Tarihle yüzleşmek!

Tarihle yüzleşmek!

 

Devreye giren ırkçı, milliyetçi ulusalcı, resmi tarih dirençleri düşününce; ne kocaman bir cümle; anlamı ve imkan sınırlarıyla.

 

Avustralya’dan ilk mektubumu, “çok kültürlü” bu coğrafyada, Aborijin halkına reva görülenleri yazacağımı söyleyerek bitirmiştim.

 

Yeryuvarlağın bir yerlerinde varlığından haberdar olmadığımız onlarca halktan biriydi benim için Aborijinler;  Avustralya kıtasının gerçek sahipleri, çalınan kuşakları, öldürülen ve tecavüz edilenleri.

 

“Beyaz adamın” “siyahlara”(burada siyahı “yerli” “yerel” olan anlamında kullanıyorum) zulmünün benzer bir öyküsüdür Aborijinlerin yaşadıkları.

 

Yıl 1770…Kaptan James  Cook(İngiliz), Sidney kıyılarına ayak bastığında bu kıtayı “uninhabited”yani  "ikamet edilmeyen topraklar" olarak açıklar.  

 

8 yıl sonra İngiliz Parlementosu tarafından da “hiç kimsenin ikamet etmediği, yerleşilebilir ıssız topraklar” olarak ilan edilir kıta. Bir gerçeğin inkarıdır aynı zamanda bu karar. Zira  40 bin yıldır bu kıtada yaşayan yaklaşık 400 bin Aborijin yok sayılır,  “insan” sayılmaz.

 

Tıpkı Avatar filminde olduğu gibi “beyaz adamın” getireceği kötülükten bi haber yaşayan Aborijinler katliamla yüzyüze kaldığında savaşır düşmanlarıyla. Ama avlarınken kullandıkları silahlarla başetmek neredeyse imkansızdır. Öldürülürler, Aborijin kadınları tecavüze uğrar bütün savaşlarda olduğu gibi. Siyah Avustralya Beyaz Avustralya’ya dönüşmeye başlamıştır artık.

 

Asimilasyonun bir parçası olarak  ailelerinden alınan Aborijin çocuklar ya enstitülere yerleştirilir ya da Aborijin olmayan ailelerin yanlarına verilir. “Çalınmış kuşak” kavramı buradan gelir. Bu çocuklar “beyaz adam” kültürüyle devşirilerek hizmet amaçlı kullanılır.

 

2 yıl once İşçi Partisi’nin iktidar olduğu Federal Hükümet geçmişi ve geleceği çalınan bu çocuklardan özür diledi. Tarihsel yüzleşmenin bir parçası olarak değerlendirilen bu çıkış Aborijin cephesinde nasıl yankılandı bilinmez ama, gündelik hayatın bir parçası olarak ingilizce eğitim veren kurslarda bile bu konunun konuşuluyor olması,  müzelerde bu geçmişe yer verilmesi bir tür “günah çıkarma”: Ama resmi özürden daha hayırlı.

 

Aşkın herşeyi affetmediği gibi “özür” de tarihsel sonuçları ortadan kaldırmıyor.

“Egemen” olmanın yok sayıcılığı yine devam ediyor.

21 milyonluk kitada nufusun % 3'unu olusturan Aborijinler yoksulluk, alkol ve işsizlikle terbiye edilmeye çalışılıyor.

 

 

Şehrin orta yerinde küçük gruplar halinde hareket eden Aborijinler , modern hayatla ilişki kurmuyor. Reddediyor. Bir çeşit direniş bu. İletişim kurma derdiniz, “hey yerli ‘dünyalıyım ben’ ” içeriğinde algılandığı için hiç de kolay yanıt bulmuyor.

 

Her ne kadar Aborijin bayrağı, Anglosakson bayrağın yanında yan yana dursa da Aborijin kültürü artık müze duvarlarına , üniversitelerde seçmeli bölümlere, galerilerde sergilere sıkıştırılmış durumda. Şu bir gerçek ki; 250 yıllık sığ bir tarihin yanında 40 bin yıllık derin bir tarih, onca yokedişe rağmen varlığını koruyor. Filozofun dediği gibi kültürü yapanlar yasaları yapanlardan daha güçlü. Görünen tersini söylese de…

 

 

Not: University of  South Australia ile Çanakkale 18 Mart Üniversitesi “kardeş üniversite” oldu. İşbirliği imzaları şubat sonunda atıldı. Buna gore iki üniversite karşılıklı öğrenci ve akademik personel değişim programını hayata geçirecek. Ayrıca 2 yılda bir ortak konferans örgütlenecek.