CHP’nin hukukçu milletvekili Mahmut Tanal, "eski genel başkan Deniz Baykal’a düzenlenen kaset komplosunun AKP’nin işi olduğunu" iddia etti. İktidarın bu komployu aydınlatmadığını ifade eden Tanal, “Çünkü soruşturmanın üzerine gidilmiş olsaydı, bunun ucu AKP’ye dokunacaktı. Bunu ortaya çıkaran cumhuriyet savcısı yanar, ortaya çıkaran emniyet mensubu yanar” dedi.
Emniyet İstihbarat eski Daire Başkanı Sabri Uzun, Baykal’ın 2010’da istifasına neden olan “kaset” yayınlanmadan önce "Gülen cemaatinden bir kişinin Baykal’a giderek bilgi verdiğini" iddia etmişti.
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasına da değinen Tanal, şunları söyledi:
“Bakanlar suç işlemeseydi bu soruşturmaların hiçbiri başlamayacaktı. AK Partili milletvekilleri bizlere kendi aramızda konuşurken, ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, yolsuzluğa inanıyoruz’ diyor. Hem 17 Aralık’tan önce hem de 17 Aralık’tan sonra ölüm tehditleri aldım."
Bugün gazetesinden Hüseyin Keleş'in sorularını yanıtlayan (11 Ocak 2015) Mahmut Tanal'ın açıklamalarıdan satır başları şöyle:
*İlk kez 2011 seçimlerinde Parlamento’ya girdiniz, milletvekilliğinden umduğunuzu buldunuz mu?
Benim hayal ettiğim milletvekilliği şu anda parlamentoda yapılan milletvekilliği değildi. Hayal kırıklığına uğradım. Milletvekili kendisi için değil halk için çalışan kişidir. Adam bakıyorum, doğru bir şeye bile doğru olduğunu bile bile ret için parmak kaldırıyor. Yanlışa destek oluyor. Bu benim gerçekten dünyamı altüst etti. Milletvekilliği bir meslek değil, geçim kaynağı yeri olmamalı. Parlamento bir piyes yeri olmuş.
*CHP’ye girişiniz hangi vesileyle ne zaman oldu?
1990 yılında Beşiktaş’a taşındık. O dönem CHP kapalıydı. 1992 yılında CHP açılınca 1993’ün başlarında CHP Beşiktaş’a üye oldum.
1999’da deprem olunca evimi Üsküdar’a taşıdım. Müstakil bir villa satın aldım. Yani milletvekili olmadan da villada oturuyordum.
CHP kaydımı Üsküdar’a aldım. 2002’de 3. Bölgeden milletvekili aday adayı oldum ama olmadı.
2007’de Üsküdar’dan müracaat ettim yine olmadı. 2009’da Üsküdar’dan belediye başkan aday adaylığına müracaat ettim o da olmadı. 2010’da Gürsel Tekin il başkanıyken ben de il disiplin kurulundaydım. Olağanüstü kongreden sonra ‘Seni Parti Meclisi’ne yazalım’ dediler. Tamam dedim. 2011’de milletvekili oldum.
*Aydınlık ve Oda TV, sizin yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcıların tasfiyesine tepki gösterdiğiniz için aleyhinize haberler yaptı?
O savcılarla ilgili sözlerimin arkasındayım. Ben bugüne kadar o beyefendilerin hukuki mağduriyetlerini dile getirdiğim zaman adalet savaşçısıydım, şimdi hukukun önünde mağdur olan diğer kesimleri savunduğum zaman bu sefer cemaatçi oldum.
Kendisini dünyanın merkezine koymuşlar. Benim aklım, beynim kimseye kiralık değil. Ergenekon duruşmalarına kimseyi almıyorlardı. Barikattan atladım, ayağımı kırdım. Pişman değilim. Oda TV davasından yargılananların eşlerini duruşmaya almıyorlardı. O duruşmaya ben aldırttım.
Ergenekon’da beni yerlere göklere sığdıramayan Ulusal Kanal ve Aydınlık vardı. Sağ taraftaki gazeteler bana ‘militan vekil’ dedi. Ben yerimde duruyorum ama birbirlerine kin duyanlar istediği yere konumlandı.
