Moğolistan ve Çin Halk Cumhuriyeti'nde geniş bir kurak bölgeyi kaplayan Gobi Çölü, yeryüzünün en hızlı büyüyen çölü konumunda. Her yıl yaklaşık altı bin kilometrekare yeşil alan yok oluyor, köyler boşalıyor ve geniş bölgeler yaşanamaz çorak araziye dönüşüyor. On binlerce insan memleketlerini terk etmek zorunda kalıyor. Bölgede hâlihazırda sadece birkaç bin kişi hayatını sürdürebiliyor.
İklim değişikliği, çölleşmede önemli bir rol oynamakla birlikte, Gobi Çölü'nün sürekli genişlemesinin ana nedenlerinden biri de insan.
Tarımdaki aşırı su tüketimi, küresel ısınmayla birlikte artan kuraklık, ormanlık alanların yok edilmesi ve hayvancılık nedeniyle otlakların azalması, dünya çapında verimli toprakların hızla tahrip veya yok olmasına yol açıyor.
Böylece eskiden verimli olan bölgeler, dünya çapında yaklaşık bir milyar insanın geçimini tehdit eden kum yığınlarına dönüşüyor. Bu yüzyılın ortalarında, yeryüzündeki tüm toprakların dörtte biri çölleşmeden etkilenmiş olacak.
Bu kadar olumsuzluğa rağmen yine de bir umut ışığı var: Çölleşme sürecini tersine çevirmek zor ama imkânsız değil.
Suudi Arabistan çölüne uzaydan bakıldığında, yüzlerce yeşil çembergörülüyor. Her biri yaklaşık bir kilometre çapında olan bu çemberler, 1970'lerden bu yana çöldeki tarım arazilerinin genişlemesinin sembolü konumunda.
Bir zamanlar Arabistan topraklarının sadece birkaç yüz bin hektarı ekilebilir durumdaydı. Oysa bugün çölün ortasındaki milyonlarca hektarlık alanda tahıl, hurma, salatalık, kavun ve bunun gibi daha pek çok sebze, meyve ve bitki yetiştiriliyor. Bu ancak muazzam miktarda su kullanımı ile mümkün olabiliyor. Peki, nehir ya da göl gibi su kaynakları olmadığına göre, çölde su nereden tedarik ediliyor?
Eğer yerin üstünde aradığımız kaynak yoksa, o zaman yerin altına inmek gerekiyor. Fosil sular, bir kilometre derinlikten dünya yüzeyine pompalanıyor. Fosil su, dünyanın derin katmanlarında doğal bir şekilde depolanıyor. Oluşumu, kısmen tarih öncesi eriyik sularına, yani milyonlarca yıl öncesine dayanıyor.
Ancak bu çöl mucizesi ne yazık ki sonsuza kadar sürdürülemeyecek. Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) bünyesindeki kıdemli bilim insanı Barron Joseph Orr, bunun nedenini şöyle açıklıyor: "Buralarda çok fazla suya ihtiyaç duyulan, yüksek verimlilikte ürünler yetiştiriliyor." Yeraltı su kaynakları, her yıl çöle yağan birkaç santimetrelik yağmur suyu ile yenilenmiyor. Uzmanlar, bu nedenle yeraltı su rezervlerinin yaklaşık 2050'ye kadar tükeneceğini tahmin ediyor. Zira monokültür bitki türlerinin yetiştirilmesi, nemi uzun vadede koruyabilecek sağlıklı ve verimli toprağın oluşmasını sağlayamıyor. Yani fosil su kaynakları tükenince, yapay vahalar yeniden çöle dönüşecek.
Mekke yakınlarındaki El Beyza projesi ise yapay çöl vahalarına kıyasla daha sürdürebilir bir proje. Ziraat mühendisleri, kurumuş toprakların kısa süreli şiddetli sağanak yağmur yardımıyla hayata döndüğü bir sistem geliştirdi. Yaz-kış son derece kurak bir iklime sahip olan Suudi Arabistan'da tek tük yağmur yağdığında, tıpkı geçen Nisan ayında olduğu gibi, şehirlerin kısa sürede sular altında kalması neredeyse olağan bir durum. Çünkü kısa süre içinde çok yoğun bir sağanak yağış görülüyor. Ancak bu sel suları, toprak tarafından bir anda depolanamıyor.
Sürdürülebilir tarım uzmanı ve El Beyza projesinin eski yöneticisi Neil Spackman, "Bu suyu toprak altına aktarabilirsek, yani bir bakıma toprağa gömebilirsek, 20 ay boyunca yağmur yağmasa bile sürdürülebilir bir su kaynağı oluşabileceğini düşündük" diyor.
Köylülerle birlikte imece usulü çalışan sürdürebilir tarım uzmanları, kilometrelerce hendek ve su kanallarına ek olarak, Suudi Arabistan'ın batısındaki vadinin sınırında bulunan sarp kayaç hattı boyunca barajlar ve teraslar inşa etti. Şiddetli sağanak yağmur suları, bu sayede ihtiyaç duyulan yerlere yönlendirilebiliyor ve yavaş yavaş toprak tarafından emiliyor. Bu yöntemi yüzyıllar önce, dünyanın öteki ucundaki İnka halkı da kullanıyordu.
