Tanrıkulu: Kürtler sadece Kürt sorunuyla ilgilenir demek ayrımcılık

Tanrıkulu: Kürtler sadece Kürt sorunuyla ilgilenir demek ayrımcılık

T24- Eski Diyarbakır Baro Başkanı, CHP’nin İstanbul’dan milletvekili adayı Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’dan aday olmamasına gelen eleştirilerileri "Kürtler sadece Kürt sorunuyla ilgilenir demek ayrımcılıktır" ifaesiyle değerlendirdi.Ezgi Başaran'ın Radikal gazetesinde yayımlanan (23 Nisan 2011) röportajı şöyle:

CHP Kürt politikasını sizin üstünüze mi kurdu?

Bir kişiye bu kadar büyük yük yüklemek doğru değil. CHP’nin Kürt politikalarının oluşmasına katkı sunuyorum diyelim. Parti meclisinde de MYK’da da bu meseleyle ilgilenen çok değerli arkadaşlarımız var. Kürt sorunu konusunda görüş sahibi olmak için illa bölgeden olmak gerekmiyor. Kürt sorunu, bir demokrasi yoksunluğu sorunu. Benim özelliğim son 25 yıldır hiç ayrılmadan Diyarbakır’da avukatlık yapmış, insan hakları ve özgürlük konularında çalışmış olmamdır.

CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımındaki değişime örnek olarak sadece sizin parti meclisi üyesi, ardından vekil adayı olmanız gösteriliyor da o yüzden sordum…

CHP bir yıl önceki gibi değil, çünkü artık neyin olmayacağı değil neyin olacağı üzerine konuşuyoruz. Artık Kürt sorunuyla ilgili de Türkiye’nin ortaklaşabileceği çözüm önerileri üretmeye başladı. Tabii ki partiye dahil olmamın da bir anlamı var.

Nedir?

CHP’nin, uzağında kaldığı Türkiye’nin bu sorununa gerçekten çözüm üretmeye karar vermesi.

Size göre niye yıllardır uzağında kalmıştı?

1989’da CHP’nin o döneme göre cesaretle hazırladığı bir Kürt sorunu raporu vardır. O rapor yüzünden DGM’de soruşturma açılmıştı. Bugün tartıştığımız önerilerin çoğu orada mevcut. Kürt dili enstitülerinin açılması, koruculuğun kaldırılması gibi başlıklar bulunuyordu. Fakat sonra, yani 2000’li yılların başından itibaren o rapordaki yaklaşımdan uzak, negatif bir siyaset dili kullanmaya başladı. Sürekli olmazları söyler hale geldi.

Niye öyle oldu?

Türkiye yaşadığı travmalar sonucunda Kürt sorununun güvenlik politikalarıyla çözülebileceğine inandığı bir döneme girmişti. CHP de siyaset tercihini o yönde yaptı. Bölgeye gitmedi, seçmenin isteklerini duymadı. Ama sonra Doğu ve Güneydoğu’dan aldığı oy oranlarıyla bu tercihin hiç de doğru olmadığını gördü. CHP’nin 2007 genel, 2009 yerel seçimlerinde güneydoğudan aldığı oy yüzde 3’tür.

CHP Güneydoğu’da yok sayılan bir seçenek değil mi?

Artık öyle değil. Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkan seçilmesiyle CHP’de başlayan dönüşüm bölgede önce izlendi. Sonra beklenti yarattı. Şimdi de bu beklenti, bu sorunu çözerse CHP çözer fikrine dönüştü.

Ayrımcı yaklaşım

Ama bu gerçek olsa sizin memleketiniz Diyarbakır’dan aday olmanız gerekmez miydi?

Bu çok ayrımcı bir yaklaşım. Ben partinin genel başkan yardımcısıyım. O açıdan bakarsanız bizim seçim bölgemiz bütün Türkiye’dir. İstanbul’da Diyarbakır nüfusuna kayıtlı 105 bin seçmen var. Yani siz AKP’li Hüseyin Çelik’e niye Antep’ten, Zafer Çağlayan’a niye Muş’ta değil de Mersin’de aday oldunuz diye soruyor musunuz? Sorduğunuz soru, Diyarbakır’da insan hakları konusunda bir aktivist olduğum için Türkiye’nin başka sorunlarıyla ilgilenmezmişim gibi bir yorum içeriyor. Beni üzüyor. Bakın, Kürt meselesi ancak Kürtler Türkiye’nin başka sorunlarına çözüm arandığında, Türkler de Kürtlerin sorunlarına sahip çıktığında çözülür. Diyarbakır’dan olmak Diyarbakır’ın sorunlarıyla sınırlı kalmak anlamına gelmez. Kürtler sadece Kürt sorunuyla ilgilenmez. ‘Kürtler kendi sorunlarıyla ilgilensin, gerisini Türkiye’nin büyük abileri çözer’ mantığı yanlış.

‘Oylar artacak’

Diyarbakır’da kendine güvenmediği için sizi İstanbul’dan aday gösterdiğini ortaya koymuyor mu bu tercih?

