadan yola çıkmış bir lider. Dağda, savaşın içinden gelmiş entelektüel bir peşmergeydi. Belli bir ideolojik duruşu vardır. Leninist anlamda bir solcu demek doğru olmaz ama kendisine sosyalist derdi. Bakın, Talabani ile Barzani arasındaki ideolojik farkı en iyi Erbil ile Süleymaniye mukayesesiyle görmek mümkün. Gündelik hayatta Süleymaniye, Erbil’e nazaran daha rahattır. Süleymaniye’de kısa etekli bir kadını kimse yadırgamaz. Şehrin her yerinde içki satılır, kadınlar rahatça dolaşır. KDP’nin sağ eğiliminin ise Erbil’deki toplumsal hayata yansıması belirgindir.
Türkiye’nin Kürdistan’da en fazla öne çıkardığı mesele olan Kerkük, YNK’nin bölgesinde yer alıyor. YNK’nin yaşayacağı krizin Türkiye’ye yansıması nasıl olur?
Kerkük’te ağırlıklı güç YNK. Belediye başkanı ve valiyi YNK kendi başına seçebiliyor. Fakat son beş ay içinde Goran ile YNK liderlerinin peş peşe yaşamlarını yitirmesinin bölge siyasetine yansıması olacaktır. Kerkük’e yönelik bir saldırı gerçekleşirse, orayı savunmak zorunda kalacak olan güç de YNK’dir.
Fakat Kerkük, Barzani açısından da hayati önemde bir kent. Dolayısıyla Kerkük’e yönelik muhtemel bir saldırının KDP ve YNK’yi rakip olmaktan çıkarıp daha sıkı müttefik haline getirmesi de söz konusu olamaz mı?
Bu enteresan olur. KDP’nin “rakibimi ayağa kaldırayım ki ayakta kalabilelim” gibi bir eğilimi olur mu, zaman gösterir. 1 Kasım’da seçimler gerçekleşir de YNK ve Goran’ın oy oranı yüzde 50’nin üzerine çıkarsa, o zaman bu ihtimal ortaya çıkabilir. Ama seçim gerçekleşir mi, YNK ve Goran böyle bir güce kavuşur mu? Bunu öğrenmek için bir aydan kısa bir zaman kaldı.
Referandumdan sonra Bağdat ile Kürdistan arasında temaslar yaşandı. Kürdistan’dan bir heyet Bağdat’a gitti. Bu temaslardan çıkan sonuç ne?
Artık temas filan yaşanmıyor. Son giden heyet, Bağdat yönetimiyle görüşemedi. Bağdat, Kürdistan heyetine “boşuna geldiniz, yorulmayın, geri dönün” muamelesi yaptı. Pek ihtimal verilmese de savaş da söz konusudur. Burada da Kerkük’ün statüsü belirleyici olacak. Bağdat, Kerkük’ün yönetimini Kürtlere vermemeye çalışırsa -ki bunu deneyecektir-, İran-Türkiye ortak müdahalesi de gündeme gelirse zaten savaş kaçınılmaz olacak. Irak şu an sınır kapılarına gümrük kurmaya çalışıyor. Şimdiye kadar sınır kapılarının Türkiye tarafında Türk askeri, öbür tarafında Kürtler, İran tarafında İran askeri, öbür tarafta Kürtler vardı. Şimdi Bağdat, örneğin Kürtlerle Türkler arasında tampon sınır kapısı açmaya hazırlanıyor. Böylece Türkiye’den gelenler önce Araplarla muhatap olacak ve ondan sonra Kürdistan’a gidecek. Tabii buna Kürtler izin vermeyecektir. Çünkü bir sınırın iki gücü olur, üçüncü bir güç olmaz. Bu da yeni bir gerilim ve hatta savaş konusu olabilir.
Keza Bağdat, Erbil ve Süleymaniye havalimanlarının üç gün içinde kendisine teslim edilmesini istedi. Bu talep karşılık bulmadı ama havalimanları da şu an kapalı. Türkiye’den Erbil’e veya Süleymaniye’ye gelemiyorsunuz. Şimdi bugün Almanya’dan Mam Celâl’in cenazesi gelecek Süleymani’ye. Cumhurbaşkanı olduğu için muhtemelen özel bir izinle, özel bir uçakla gelebilecek. Ama ondan bir saat sonra başka bir uçak Süleymaniye’ye inemeyecek. Diğer yandan Türkiye, aldığı petrolün karşılığındaki parayı artık Bağdat’a vereceğini söylüyor. E, muslukları elinde bulunduran Kürtler, bunları kapatırlarsa ne olacak? Türkiye de Bağdat’a “musluğun başına siz geçin” diyecek. Bağdat buraya gelmeye çalışırsa Kürtler muslukları teslim mi edecek? Elbette hayır! Tüm bunları düşündüğümüzde savaşın muhtemel olduğunu söylemek mümkün. Ama BM, AB, ABD devreye girerse, iş değişebilir. Yakın zamanda Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ile Mesud Barzani’nin Fransa’da bir araya gelebileceği konuşuluyor. Paris’ten bir çözüm çıkabilir mi, zor. Fransa’nın tek başına bu sorunu halledebileceğini zannetmiyorum.