Neticede bu uygulama gerçekten de işe yaradı ve tam 30 aylık kuraklık dönemi, büyük sorunlar yaşanmadan atlatılabildi.
Dokuz milyon kilometrekareden fazla yüzölçümüyle dünyanın en büyük çölü olan Sahra, her yıl yer yer yaklaşık 50 kilometre büyüyor. Sahra çevresindeki kurak bölgeler, dünya çapında en çok çölleşme tehdidi altında olan yerler. Tabii bunda toprakların, insanlar tarafından tahrip edilmesinin de büyük payı var. Buna bir de Afrika'nın bitmeyen sorunları olan yoksulluk, kuraklık, su kaynaklarının kıtlığı ve toprak çatışmaları da eklenince, durum daha da vahim hale geliyor.
Siyasi ve sosyal sorunların çözümünün kısa vadede sihirli bir reçetesi olmasa da kuraklığın, güneş panelleri ve rüzgâr çiftlikleri ile nispeten aza indirilmesi mümkün. Nasıl mı? Sorunun cevabını, Maryland Üniversitesi fizikçilerinden ve konuyla ilgili bir bilimsel çalışmanın ortak yazarı olan Safa Mote şöyle veriyor: "Güneş panelleri sayesinde daha da ısınan hava, atmosfere yükselir. Binlerce rüzgâr türbininin pervaneleri de, havayı yukarı doğru iter. Hava kütleleri daha yüksek irtifalara ulaştığında soğur. Bu esnada havadaki nem oranı hızla artar ve yağmura dönüşür."
Hesaplamalar, Sahra'nın beşte birinin güneş panelleri ve rüzgâr çiftlikleri ile donatılması durumunda, güneyinde yılda ortalama beş santimetre daha fazla yağmur yağacağını gösteriyor. Bu belki ilk başta kulağa oldukça az gelebilir. Ancak bu kadar yağmur bile bölgedeki bitki örtüsünü yüzde 20 artırabilir ve tarımı muazzam bir şekilde canlandırabilir. Hem bölge halkı hem de çevre için tam bir "kazan-kazan" durumu.
Mote'ye göre bu mega enerji parkı, aynı zamanda bugün dünya çapında tüketilen miktarın yaklaşık dört katı elektrik üretecek ve bu da Afrika'da sürdürülebilir kalkınmaya önemli ölçüde katkıda bulunabilecek. Fizikçi, proje için gerekli siyasi iradenin ortaya konulması durumunda, yaklaşık 20 trilyon dolarlık devasa maliyetin de ciddi bir sorun teşkil etmeyeceğinden emin.
Çölü yeniden verimli hale getirmek için bir başka yaklaşım da Çin'de başarıyla test ediliyor. Çin Orman ve Mera Arazileri Kurumu'na göre, Çin'deki çöl alanları 2000'lerin başına kadar yılda 10 bin kilometrekare büyüyordu. Bugün ise çöl arazileri yılda 2 bin kilometrekareden fazla küçülmeye başladı.
1988'de Pekin'in kuzeybatısındaki Kubuqi Çölü'ne bir tuz madeninin ulaşım yollarını çöl kumlarına karşı korumak amacıyla ağaçlar dikildi. Son yıllarda burası, dünyanın en başarılı yeniden yeşillendirme programlarından biri haline geldi.
Yeni dikim yöntemlerinin geliştirilmesi bunda belirleyici bir rol oynadı. Kum tepelerinin ağaçlandırılması için özel su nozulları kullanılıyor. Bu su püskürtme memeleriyle kuma bir delik açılıyor ve fidanlar sulanıyor. Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele yetkilisi Barron Joseph Orr, "Bu, dikim süresini on dakikadan on saniyeye düşürdü. Çok verimli ve önemli bir yöntem" diyor.
Oluşan yeni meralar artık hayvan yetiştiricileri ve çiftçiler için otlak ve tarım alanları olarak hizmet veriyor. Özellikle buradaki iklimde iyi yetişen ve geleneksel Çin tıbbında büyük bir önemi olan meyan kökü ve diğer şifalı otlar da burada üretiliyor.
Kubuqi Çölü'nün yeşillendirmesi, aynı zamanda 800 kilometre uzaklıktaki Pekin'de bile olumlu bir etkiye neden oldu. Başkentte kum fırtınalarından kaynaklanan hava kirliliği, çölün yeşillendirilmesi sonucu önemli ölçüde azaldı.
Çölleşen toprakları ve bitki örtüsünü canlandırmak ve su döngülerini yeniden tesis etmek büyük ölçüde mümkün. Bunun için doğal yöntemler ve yüksek teknolojinin uygun şekilde harmanlanması gerekiyor.
Ancak yeryüzündeki tüm harap olmuş geniş arazileri tekrar sağlıklı ve verimli topraklara dönüştürmek, büyük maliyetler ile yoğun çaba ve emek gerektiriyor.
Çölleşmeyle mücadele uzmanlarına göre, toprakların ölmesini ve çöllerin daha da büyümesini durdurmak için, öncelikle dünya çapında toprakların ve su kaynaklarının hoyratça sömürülmesine son verilmelidir. Zira dünyanın akciğeri işlevini gören ormanlık ve yeşil alanlar ancak bu şekilde gelecekte sağlıklı ve kendi kendine yeterli bir yapıya kavuşabilir.
Tim Schauenberg
© Deutsche Welle Türkçe