O dönem Ergenekon ve Balyoz için ‘Siyasi iktidarın sopası’ diye bağırıyorduk. Dönemin Başbakanı ‘Davanın savcısıyım’ dedi. Şimdi kumpas diyor. O zaman sen de bu kumpasın içindesin. Eğer kumpassa, iştirakten o günün Başbakanı bugünün Cumhurbaşkanı yargılanmalı.
*Yolsuzluk meselesine gelirsek, AK Partili arkadaşlarınız dostlarınız vardır. Kendi aranızda yaptığınız konuşmalarda ‘Yolsuzluk var, yapılıyor’ diyenler var mı?
Birebir yaptığımız konuşmalarda bunu söyleyenler var. Ama iş oylamaya dönüşünce rengini değiştiriyorlar. Benim isyanım buna. ‘Ben de yolsuzluğa inanıyorum, ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ diyen AK Partili vekiller var. ‘Benim mali durumum bu onunki bu’ diyerek karşılaştırma yapıyorlar.
*Yani AK Partililer arasında maddi durumlar mı karşılaştırılıyor?
Birebir olursanız, cımbızla bu lafları alıyorsunuz. Ama başka yerde konuşmuyorlar. Ben bu disiplin ve hiyerarşik yapıyı anlamıyorum.
*Siyasi Partiler Kanunu’nda ‘lider sultası’nın olduğu hep söylenir. Bundan mı korkuluyor?
Alakası yok, bu bir ahlak meselesi. Lider sultası ne derse desin. 5 dönem milletvekili olsanız ne yazar tek dönem milletvekili olsanız ne yazar. Şurada ana caddede alnı açık rahatlıkla dolaşabiliyor musunuz? Ben dolaştığım zaman insanlar bana küfür etmez. Rüşvet ve yolsuzluğa girenler, destek olanlar ve karşı çıkmayanlar bu küfre maruz kalıyor. Ben niye bu küfrü yiyeyim. Gençlikte paramız yoktu yiyemiyorduk şimdi şimdi sağlık açısından yiyemiyoruz. Öbür dünyaya götüreceğin iki buçuk metre bez.
*Yolsuzluklarda CHP’nin muhalefet eksikliğinin de payı olduğu söyleniyor. Katılır mısınız bu görüşe?
Bunların cesaret aldığı tek şey vatandaştan aldığı oydur. Bunda bizim de payımız var. Eğri oturup doğru konuşmak lazım. Dünya değişiyor.
Onlar yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk sloganını ortaya attılar. Bu slogan iyi bir slogandı. Din ile halkı aldattılar. Geçmişte CHP’de Ankara’nın dışına hiç çıkılmadı. Halka dokunulmadı. O bizi bugünlere getirdi.
*2007’de TBMM’de çıkan üniversitelerdeki başörtüsü serbestliğini CHP Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Bu doğru bir girişim miydi?
CHP şunun farkına vardı: Her şeyin panzehri özgürlüklerdir. Bunu ne zaman dedi? Kılıçdaroğlu ile birlikte. O dönemin koşullarını o döneme göre değerlendirmek lazım. Ama bugün bakınca o gün yasanın AYM’ye götürülmesi yanlış geliyor.
*CHP’de ulusalcı vekiller, partiye yönelik eleştirilerinden dolayı disipline verildi. Bu isimlere yönelik disiplin uygulamalarını doğru buluyor musunuz?
Disipline sonuna kadar taraftar olan bir insanım. Siyasi partilerde iki türlü disiplin vardır. Birincisi sıkı disiplin, ikincisi geniş disiplin. İktidarı hedefleyen partilerde sıkı disiplin olmaz. Biz iktidarı hedefliyoruz. Her yerin bir kuralı var. Partinin programına, tüzüğüne uyacak.
Her kafadan bir ses çıkarsa olur mu? Olmaz. O vekiller için uygulanan bu disiplin prosedürü geç bile kaldı.
*Ulusalcı bazı isimlerin İşçi Partisi’yle görüştüğü belirtiliyor?
O onların sorunu. Bir siyasi partiden milletvekiliyken başka bir parti ile görüşmek kadar kötü bir hadise olamaz. Ne hukuken he ahlaken kabul edilebilir bir durum değildir. Madem rahatsızsınız, çekin gidin istifa edin kiminle görüşüyorsanız görüşün kardeşim. Bu isimler Parti Meclisi’ndeyken ses çıkarmıyordu, genel başkan yardımcısıyken ses çıkarmıyorlardı. Ne zaman makam mevki gidince saldırmaya başladılar.
