Taraf gazetesi yazarları istifa tepkilerine karşılık verdi

Taraf gazetesi yazarları istifa tepkilerine karşılık verdi

Taraf’ın Kurucu Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Yasemin Çongar ve gazetenin kurucu ekibinden "Pazartesi Konuşmaları" köşesinde söyleşiler yapan Neşe Düzel’in istifalarının ardından başlayan tartışmalara Taraf gazetesi yazarları da katıldı. Demiray Oral "Taraf’ın misyonunu itiraf ediyorum" derken, Mehmet Baransu da "Hayırdır cenazemizi kaldırmışsınız!" dedi.

İşte Demiray Oral ve Mehmet Baransu'nun bugün (17 Aralık 2012) yayımlanan yazıları:

 

​Demiray Oral: Taraf’ın misyonunu itiraf ediyorum

 

Sene 2007, mevsim sonbahardı.

Gazeteci bir arkadaşım aradı, kendisi hayatını Atatürk ilkeleriyle savaşmaya adamış, bölücü, irticacı, liberal, solcu ve cemaatçi bir şahsiyetti.

Soros’un adamlarına dağıttığı özel kriptolu hattan konuşmaya başladık.

Sevinçle anlatmaya başladı, “Ahmet Altan, Alev Er ve Yasemin Çongar TSK ile Atatürkçü şahsiyet ve kurumları bitirmek, memleketi parçalayıp Kürt devleti yaratmak, kalan parçaya da şeriat getirmek için bir gazete çıkaracaklar” dedi.

Göbek atmaktan fırsat bulduğum anda “aman aman pek sevindim” diyebildim.

Emperyalist çevrelerden beslenen bütün gazetecilerin şu anda gazetenin Kadıköy’deki yerine akın ettiğini, benim de gitmemi söyledi.

Telaşlı bir sevinç içinde hemen yola çıktım.

Kapıdan girince daha önce vatan hainliği amaçlı çeşitli nümayişlerden tanıdığım birkaç gazeteciye rastlayıp Ahmet Altan ve Alev Er’in odasını sordum.

Odaya çıktığımda Ahmet Altan yalnızdı, bana neden geldiğimi sordu. Çıkacak gazetede çalışmak istediğimi falan geveledim.

Yüzüme bakıp, “Ee başka” dedi.

Hepsi bu, deyince kapıyı gösterdi.

Tam kapıdan çıkarken Alev Er’le karşılaştım, beni daha önceden tanıyordu ve iş görüşmemin ters gittiğini anlayınca bana gizli AB, ABD, Soros, cemaat dövmemi Ahmet Altan’a göstermemi öğütledi.

Ben de gizli dövmemi saklamak amacıyla uzattığım saçlarımı toplayıp ensemdeki işareti gösterdim.

Bunun üzerine Ahmet Altan hemen dolabından bir Fransız kırmızı şarabı çıkarıp ikram etti ve kadeh tokuştururken “Seni köşe yazarı yaptım” dedi.

Tam, peki para nereden gelecek diyecek oldum ki kapıdan içeri eş tarafından CIA ajanı olan Yasemin Çongar girdi. Sorumu o cevapladı: “Cumhuriyeti yıkana tadar mecburen sefilleri oynuyor numarası yapacağız ama merak etme, memleketteki her şeyi sattırıp ihalelerden komisyon alacağız, ayrıca bütün dış mihraklardan cukkalanacağız.”

O esnada duvardaki plazma ekranda Soros belirince içim iyice rahatladı. Onları Soros’la baş başa bırakıp haber merkezine indim ki gazetenin kapısında bir kargaşa yaşandığını fark ettim.

Elinde kocaman valiziyle bir genç içeri girmek istiyor, güvenlikçiler izin vermiyordu. Kapıya yaklaşınca genç adamın “Misyon bu kapağın altındadır” diye bağırarak bavulu gösterdiğini gördüm.

