Dünyanın önde gelen insan hakları kuruluşlarından Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), sokağa çıkma yasağının 1 yılı doldurduğu Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşananları ve bölgedeki son durumu raporlaştırdı. Sur’da 28 Kasım 2015 tarihinde Dört Ayaklı Minare’de Diyarbakır Barosu Başkanı Tarih Elçi’nin öldürülmesinden sonra ilan edilen sokağa çıkma yasağı boyunca 79’u çocuk olmak üzere, 321 sivilin hayatını kaybettiği belirtilen raporda, “Yaklaşık 40 bin kişinin yerinden edildiği tahmin ediliyor” dendi.
Bölge halkının, devlet yetkilileri ve belediye yetkililerinin görüşlerine başvurulan raporda, Sur halkının evlerini terk etmeye “mecbur bırakıldıkları” vurgulanıyor. Af Örgütü, Türkiye’nin “zorla tahliyeler ve yerinden etme vakalarıyla” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 8. maddesini ihlal ettiğini belirterek, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hâl (OHAL) ile durumun daha da kötüye gittiği görüşü dile getirildi. Raporda, çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bölgede kapatılan 37 sivil toplum örgütü arasında Sur’da yerinden edilen ailelere yardım sağlayan sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğuna vurgu yapılırken, “Bu gelişmeler ve olağanüstü hal uygulamasına bağlı olarak insan hakları durumunun ülke genelinde kötüleşmesiyle, ülke içinde yerinden edilenlerin haklarına erişme ve bu haklardan faydalanabilmeleri daha uzak bir ihtimale dönüştü” dendi.
“1 hafta susuz, 20 gün elektriksiz kaldık; evimi terk etmeye mecbur bırakıldım”
Rapor, ailelerin yasak sonrası yaşanan çatışma ortamı ve gıda temin edememeleri nedeniyle evlerini terk edip Sur’a yakın yerlerden daha yüksek maliyetlerle kiracı olmaya zorunlu bırakıldıklarını ortaya koyuyor.
Raporda görüşüne yer verilen bir kadın yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“İki çocukla evdeydim, bir haftadır su içmemiştik. Bir gün eve bir bibergazI kapsülü atıldı. 20 gündür elektriğimiz de yoktu. Çıkıp gitmek istedim ama gidebilecek bir yerim de yoktu.”
Yine eşi ve beş çocuğu ile birlikte yerinden edilmelerinin ardından umutlarını yitirdiğini söyleyen bir başka Surlu kadın da, şunları dile getiriyor:
“Hayatım boyunca yoksulluk içinde yaşadım. Sahip olduğum tek şey bu evdi. Tek isteğim oğlumun üniversiteye gitmesiydi. Şimdi ne evim kaldı ne de oğlumu üniversiteye gönderme umudum.”
1968 yılından bu yana Sur’da yaşayan 72 yaşındaki sıva ustası, evinin yıkıldığını öğrendiğinde yaşadığı şoku şu sözlerle anlatıyor:
“Komşular evin yıkıldığını söylediler. Bazalt taşından duvarların yıkıldığına inanamıyorum. 200 ya da 300 yıllık duvarlar bunlar. Bu duvarları hiçbir güç yıkamaz sanıyordum... Evimi kaybettiğim için o kadar çok ağladım ki artık gözümden yaş bile gelmiyor.”
Bir başka aile de, polisin kendilerini tehdit etmesi üzerine evlerini terk ettiklerini anlatıyor:
“Özel tim evimize gelip, kafamıza silah dayayıp bizi çıkmaya zorladığında terk ettik. Polis bize ‘Gerçekten şanslısınız, özel tim insanları canlı yakalamaz’ dedi.”
Af Örgütü, ailenin evlerine geri döndüklerinde yaşadıklarına dair izlenimlerini şöyle aktarıyor:
“Evlerinin duvarlarına ırkçı ve Türk milliyetçisi sloganlar yazılmıştı ve anlaşılan o ki polis evlerini bir üs olarak kullanmıştı. Ev yağmalanmış, mücevherleri ortadan kaybolmuş, kadın iç çamaşırları çekmecelerden çıkarılıp yerlere saçılmıştı.”
Raporda, yerinden edilen ailelere sağlanan kira ve gıda yardımının masrafların tamamını karşılamadığı ifade edilerek, “Uluslararası Af Örgütü’nün araştırması, yetkililerin yerinden edilen kişilere yeterli konut, yaşam düzeyi ve eğitim dâhil olmak üzere ekonomik ve sosyal haklarına erişim sağlama yükümlülüğünü yeterli olarak yerine getiremediğini ortaya koyuyor” deniyor.
Uluslararası Af Örgütü ‘nün evlerine dönüşlerine eşlik ettiği bazı aileler, “Beyaz eşya ve elektrikli aletler gibi değerli eşyalarının üzerlerine ateş edilmek suretiyle telef olduğunu; mücevher, el yapımı yün döşekler, içinde değerli eşyaların bulunduğu çeyiz sandıkları gibi evlerindeki değerli parçaların da yağmalandığını” söylüyor.
Raporda, şu tespitlere yer veriliyor:
“Hanelerin büyük bir kısmına, zararlarının tazmini için 3,000 TL ilâ 5,000 TL (900-1500 Avro) arasında değişen tazminat bedelleri teklif edilmişti. Aileler, birçok vakada kaybolan mal ve eşyaların tahmini değeri en az 40,000 TL’yi (12,000 Avro) bulmasına ve ödenen tazminatın bir evin temel beyaz eşya ve mobilya ihtiyacını karşılamaya dâhi yetmeyecek düzeyde olmasına rağmen bu tazminatı kabul etmişti.”
Raporda, eğitim sendikası Eğitim-Sen’in paylaştığı şu bilgilere yer veriliyor:
“Sur’da sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgede toplam 15 okul ve 7,450 öğrenci vardı. Ya yerinden edilmenin yarattığı travma nedeniyle ya da yeni okullarına uyum sağlayamadıkları için okula devam etmeyen öğrenciler tespit edildi.”
Uluslararası Af Örgütü, “sokağa çıkma yasağı uygulamalarının orantısız olduğu, operasyonlar devam ederken yasağın uygulanmasının ise toplu cezalandırmaya vardığı kanısı taşıdıkları” görüşünü savunuyor.
Raporda, şu ifadelere yer veriliyor:
“Devam eden bir güvenlik operasyonu kalmamışken ya da bu tür bir operasyon ihtiyacı söz konusu değilken, sokağa çıkma yasağı uygulamalarının sürdürülmesini meşru kılacak daha da az gerekçe bulunuyor. Silahlı çatışmaların üzerinden dokuz ay geçmiş olmasına rağmen bölgeyi patlayıcılardan arındırma gerekçesiyle sokağa çıkma yasağının devam etmesi de inandırıcılıktan uzak. Yetkililer aksi yönde somut deliller sunmadıkça, devam eden sokağa çıkma yasağı uygulamalarının gerçek gerekçesinin, bölgenin kamulaştırılmasına ve bölgede başlatılan kentsel dönüşüm projelerinin gerçekleştirilmesine olanak sağlamak olması daha muhtemel gözüküyor.”