*Önder Sav’ın partide etkili olduğu dönemde parti zarar gördü mü?
O dönemde, bu kadrolar gibi çalışmış olsalardı, AK Parti bu aşamaya gelmezdi. O dönemde görev yapan bütün ağabeylerimiz kusurlu. Baykal döneminin vebali, günahı var. O dönem koltuğa yapışan kalkmıyordu ki. Ha bir dönem yapmışsın ha 10 dönem. Halka gitmeleri lazımdı. O hatalar yüzünden bugünlere geldik.
*O döneminden bahsetmişken, Deniz Baykal’a yapılan kaset komplosu kimin işi?
Komplo AK Parti’nin işidir. ‘Derin dehlizlerdekileri olayları aydınlatıyoruz’ diyen iktidar neden bu komployu aydınlatmıyor. Çünkü soruşturmanın üzerine gidilmiş olsaydı, bunun ucu AK Parti’ye dokunacaktı. Bu işi AK Parti’nin yaptığı ortaya çıkacaktı. Bunu ortaya çıkaran cumhuriyet savcısı yanar, ortaya çıkaran emniyet mensubu yanar. Bu yüzden bu soruşturmayı bir yerde kestiler.
17 Aralık soruşturmasının ardından Erdoğan Hizmet Hareketi’ni kastederek, ‘İnlerine gireceğiz’ dedi, bir sene sonra medyaya operasyon yapıldı. Gelinen süreci nasıl okumak lazım?
Bir ülkenin cumhurbaşkanının, ülkenin sınırları içerisinde ve dışında bir ayırımcılık yapmaması lazım. Çünkü devletin başıdır, bütünleştirici gücüdür. Anayasa’nın 104. Maddesi bunu der. İnsanlar mahkûm oluncaya kadar masumdur. İsim isim zikrettiler, terörist dediler, darbe yapılıyor dediler. Bunların hiçbirisi hukuk devletinde kabul edilemez. Bakanlar ve hükümet suça bulaşmamış olsalardı operasyonların hiçbirisi olmazdı. Hatırlarsanız, dinlemelerle ilgili eski Bakan Binali Yıldırım, “Suç işliyorsanız telefonla konuşmayın” dedi. Bakan çocukları dinlenmiyor, izlenmiyor, Zarrab MASAK ve gelen ihbarlar yüzünden dinleniyor.
Yedi aydan sonra ancak bakan çocukları Reza Zarrab’ın dinlemelerine takılıyor. Mahkeme kararıyla dinleniyor, izleniyor. Sen bütün mahkeme kararlarını bir kenara atıyorsun. O zaman Anayasa’ya ‘Suçu işleyen bakan ve ailesi olursa cezalandırılmaz’ hükmünü koymak lazım. Bu dereceye getirdiler. Hükümetin işlediği suçlardan soruşturma yaparsanız, darbeci, paralelci ilan ediliyorsunuz. Yok, böyle bir hadise.
Sen hür türlü pisliği yolsuzluğu yapacaksın, sonra karşındaki insanlara terörist muamelesi yapacaksın.
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasından sonra da tehdit aldınız mı?
Aldım. Onlarla ilgili suç duyurusunda bulundum. Bu ölüm tehditlerini yapanlar yakalandı mı bilmiyorum. Kendi şahsıma yönelik bir şey yapmış olsaydım ölüm tehditlerine anlam verebilirdim. Benim tek bir derdim var: Adalet adalet adalet. Haksızlığa maruz kalan kişinin kimliği, ırkı, dili, milliyeti, bölgesi beni bağlamıyor. Beni ilgilendiren budur.
Vekiller yapması gereken asli işlerini yapmıyor diyorsunuz?
Ben beklediğimi bulamadım. Milletvekili halkın arasına girmekten korkar olmuş. Ben ölüm tehditleri alan bir insanım. Özel koruma talebinde bulundum. Polis de verdiler. Bu aktif duruşumdan dolayı ölüm tehdidi aldım. 1 yıl öncesinde arabama şoförümü bindirmiyordum, önce ben biniyordum. Acaba arabanın altına bir şeyler yerleştirmiş olabilirler mi diye. Benim yüzümden şoföre bir şey olmasın diyordum. Bunlar çok ağır şeyler.