Baktım onun da gözlerinde çağdaşlıktan tiksinen, ortaçağ karanlığına dönmek isteyen aynı ifade vardı, hemen içeri girmesine yardımcı oldum.

Bavulu bir dolaba kilitledikten sonra önce gazete olarak hep birlikte Sevr’i hortlatmak için kadeh kaldırdık, ardından Cuma namazına gittik...

O günden bu yana beş sene geçti.

Bu beş senede TSK ve Atatürkçü kurumlar hapı yuttu, Kürt devletinin eli kulağında, memleketin kalanını Cemaat ve AKP ele geçirdi.

Yani biz sağ, ABD, AB, Soros, Cemaat, PKK selamet.

Vaziyet böyle olunca, bizim cin gibi ulusal medya hemen keşfetti ya, “Taraf’ın misyonu bitti”malumunuz.

Biz de zaten geçen gün gazetede “Misyonumuz bitti, şimdi ne yapacağız” diye kös kös oturuyorduk, ki ekranda yine Soros belirdi.

Ve “Eğer kabul edersen Ahmet...” diye başlayan yeni bir görev verdi.

Konuşmanın tamamını duyamadım ama anladığım kadarıyla “Gelin Taraf’ı falanca yerde de çıkarın” deyip, parçalanacak yeni bir memleketi işaret etmiş.

O sebeple biz yeni misyonlarımız için bir yandan yeni yerlere yelken açıyoruz ama bir yandan da burada duruyoruz.

Zaten Ahmet Abi de giderken “Serv’i hortlatmadan peşimden gelmek yok” diye tembihledi. Hem sizi alçaklığın medyasal tarihiyle baş başa bırakır mıyız hiç...

***

Taraf için istek parçaSözlerimi geri alamam/ Yazdığımı yeniden yazamam/ Çaldığımı baştan çalamam/ Bir daha geri dönemem

Akıyorsa gözyaşım kurumasın/ Coşup seven gönlümse durmasın/ Dost bildik anılarım çağırmasın/ Bir daha geri dönemem... (Bulutsuzluk Özlemi)

 

Mehmet Baransu: Hayırdır cenazemizi kaldırmışsınız!

 

Olanları hepiniz biliyorsunuz. Gazetemizin kurucu genel yayın yönetmeni ve başyazarımız Ahmet Altan“asıl işine, romanına dönmek için”“gitme vakti” diyerek, “Son yazı”sıyla okurlarıyla, gazetesiyle vedalaştı. Yardımcısı Yasemin Çongar da aynı gün, beş yıldır büyük sıkıntılarla sürdürdüğü görevini bıraktı. Neşe Düzel de “izin” isteyen üçüncü isimdi.

Minnettardık kendilerine.

Bizlere böyle bir gazetede çalışma imkânı sundukları için.

Minnettardık kendilerine...

Türkiye’nin en cesur gazetesini çıkardıkları için.

Taraf’ın kaybı elbette büyük. Gazeteyle özdeşleşen isimlerin vedasını küçümsemek pek de akla yatkın değil.

Yeni bir süreç başladı. Bizler için... Ahmet Altan’ın “çocukları, kahramanları” için...

Omzumuzda artık daha büyük bir yük var. Ahmet Altan’ın uzaktan gurur duyacağı bir gazete yapmak. Yolumuza kaldığımız yerden devam etmek.

Son yazısında dediği gibi “bizi hiç yalnız bırakmayan okurlarımıza” her gün bir gazete yapmak.

Ayrılığın yaşandığı gün, medyaya düşen haberleri, dedikoduları okudukça güldüm.

Cenazemiz kaldırılmıştı. “Düşmanlarımız” tarafından...

Sağ olsunlar tabutumuza el vermiş, bizleri mezara koymuş, üstümüze toprağı atmış, dua bile okumadan, mezarımızdan ayrılmış, kalemlerine sarılmışlardı.

