Yurtdışındaki vatandaşların oy kullanabilmesini sağlamak amacıyla hazırlanan tasarıya eklenen ve Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) adrese dayalı nüfus tespit sisteminden yararlanacağı kuralarını düzenleyen fıkra seçim güvenliğini tartışılır hale getirdi. Bu iddianın savunucusu olan kamuoyu araştırmalarıyla ünlü yazar Tarhan Erdem, yeni düzenleme sonucu seçmen kütüklerinin YSK'nın dışında düzenlendiğini belirterek, getirilen yeni tanım ve bu tanımla ‘oluşturulmuş’ seçmen kütüğünün, seçim güvenliğinin temeline konulmuş bir bomba olduğunu söyledi. Mart 2008'de yasalaşan yeni düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri süren Erdem'in Radikal'de yayımlanan (1 Aralık 2008) yazısı şöyle: "Halkın, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ‘na ve seçmen kütüğüne duyduğu güven, herkesin gözü önünde yıpranma sürecine girdi! Güven kaybının genişlemesini sorunu tanımlayarak engellemeliyiz, Olayın çıkışından başlayalım: YSK, geçen hafta başında, askıya çıkarılacak muhtarlık bölgesi askı listelerini şöyle tanımladı: Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün adres kayıt sisteminden alınan kayıtlar, YSK tarafından seçmen kütüğüne dönüştürülür ve muhtarlık bölgesi askı listeleri haline getirilir. (Resmi Gazete, 25 Kasım) Yani, 26 Kasım’da askıya çıkarılan listeler, gerçekte, İçişleri Bakanlığının “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi” içinde elde edilen listelerdir. Bu sistemi kısaca tanıtayım: Kuruluşu, Nisan 2006’da çıkarılan Nüfus Hizmetleri Kanunu’yla düzenlenen, “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi” çalışmalarına fiilen Mayıs 2006’da başlandı. Önce bütün Türkiye’de numaralama çalışması ve adres tespitleri yapıldı. Yerleşim yerlerindeki bütün adresler, anketörler tarafından tek tek ziyaret edildi ve bilgi formu ile veri toplandı. İkamet adreslerine göre kişisel bilgileri içeren adres listeleri 60 gün süreyle mahalle/köy muhtarlıklarında askıya çıkarıldı. Askı sürecinde yapılan başvurular değerlendirilip, diğer idari kayıtlardan gelen bilgiler de dikkate alınarak kayıtlara son şekli verildi. Bu sistemin ilk sonucunu iki bakanımız, 21 Ocak 2008’de ortak basın toplantısında açıkladılar: 31 Aralık 2007 tarihi itibarıyla Türkiye nüfusu 70 milyon 586 bin 256 kişiydi. Bu açıklamadan sonra, seçmen kütüklerindeki sayıyı da hatırlatarak, “Bu iki sayı birlikte doğru olamaz, ... maalesef ikisi birlikte yanlıştır” diye yazmıştım. (30 Ocak, Radikal) Adrese dayalı nüfus tespitinin ilanından sonraki, adres değişikliklerinin sisteme aktarılması, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı nüfus müdürlükleri tarafından yapılmaktadır. Bu ilişki nedeniyle, geçen hafta askıya çıkan seçmen listelerine itiraz edenler, ilçe nüfus müdürlüklerine gönderilmektedir. Böylece seçmen kütükleri, 1961’den bu yana ilk kez, YSK dışında hazırlanan bir veriye (dataya) dayanılarak oluşturulmuş bulunmaktadır. Geçen hafta başından beri konuşulan olayın özü, seçmen kütüklerinin YSK’nın dışında düzenlenmiş olmasıdır. YSK’nın adrese dayalı nüfus tespit sisteminden yararlanacağı kuralını düzenleyen fıkra, yurtdışındaki yurttaşların oy kullanabilmesini sağlamak amacıyla hazırlanan tasarıya Anayasa Komisyonu’nda eklenmiştir. Tasarı 13 Mart 2008 tarihinde Mecliste oylanarak kabul edilmiş ve 5749 sayı ile 22 Mart 2008’de yayımlanmıştır. Muhalefet partileri sözcülerinin, durumu kınayan geçen haftaki sözlerine bakmayın, Anayasa Komisyonu ve Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmelerde hiçbiri bu fıkraya karşı çıkmamıştı. Onların, bugün ortaya çıkan durumu eleştirmeleri, kabul ettikleri fıkranın ne anlama geldiğini bilmediklerini gösteriyor. Genel Kurul’da madde üzerinde söz alan tek milletvekili de eklenen fıkranın aleyhinde değil lehinde konuşmuş, sözlerini, kütüklerde görülen sakıncaların, “YSK’ya verilecek yetkiyle ortadan kalkacağını düşünüyorum” diyerek bitirmişti. Kabul edilen maddeyle, 298 sayılı yasanın 33’üncü maddesine şu fıkra ekleniyordu: “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir.” Yazımın başlığında ‘Bomba’ dediğim, seçim yasalarımızla ve uygulamayla çelişen işte bu fıkradır. Yasanın çıktığı günkü yazımın başlığı “Seçmen kütüğü ilkesi değişiyor mu?” idi! (13 Mart, Radikal) YSK Başkanının, mahalle listeleri askıya çıktığı günkü açıklamasında, “Yeni oluşan seçmen kütüğüne göre seçmen sayısının 48 milyon 265 bin 644” olduğunu söylemesi çelişkiyi gözler önüne serdi. Çünkü bir yıl önceki anayasa değişikliği halk oylamasında seçmen sayısı 42 milyon 665 bindi. Olaya bakanların, 42 milyonun 48 milyona çıkmasını anlamaları zordu! Aslında farklı tanımlar ve farklı yetkilerle oluşturulmuş iki verinin farklı olmasında anlaşılmayacak bir şey yoktu. Son günlerde ortaya çıkan, YSK ve seçmen kütüğüne güvenin azalması sorunu bu çelişkinin eseridir. Yasanın verdiği kabul edilen yetkiyle yapılan yeni seçmen kütüğü tanımı, 50 yıla yakın zamandır uygulanan “Seçmen kütüğü YSK sorumluluğundadır” ilkesini fiilen ortadan kaldırmaktadır. Yasaya eklenen fıkra, Anayasa’nın 79’uncu maddesindeki, “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır” ilkesiyle ve 298 sayılı temel kanunun yürürlükte bulunan birçok maddesiyle çelişmektedir. Bir iddiamı burada, bir kez daha yinelemeyi yararlı görüyorum: YSK sorumluluğunda ve sadece onun yetkileriyle, bir yılda, itiraz edilemeyecek bir seçmen kütüğü kurulabilir ve yürürlüğe konulabilir. Ne yapayım, bu kadar anlatabiliyorum! Konunun ilkeleri de, hafife alındığı anlaşılan teknik ayrıntıları da hayati önemdedir. Tekrar edeyim; getirilen yeni tanım ve bu tanımla ‘oluşturulmuş’ seçmen kütüğü, seçim güvenliğinin temeline konulmuş bombadır. Bu tanımı kaldırıp, Anayasa ilkesinin özüne dönülmeli ve 298 sayılı yasanın 28-47’ncı maddeleri bütünüyle uygulamaya konulmalıdır."