Biz Diyarbakır’da 2007’de 9 bin oy almışız. Beşinci partiyiz. MHP’den sonra geliyoruz. Tabii ki kötü. Ama iddia ediyorum, bu seçimde milletvekili çıkaracağız, göreceksiniz. Türkiye’de oylarımızı yüzde 10 arttıracaksak, Diyarbakır’da yüzde 200 arttıracağız.

YSK krizi gibi bir terslik olduğunda Kürt siyasal hareketi tabanının tepkisini artık kontrol edemiyor mu?

Farklı ve algıları değişmiş bir kuşakla karşıyayız. Bizler şimdinin gençlerinin anneleriyle-babalarıyla oturduk konuştuk, siyaset yaptık. Onları belli konularda ikna edebiliyorduk ama şimdi sokakta olanlar üçüncü kuşak. Onları sokağa çıkaracak ortamı yaratmamak lazım. Sokağa çıktıktan sonra onları toparlamak çok zor. BDP’li siyasetçi arkadaşlarımız bu konuda çok ter döküyor.

Bu krizde BDP’nin ‘Olaylar büyür’ söylemleri tehdit olarak algılandı?

Hiç katılmıyorum. Sokağa çıkmış gençleri siyasetçilerin ikna etmesi çok zor. 25 yıldır çözülemeyen bir sorun varsa, son dört yıl bu anlamda heba edildiyse, gençlerde bu iş demek ki Meclis’le olmuyor algısı yerleşiyor.

‘Son dört yıl heba edildi’ diyorsunuz ama Kürt sorunuyla ilgili birçok tabuyu konuşur hale gelmedik mi?

Bu, iktidar partisinin çok sevdiği söylem. Türkiye’de 2001’den önce de her şey konuşuluyordu. Şimdi de konuşanlar hapse atılıyor. 2 bin kişi çelik çomak oynadığı için içeride değil. Ceplerinde bir çakı, silah yakalanmamış. KCK davasına bakın, kimler var? Belediye başkanları, İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı, avukatlar, yerel parlamentoların başkanları… Konuştukları için içerideler. Dolayısıyla AKP döneminde Kürt sorunu tartışılamaz hale geldi.

Van’dan bakınca

Biraz haksızlık etmiyor musunuz?

Bakın, olayları buradan görmekle Diyarbakır’dan, Van’dan görmek arasında çok fark var. Yüzlerce açılmış dava var oralarda. Kimler daha fazla konuşuyor? Milletvekilleri. Çünkü dokunulmazlıkları var. Yerel siyasetçiler susmak zorunda. Terörle Mücadele Yasası’nın 7. maddesi izin vermiyor, ki o düzenleme bu hükümet döneminde yapıldı. Konu hakkında cesaretle yazan gazeteciler zaten 90’larda da aynen böyle yazıyordu. YSK krizinden sonra Van’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da insanlar sokağa döküldü. Hepsi eskiden olduğu gibi kameralarla tespit edilmiştir.

CHP’nin tabanının Kürt sorunuyla ilişkisi nedir şu anda?

BDP’yi bir kenara bırakırsak Kürt sorununun çözülmesini en çok isteyen taban CHP’ninkidir. Kamuoyu yoklamaları öyle diyor.

Parti içi destek

Nasıl çözülmesini istedikleri de önemli değil mi?

Elbette. Zaten güvenlik politikalarıyla değil demokrasiyle çözülsün diyorlar. Bana partideki en büyük destek Ege, Orta Anadolu ve Karadeniz il örgütlerinden geliyor.

Peki öyleyse sizin bu partiye girişiniz niye çeşitli yöntemlerle engellendi?

İstenmeseydim kurultayda seçilmezdim. Kürt sorunuyla ilgili politika ürettikçe her adımda olumlu destek alıyoruz parti teşkilatlarından.

BDP’li dostlarınızdan size ‘Niye bizden aday olmadın’ diye sitem oldu mu?

Hayır, kesinlikle. Kırgın olan Kürt dostlarım varsa, bana değil CHP’ye yıllardır kırgın oldukları içindir. Halbuki amaç zaten buydu. CHP ile Kürt seçmeni birleştirmek ve kırgınlığı onarmak... Diyarbakır’dan bana ‘İyi ki CHP’desin’ diye mesajlar gelmeye başladı artık. 10-15 yıllık bir algıyı 3-4 ayda değiştirebileceğimizi söylemiyorum. Ama değişmeye başladığından kesinlikle emin olabilirsiniz.

‘Daha ne yapalım, kendimizi mi yakalım?’

Barajın düşmesi gerektiğini seçim bildirgemizde söylüyoruz. Bir yıl önce barajın yüzde 7’ye inmesiyle ilgili yasa önerisi de vermişiz.

Kılıçdaroğlu son zamanlardaki konuşmalarında rakamın daha da düşürülebileceğini söylüyor. Meclis bugün toplansın, gerekli desteği veririz. Daha ne yapalım samimiyetimizi göstermek için, kendimizi mi yakalım?.. Biz baraj meselesine ve Kürt sorununa siyasi çıkarlarımız açısından bakmıyoruz. Bunlar düzelmeden Türkiye’ye demokrasi gelmez, barış olmaz şeklinde görüyoruz.