Taraf gazetesi, Kobanê eylemlerinin büyümesi üzerine MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın apar topar İmralı’ya giderek, Abdullah Öcalan’ı HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la akıllı telefon uygulaması "WhatsApp" üzerinden görüştürdüğünü iddia etti. Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin ise Kobanê üzerinden yurtiçinde patlayan şiddet dalgasını bastırmak için “hükümet zor günler için saklanan Öcalan kozunu devreye aldı” diyerek, “Akşam saatlerinde Öcalan’ın mektubu HDP yetkililerine ulaştırılmıştı” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın dün (9 Ekim 2014) düzenlediği basın toplantısında İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan ile mesajlaştıkları yönündeki açıklaması üzerine, Taraf gazetesinden Hüseyin Özay, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın aracılık ettiğini iddia etti.
Özay’ın haberine göre, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, olayların büyümesi üzerine İmralı’ya gönderildi. İmralı’da yapılan görüşmeler sonucunda Öcalan, eylemlerin durdurulması konusunda ikna edildi. Bu gelişme üzerine Öcalan ile HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın bir avukatın cep telefonu aracılığı ile yazışması sağlandı. Ve Öcalan, tansiyonun düşürülmesi konusunda talimat verdi.
Öcalan ile görüşmeler bugüne kadar daha çok alt seviyedeki devlet görevlileri aracılığı ile yürütülüyordu. Ancak krizin büyümesi üzerine Hakan Fidan’ın doğrudan görüşmesi istendi. Bunun için Fidan bazı avukatlarla birlikte İmralı’ya gitti. Ve Öcalan ile yapılan uzun görüşme sonunda eylemlerin durdurulması konusunda anlaşmaya varıldı. Anlaşmanın ardından, bir avukatın telefonu aracılığı ile Öcalan ile Demirtaş WhatsApp üzerinden yazışma yaptılar. Ve Öcalan, tansiyonun düşürülmesini istedi. Aynı gün ise Kobani eylemlerinde tansiyon kısmen düşmeye başladı.
Demirtaş, basın toplantısında Öcalan ile yazıştıklarını kamuoyuna açıkladı. Bu açıklama Ankara’da krize yol açtı. Çünkü ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Öcalan’ın bir başkası ile cep telefonu üzerinden yazışma yapması yasalara göre ağır suç. Yasalara göre Adalet Bakanlığı ve güvenlik görevlileri hakkında soruşturma başlatılması gerekiyor. Dolaysıyla, ikinci bir MİT krizi ile karşı karşıya kalındı.
Kobane’ye IŞİD saldırısı ile bölgede tırmanan huzursuzluğun 7 Ekim akşamı aldığı hal korkunçtu.
Önce PKK’nın cephe örgütü KCK’dan, ardından HDP’den gelen çağrılarla, hükümetin Kobane’de IŞİD’e direnen YPG/PKK güçlerine askeri destek olması talebiyle bir gün önce başlayan protesto gösterileri o gün öğleden sonra tırmanmaya, şiddet dozu yükselmeye başlamıştı.
Saat 16:00 gibi Muş, Varto’dan ilk ölüm haberi gelmiş, saat 18:00 gibi Mardin’den başlayarak Suriye ve Irak sınırına yakın altı ilde sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti.
12 Eylül askeri darbesinden bu yana ilk sokağa çıkma yasağıydı. Hükümet askeri birliklere Diyarbakır sokaklarında asayişi sağlama görevi verdiği, tank ve zırhlı araçların sokaklarda vaziyet aldığı saatlerde ölüm haberleri artmaya başladı.
Ankara’yı en çok endişelendiren gelişmelerin başında bir grup PKK’lının Kürt Hizbullahı’nın birkaç yıl önce silah bırakmasıyla kurulan Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) ve aynı çizgideki Mustazaflar Derneği binalarına saldırmasıydı. Bu baskınlarda en az 4’ü HÜDA PAR'dan olmak üzere 7 kişi feci şekilde öldürülmüştü. İki grup arasında 1990’larda yaşanan savaşta yüzlerce kişi öldürülmüştü. HÜDA PAR tarafından gelen açıklamalarda PKK’ya “Yeniden başlayacaksanız biz hazırız, siz hazır mısınız?” tehdidi savruluyordu.
Endişe şuydu: zaten bıçak sırtında giden hükümet-PKK diyaloğu, bir de PKK-Hizbullah savaşını kaldırmayabilirdi.
Ama bu işin yalnızca bir boyutuydu.
Bir gün sonra, yani dün, 9 Ekim günü NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile Ankara’da, IŞİD’e karşı ortak mücadelenin de ele alınacağı önemli görüşmeler yapılacaktı.
