Tarık Akan'dan Mustafa Alabora'ya: Sen yırtarsın da oğlum, ben yırtamam

Tarık Akan'dan Mustafa Alabora'ya: Sen yırtarsın da oğlum, ben yırtamam

Hürriyet-Kelebek yazarı Cengiz Semercioğlu, Tarık Akan'ın Mustafa Alabora'yı geçirdiği kaza sonrası aradığını ve "Sen yırtarsın oğlum da ben yırtamam" dediğini aktardı. Alabora'nın Tarık Akan için "O sözünü hiç unutmuyorum, canım benim. Allah rahmet eylesin" sözünü ettiğini de belirten Semercioğlu, Tarık Akan'ın müdavimi olduğu İstanbul Beyoğlu'ndaki Çiçek Bar'da Rutkay Aziz, Nebil Özgentürk ve Mustafa Alabora ile yaptığı söyleşi şöyle:

 50 yıllık dostluğunuzun kilometre taşları neydi Rutkay Abi?

- Rutkay Aziz: 1967 yılında Bakırköy Lisesi’nde başlayan bir dostluk... Sonra Bakırköy bahçelerindeki arkadaşlığımız... Derken senin de bildiğin gibi Nâzım Hikmet Vakfı’nda beraber olduk. Çağdaş Sinema Oyuncular Derneği’nde hep beraberdik. Her türlü demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesi gündeme geldiğinde ikimiz yola koyuluyorduk açıkçası. Son derece ilkeli, onurlu, gururlu, paylaşmayı çok seven ve bilen, tavizsiz, kavgacı bir kimlikti ama kavgası olumluya dönük bir kavgaydı her zaman. Sizden biraz daha kavgacıydı ama galiba?

- R.A: Doğru söylüyorsun, benden daha kavgacıydı Tarık... ◊ Aranızda lakabınız var mıydı ya da birbirinize takılır mıydınız?  - R.A: Onunla olan ilişkimiz çok özeldi. Çok has yakın bir dostluk... Ama asla bir laubalilik yoktu. O bana “Başkanım” derdi. Saat iki, iki buçuk olunca telefonlaşırdık. “Tarık’ım ne yapıyoruz bu akşam?” dediğimde “Rutkay’ım saat dörtte oradayım, hadi öptüm” derdi. Burada, Çiçek Bar’da buluşurduk. Şimdi o telefon konuşmaları bana çok koyuyor biliyor musun? Ben o telefonu edemeyeceğim artık... Bitti...  Bodrum’da, tatillerde de birlikteydiniz hep...

- R.A: Tabii eğer hayatta olsaydı bugün (19 Eylül) Bodrum’daki okulunu açıyor, andımızı okutuyor olacaktı. 12.20 uçağı için biletimizi almıştık. Yalnız bıraktı bizi. Fakirleştik hakikaten be Cengiz... Kötü oldum, kötü oldum... Hastalığından haberiniz vardı değil mi?

- R.A: Ailesi dışında iki-üç kişi biliyorduk... Kendisi çok fazla duyulsun istemedi. Biz de koruduk. Basın da korudu ama. Basına o anlamda teşekkür etmek lâzım. Onun o son halleri değil, o yakışıklı, fiyakalı halleri egemen oldu yani...

Türk halkının Tarık Akan’ı bu kadar sahiplenmesini bekliyor muydunuz?

- R.A: Çok güzel sordun. Müthiş bir şey. Ben bir laf etmiştim, sen de katılıyorsun sanıyorum; bu sıradan bir cenaze töreni filan değildi. Bu var olan koşullara karşı bir öfkenin, tepkinin bir sevgi seli olarak patlamasıydı. Sıradan bir cenaze töreni olarak bakmayacağız biz buna. Bu bir başkaldırıydı... Ruhi Su’da olduğu gibi. 

- Nebil Özgentürk: 1970’li yılların Ferit’ine de bir sevgi vardı. Çünkü kuşaktan kuşağa uzanan filmlerde oynadı. O meşhur dönüşüm mucizesinin olduğu dönemde, 1978’de aniden Arzu Film’den kopup “Maden” filmine geçtiği süreç... 

- R.A: Toplumsal içerikli filmlere dönüşü ve Yılmaz Güney’le buluşması... Unutulmaz bir şeydi... Bir Bakırköy çocuğu olarak geleceği gördü. O filmlere, o çizgilere devam ederse biteceğini hissetti. O değişimi yakalamak zorundaydı. Tanıştığınız ilk gençlik yıllarında da politik bir yanı var mıydı Tarık Akan’ın?

- R.A: Hayır, bende öyle bir izlenimi yok. 12 Mart sonrası yine devrimci bir duruşu var ama başlarda o tarz bir şeyi yok.   Siz bıraktınız mı sigarayı?

R.A: 3 sene oldu. Ama ona ne yazık ki bıraktıramadık...