Referandum sonrasında Süleymaniye sokaklarında esen rüzgâr ne yönde?
Burada bir esinti yok. Zaten referandum öncesinde de Süleymaniye tarafında, Erbil’deki gibi bir coşku söz konusu değildi. Sayın Barzani gelip burada bir miting yaptı ve gitti, hepsi bu. Ama ekonomiye yansıyan olumsuzluklar var. Gıda stoklarının yeterli olmadığı ifade ediliyor. Alttan nahoş bir beklenti var ama halk işinde-gücünde. Herkes kısa vadede bir bağımsızlık ilanının olmayacağını biliyor. Zaten KDP de “komşularımız neden korkuyor ki, biz bugünden yarına bir bağımsızlık ilan etmeyeceğiz” diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tahran’ı ziyaret etti. Ankara ile Bağdat arasında da epey bir süredir olmayan bir yakınlaşma var. Bu üç ülkenin aralarındaki tüm ihtilafları bir kenara bırakarak ittifak yapmaları mümkün mü?
1955’teki CENTO (Bağdat Paktı) şimdi fiilen yeniden hayata geçti. Üç devletin cumhurbaşkanları, başbakanları, genelkurmay başkanları kol kola girmiş vaziyette. Suriye canının derdinde olmasa o da dahil olurdu. Dalga geçilen el-İbadi şimdi Türkiye nazarında kıymete bindi. Bir Türk televizyonu daha geçenlerde İbadi’nin pantolonuyla dalga geçiyordu. Adam protokol karşılaması sırasında pantolonunu çekince Türk televizyonları bunu dalga geçerek yayınladı. “Bakın, pantolonunu üzerinde tutamayan adam başbakan olmuş” filan dediler. Böyle bir noktadan “Sayın İbadi, gel sana kuzu keselim” noktasına geldiler. Fakat tarih göstermiştir ki mesele Kürtler olunca, bu üç-dört devlet her zaman çok iyi ilişkiler içinde oldular. 45 yıldır siyasetin içindeyim, bu dört devletin aralarındaki gerilimin sadece Kürt başlığında izole olduğunu defalarca gördüm. Kürdistan’ın bağımsızlık ihtimali masada durduğu sürece de ittifakları devam eder. Eğer uluslararası destek olsaydı, Barzani bir saat durmaz ve bağımsızlığı ilan ederdi. Fakat bırakın bağımsızlığı, referandumu bile kabullenmiyorlar. “Referandumu iptal et” diyorlar!
Kürdistan’ın bağımsızlık ilanı, bölge devletlerinin savaş tehdidi yüzünden mi şu an olası değil?
Bakın, biz şu an piyasada Irak dinarı ve Amerikan doları kullanıyoruz. Eğer olası bir bağımsızlık ilanını dünya tanımazsa… Kuzey Kıbrıs’ı mesela sadece Pakistan tanıdı. O yüzden Kıbrıs ne para ne de pasaport basabildi. Biz de Irak pasaportu kullanıyoruz. Resmi paramız da Irak dinarıdır. BM bizi tanırsa mesela, o zaman para ve pasaport basabiliriz. Ama dünya tanımazsa, savaş olmasa bile izole olur, bağlantı kuramaz, dışarıya çıkamaz hale geliriz.
Barzani bütün bunları öngörmeden mi referanduma gitti?
Sayın Barzani’nin Türkiye’ye çok güvendiğini düşünüyorum. Barzani, Türkiye’nin bir noktaya kadar sıkıntı çıkaracağını, zaten bağımsızlığı ilan etmeyeceğini bildiğini düşündü ve öyle bir rahatlıkla hareket etti galiba. İran’ın da zaten kapıları kapatmayacağını düşünmüş olabilir. Çünkü sonuçta İran da Kürdistan’la ilişkiler üzerinden milyarlarca dolar para kazanıyor. Fakat görüldü ki, bu devletler kendi Kürt sorunları büyümesin diye ekonomik getirileri bir kenara bırakabiliyor. Dikkat edin ki, referandumdan hemen önce İran, kendi Kürdistan bölgesine ciddi bir askeri yığınak yaptı. Çünkü Güney Kürdistan’daki muhtemel bir bağımsızlık ilanının kendi Kürtlerini de ayaklandırabilmesinden korktu, korkuyor. İran, kendi Kürtlerinin ayaklanması halinde dünyanın da kendisine müdahale etmesinden çekiniyor. Uzun lafın kısası, bölge devletlerinin bu korkusu sürdükçe, Kürdistan’a karşı ortak hareket etmeleri kaçınılmaz gibi görünüyor.