Türkiye, Suriye sınırı boyunca uçuşa-yasaklı bölgeye dair NATO’ya teklifte bulunmuş, ama henüz gündeme alınmamıştı. Yine 9 ve 10 Ekim’de ABD’den gelen John Allen-Brett McGurk heyetiyle de Türkiye’nin ABD önderliğinde IŞİD-karşıtı cepheye askeri katkısının düzeyi üzerine kritik görüşmeler başlayacaktı. Türkiye bu görüşmelere kendi evi darmadağınık bir halde başlayacaktı.
8 Ekim sabahı Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çalışma masasında yalnızca 20-30 yıl öncede kalmış olması gereken gazete manşetleri değil, o sabaha dek 19’a yükselmiş ölü sayısı da duruyordu. Ve istihbarat raporları gösterilerin devamı halinde sadece Kürt barış sürecinin değil, daha birçok şeyin kaybedilebileceğini gösteriyordu.
Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile irtibat halinde elinde dar günler için saklanan önemli bir kozu kullanmaya karar verdi.
Bu işin devamından Türkiye zararlı çıkacaktı ama Öcalan daha çok zararlı çıkacaktı. Çatışmasızlık ortamı bozulursa neler yapılabileceğini hükümet askeri sokağa çıkararak göstermişti. 90’lara dönülecekse, hükümet de dönecekti; İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın “misliyle şiddet” sözünün anlamı buydu.
O durumda ne diyalog kalırdı ne İmralı ziyaretleri. Oysa hükümet son kararla diyalogu Resmi Gazetede yayınlatarak müzakereye çevirme niyetini göstermişti. Öcalan’ın serbest kalmasa da siyasi faaliyetini yürüteceği ayrı bir bina, kısıtlı da olsa telefon bağlantısı ve hatta sekreterlik hizmetlerinden oluşan bir tür “makam” hedefi de o diyalogun parçasıydı. Alternatifi gardiyanın dahi kendisiyle konuşturulmayacağı ömür boyu hapis olabilirdi.
PKK eylemliliğini bitirmek üzere PKK lideri Abdullah Öcalan’ı devreye sokma amacıyla MİT’i görevlendirme fikri, daha öğleden sonra düzenlenecek güvenlik toplantısından saatler önce şekillenmeye başlamıştı.
Davutoğlu’nun toplantı sonrasında basın açıklamasında vurguladığı “her türlü tedbir” içine bu da dâhildi. Ve aslında o açıklamanın biraz geç başlamasının nedeni de Öcalan’dan eylemlere son verilip diyalog görüşmelerine devam edilmesi mektubunun alındığından emin olunmak istenmesiydi.
Akşam saatlerinde Öcalan’ın mektubu HDP yetkililerine ulaştırılmıştı. HDP yetkilileri ile Kandil’deki PKK karargâhı arasında o saatlerde ne tür görüşmeler geçtiği henüz açığa çıkmış değil. Ama Ankara’nın saptamasına göre günün 8 Ekim’den 9 Ekim’e döndüğü gece yarısı saatlerinden itibaren “talimat” yurt çapında HDP ve KCK birimlerine ulaştırılmaya başlamış, endişe edilen belli kritik eylemler durdurulmuştu.
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 9 Ekim öğle saatlerinde basın toplantısı yapacağı duyuruldu.
Ama daha önce, saat 10:00 gibi bir HDP heyeti Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın daveti üzerine Başbakanlığa gitti. Çıkışta, daha önce defalarca İmralı’ya gitmiş ekipten Sırrı Süreyya Önder, gayet rahatsız bir yüz ifadesiyle “herkesin” ve “Sayın Öcalan’ın” önceliğinin diyalogun devamı olduğunu söyledi.
Saat 11:00 gibi Çankaya’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yazılı açıklaması geldi; Kobane’nin bahane edildiğini asıl nedenin farklı olduğunu söylüyor, kayıplar için üzüntü belirtmekle beraber bu durumun devamına izin verilmeyeceğini söylüyordu.
Saat 12:00’de Diyarbakır’da Demirtaş çıktı ve Öcalan’dan alınan mesajı da vurgulayarak “herkese” gösterilerde şiddet kullanılmasından o saat itibarıyla uzak durulması çağrısı yaptı. Diğer partilerle çatışmadan üzüntü beyan ediyordu; bununla HÜDA PAR ve bazı şehirlerde AK Parti ve MHP üyeleriyle yaşananları kast ediyordu.
Saat 16:00'da sokağa çıkma yasağının uzatılmayacağı yine Diyarbakır’da Tarım Bakanı Mehdi Eker tarafından ilan edildi.