Mezar taşımıza neler yazmadılar ki...

İçlerindeki öfke dışa yansımıştı.

Gazetecilik dersi veriyorlardı.

Bir tek gün bile gazetecilik yapamayan bu isimler.

Yaptıkları, yazdıkları ve halen bulundukları durum ortadayken.

Darbecilerle, askerle, iktidarla, güç sahipleriyle, sermayeyle ortak olanlar, “misyon, operasyon, bertaraf, zombi” adı altında gazetecilik öğretiyor, yazı yazıyorlardı.

İlk gün de dedik.

Şimdi de diyoruz.

“Biz sizlerin asla yazamadığı, yazamayacağı” haberleri yayımlamak için ortaya çıktık. Bu gazete kurulurken, Ahmet Altan’ın, Alev Er’in kamuoyuna açıkladığı bir deklarasyondu bu.

Sizlerden öğreneceğimiz tek bir gazetecilik dersi yok. Kirli ilişkilerinize bulaşmaya niyetimiz yok.

Dün olduğu gibi bugün de yolumuza bildiğimiz doğrular ışığında devam edeceğiz.

Taraf’ın misyonunun bittiğini söylüyor ve yazıyorsunuz.

Üzüleceğinizi bilerek yazıyorum.

Bu ülkede ve bu evrende haberin misyonu bittiği gün Taraf’ın misyonu bitecek.

Okurlara bir sözümüz var...

Ahmet Altan’a, Yasemin’e, Neşe’ye...

Sizlerin yazamayacağı, çöpe attığınız, şantaj ve tehdit aracı olarak kullandığınız haberleri yazmaya devam edeceğiz.

Bu haberlerin bittiği gün o söylediğiniz “misyonumuz” bitecek.

Ve bu ülke çok iyi biliyor ki yazamadıklarınız o kadar çok ki.

Milyonlarca haber artık Taraf’ı ve Altan’ın “çocuklarını” bekliyor.

Gün yüzüne çıkacağı, Taraf’ın sayfalarında yer alacağı günü, günleri bekliyor.

Böyle bir gazetede yazamadığınızı, “askeri, sermayeyi, hükümeti eleştiren yazılar istemiyorum. Beni zor durumda bırakmayın” diyen patronlarınızın isteklerini geri çeviremediğinizi bildiğiniz için, bizleri kıskandığınızın farkındayız.

Taraf’ın her haberi, her yorumu “size, sizi anlatıyor”. Taraf’a baktıkça aynada kendi gerçek yüzlerinizi görüyorsunuz.

“İstanbul’da, Ankara’da, Anadolu’nun kentlerinde, kasabalarında, köylerinde en zor şartlarda çalışanlar... Acılara direnenler, yoksulluğa katlananlar, ilkeleri ve inançları için genç yaşlarında nice dünya nimetinden vazgeçenler, yargılananlar” bilesiniz ki sizlere her gün gerçek yüzlerinizi hatırlatmak için ayna görevi yapacaklar.

Tıpkı geçmişte yaptıkları gibi.

Sözü fazla uzatmaya gerek yok.

Cenazemizi kaldırdınız. Toprağı üzerimize attınız.

Ama unuttuğunuz bir şey var.

Necip Fazıl’ın dediği gibi;

“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam, Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam.”

Bu gazetenin inanmış sayıca sizden küçük grubu ve okurları henüz ölmedi.

Ve bir gün cenazemiz kaldırılırsa... Hiç merak etmeyin, o inanmış “dört adam”, bizi size bırakmayacak kadar vefalılar. Kirli ellerinizi tabutumuza bulaştırmayacak kadar da mert ve cesurlar.

Bizi izlemeye devam edin...

Üzülerek söylüyorum...

“Misyonumuz” bitmedi...

Sizi daha çok şaşırtacağız.

Çünkü bizler Ahmet Altan’ın “evlatlarıyız”.