Taşgetiren'den Gülen cemaatine: Eden bulur!

Taşgetiren'den Gülen cemaatine: Eden bulur!

Star gazetesinin İslamcı gelenekten gelen yazarı Ahmet Taşgetiren, Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanı Turgut Aslan'ın 30 ilin emniyet müdürlüğüne Fethullah Gülen cemaatinin silahlı bir yapılanması bulunup bulunmadığına yönelik gönderdiği talimata ilişkin Balyoz davası döneminde yaşananları referans göstererek, "Ergekekon, Balyoz ve bağlantılı davaların tümü “suç üretme” iddiasına maruz değil mi? Sakın olan biten men dakka dukka (eden bulur) niteliğinde olmasın!" dedi.

Taşgetiren'in Star gazetesinde "Kumpas ve kumpas!" başlığıyla yayımlanan (8 Temmuz 2014) yazısı şöyle:

Camia’nın medyası haberi “Hizmete kumpas” başlığı ile veriyor. Hadise, il emniyet müdürlüklerine gönderilen bir savcılık talimatı ile ilgili. 

Ankara Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun’un başlattığı soruşturma kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanı Turgut Aslan, 30 ilin emniyet müdürlüğüne savcılığın taleplerini içeren belgeleri gönderiyor. Yazıda talep edilen tüm bilgi ve belgelerin en kısa sürede gönderilmesi isteniyor. Radikal.com.tr’nin haberine göre Gülen cemaatinin silahlı gücünün olup olmadığının araştırılmasının istendiği yazıda  şu cümlelere yer veriliyor: “Fethullah Gülen ve cemaatinin elinde silahlı bir güç bulunup bulunmadığı, ordu, jandarma, MİT ve emniyet birimleri içerisindeki cemaate bağlı/üye olanların silahlı bir eyleme kalkışmaları halinde hükümeti yıkabilecek veya anayasayı ortadan kaldıracak güçlerinin olup olmadığının belirlenmesi...”

Talimat yazısında ayrıca “Cemaat üyelerinin Türkiye’nin son 10 yılında işlenen önemli olaylara azmettiren, yardım eden ya da doğrudan suç işleyen sıfatıyla katılıp katılmadıklarının belirlenmesi, cemaat üyelerinin rolleri bulunduğu iddia edilen Aziz Santoro cinayeti, Hrant Dink’in öldürülmesi, Danıştay saldırısı, Zirve Kitabevi Katliamı, Necip Hablemitoğlu ve Üzeyir Garih’in öldürülmesi gibi olaylar ile irtibatlarının araştırılması” talebi de yer aldı. Yazıda cemaatin arşivinin bulunması istenerek, “İstihbarat birimleriyle irtibat kurulup cemaatin tuttuğu arşivlerin bulunduğu yerlerin tespit edilerek acil olarak aramalar yapılması ve elde edilecek delillerin değerlendirilmeye tabi tutulması...”  ifadesine yer veriliyor.  Yazıda ülke çapında eş zamanlı arama ve delil elde etmek için ayrıntılı çalışma yapılması da isteniyor.

Talimatta, eski emniyet müdürleri Hanefi Avcı, Emin Aslan, Celal Uzunkaya, Faruk Ünsal ve Orhan Özdemir’in mağdur sıfatıyla ifadelerinin alınması talep ediliyor. Terörle Mücadele Daire Başkanlığının talep yazısında Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu, Hanefi Avcı’nın Haliçte Yaşayan Simonlar gibi kitapların da temin edilip gönderilmesi isteniyor.

Zaman’da haber “Acil operasyon yapın, gizli tanık bulun, masum insanları silahlı örgüt üyesi gösterme girişimi” gibi, Taraf’ta “İktidar çıldırdı, Cadı avı 18 yaşın altına indi” başlıklarıyla verilmiş.

Olay önemli. Hükümet, “Paralel yapı” hadisesinin peşini bırakmıyor. Bizzat Başbakan, bütün konuşmalarında “Cumhurbaşkanı olduğunda da bu yapı ile mücadeleyi sürdüreceğini” ifade ediyor.

Kumpas, kumpas...

Belli ki Hükümet, bir kumpasla karşı karşıya olduğu kanaatiyle her şeyi sil baştan yapmaya çalışıyor, buna karşılık Camia da, kendisini bir kumpasla karşı karşıya görüyor.

Hükümetin bu olayla karşılaştığından bu yana, 7 Şubat mıdır, öncesi midir, 17 -25 Aralık tarihleri midir bilmem, ama içerden vurulduğunu, belki arkadan hançerlendiğini düşündüğü günden beri, Camia’yı, “Paralel yapı” tanımlamasıyla etkisizleştirme amacında olduğu muhakkak. Bizzat Başbakan’ın söylemi, psikolojik anlamda bir “çözme operasyonu” niteliği arzediyor, ayrıca, devlet içinde de tasfiyeler gerçekleşiyor.

Bu süreçte, kurunun yanında yaşın da yanması durumu var mı? Korkarım ki var. Mesela bir bakanlığın müsteşarı ve yardımcısı görevden alındı, biliyorum ki, Camia ile ilgileri yoktu, olay bana intikal ettirildi, Ak Parti’nin ileri gelenlerinden birisini aradım, ilgilendi, “Maalesef böyle şeyler oluyor” dedi. Evet oluyor, hatta bilinir ki, böyle dönemlerde, acayip jurnaller gerçekleşir ve bazan, kılıç en yakındakilerin boynunu vurur.

Burada Camia adına ortaya konan tepkilerde, traji-komik bir durumun ortaya çıktığını da görmemek imkansız. Şöyle ki:

Tepkinin ana ekseni “Suç üretimi” üzerine oturuyor. Yani, iktidarın, Camia’dan bir “silahlı örgüt” üretmeyi amaçladığı iddia ediliyor. Bunun için savcılık ve emniyetin operasyonu yürüttüğü kanaati var.

Bu suçlama, tam da Camia’nın emniyet ve yargıdaki paralel yapılanmasına izafe edilen şey değil mi? Hükümet tam da bunun için, yargıda, emniyette paralel yapıyı dağıtma düşüncesiyle üstüste operasyonlar yapmıyor mu?

Ergekekon, Balyoz ve bağlantılı davaların tümü “suç üretme” iddiasına maruz değil mi? İhbarlar, polis operasyonları, savcılık, hakimler, hatta Yargıtay’a uzanan bir network içinde, birilerini tasfiye, birilerinin önünü açma işleminden söz edilmiyor mu? Hanifi Avcı’nın iddiaları tam da bu değil mi? Hanifi Avcı ile ilgili dava ile Camia’nın hiçbir ilgisi yok mu?

Sakın olan biten men dakka dukka niteliğinde olmasın!