N.Ö: Bu hastalık sürecinde sigarayı bırakmak zorunda kaldı. Hastalık sürecini 15 ay önceden biliyordum. “Sigarayı bırak” dedi doktorlar. Yanımızda biri sigara çıkarsa, “Gel buraya sigaranı bana ver” derdi. Sigarayı yakar, bize verirdi. O bir çekimlik fırt, yakma halini severdi. Yalnız Müjdat Gezen’in “4 paket sigara içerdi” filan açıklamalarına da kızıyorum. Müjdat Abi’nin telefonu açar açmaz “4 paket sigara içerdi” diye söylemesinin de bir alemi yok. 4 paket de içmiyordu üstelik. O kadar değil. Yani birdenbire bütün insanlara o güzelim insanı “sigara içiyordu” diye sunmayı rahatsız edici buldum

. - R.A: Ben de manşetlerin sadece “Damat Ferit” üzerinden atılmasını fena halde yadırgadığımı söylemeliyim. Damat Ferit’in çok daha ötesindeydi Tarık... ◊ Duruşuna ve sosyal içerikli filmlerine haksızlık diyorsunuz...

- N.Ö: Bence Tarık Abi bütün bu “Murat”ları, “Ferit”leri çok sevdi... “Yol” filmindeki “Seyit Ali”yi yarattı, “Sürü”deki “Şivan”ı yarattı. Ama diğerlerini de küçümsemedi. Çünkü halk tarafından o yıllarda sevildi. Sonra onun üstüne muhteşem bir şey ekledi. Toplumsal faktörlerle aktörsel değişimin mucizesi bence bu. Küçümseseydi olmazdı. “Ben onları reddediyorum, Allah kahretsin ‘Canım Kardeşim’i” demedi hiçbir zaman. 

- R.A: Hiçbir zaman öyle bir şey yapmadı.

- N.Ö: Yapmazdı, çünkü hayatı boyunca sevdi o filmleri. “Hababam Sınıfı”nı 20 milyon kişi izliyor dijitalde. Bunu hakikaten televizyonla uğraşmış bir adam olarak söylemek istiyorum: Tarık Abi bu anlamda son derece efendi bir adamdı.

Tarık Akan’dan Mustafa Alabora’ya: Sen birkaç aya yırtarsın ama ben yırtamam...

İki ay önce büyük bir trafik kazası geçiren Mustafa Alabora’nın sağlığının hızla iyiye doğru gittiğini gördüm. Vücudunda hâlâ destekler bulunuyor ama 10 gündür yürüteç bastonla adım atabiliyormuş.

Tarık Akan’la dostluğunu sordum, şunları söyledi:

“O Türkiye’de kendini yenileyen ve sürekli ileriye giden nadir oyunculardan biriydi. Benim onunla başka bir ilişkim vardı. 15 filmde onun sesi oldum. 2-3 dizide onu konuştum. ‘Anne Kafamda Bit Var’ kitabını bana ‘Benim canım kardeşim ve güzel sesim Mustafa Alabora’ya’ diye imzalamıştı...”

Alabora kaza geçirdikten sonra, henüz yoğun bakımdayken Tarık Akan aramış, “Mustafam nasıl” demiş. İki gün sonra Mustafa Alabora geri dönmüş Tarık Akan’a. “Oğlum sen birkaç aya yırtarsın ama ben yırtamam” demiş Tarık Akan... “O sözünü hiç unutmuyorum, canım benim... Allah rahmet eylesin” diye anlattı Alabora dostunu...

Acun Günay: 14 aydır çok üzüldük

Gecede konuşma yapan isimlerden biri de 30 yılı aşkın zamandır Tarık Akan’la birlikte yaşayan Acun Günay’dı... Hastalığının 14 aydır sürdüğünü ve bu sürede çok yıprandıklarını belirten Acun Günay, üzüntülerinin büyük olduğunu söyledi, “Daha fazla konuşamayacağım” diyerek çok kısa olan konuşmasını noktaladı.

Cenazesi bir milattır

Tarık Akan’la yıllarca Çiçek Bar’da aynı masada buluşan usta oyuncu Bülent Kayabaş’a sordum Tarık Akan’ı: “Açıldığı günden beri buradayız. En son 5-6 kişi kaldık. Hiç bırakmadık. Köşede o, sağında ben, öbür tarafta Rutkay Aziz... Şimdi çok azaldık.

Tarık’la önce arkadaştım, sonra çok güzel dost olduk. Adam gibi adamdı, koca yürekli, koca sevdalı, hep pozitif bakan...  Ülkesine yararlı olmaya çalışan bir adamdı. Dünkü cenaze çok şeyler anlattı. Halk bizden daha çok sahip çıktı. Adeta aldılar, götürdüler, defnettiler. Bu çok önemli bir durum.

Ciddi söylüyorum, bu ülke için bu bir milattır. Çok önemli şeyler var bunun altında. İnsanlar sahip çıkıyorlar doğru bakana, doğru yapana. Atatürkçü, her zaman dik durana, ilkelerini bırakmayanlara...”

Arif Keskiner: Ben böyle bir acı yaşamadım...

Çiçek Bar’ın sahibi, Tarık Akan’la 50 yıla dayanan dostluğu olan Arif Keskiner, Akan’ın oynadığı “Maden” filminin de yapımcısıydı...

Gözyaşları içinde “Dört gündür kendimize gelemiyoruz. Ağlıyoruz... Bir ara aklımız başka bir yere gidiyor, duruyoruz.  Sonra yine Tarık’ı hatırlayıp ağlamaya devam ediyoruz. Ben hayatımda böyle bir acı yaşamadım” diyebildi...