Tayfun Acarer: Bazı yargı kararlarını tam uygulasak, internette felaket olur!

Tayfun Acarer: Bazı yargı kararlarını tam uygulasak, internette felaket olur!

DOĞAN AKIN - T24

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer, sadece isteyen kullanıcıların ücretsiz olarak kullanabileceği güvenli internet filtreleri için gösterilen tepkileri “anlamakta zorluk çektiğini” söyledi. Güvenli internet kullanımına ilişkin kararda yanlış anlamalara yol açan bazı ifadelerin düzeltilebileceğini Acarer, internette erişim engellemeleri konusunda “asıl olarak mahkeme kararlarının tartışılması gerektiğinin” altını çizdi. Bazı mahkeme kararlarını “aynen” uygulamaları durumunda internet ortamında ortaya çıkacak durum için “Tam bir felaket olur” ifadesini kullanan Acarer, yargı kararlarınnda “amaçlanan” sonucu sağladıklarını, ancak bütün sitenin kapatılması yerine şikâyete konu içeriklerin çıkarılmasını temin ettiklerini anlattı. Haberleşme sektörü konusunda da kamuotoritesini telsil eden Acarer, “baz istasyonlarının sağlığa zararlı olduğuna kesinlikle inanmadığını” vurguladı.

 BTK Başkanı Tayfun Acarer, 22 Ağustos'ta başlayacak gönüllü güvenli internet filtresi uygulaması nedeniyle kamuoyunda öne sürülen “sansür” iddialarını yanıtlamak üzere, internet medyası temsilcilerinin davetli olduğu bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıya katılan, İnternet Kurulu Başkanı Serhat Özeren ile BTK çatısı altındaki Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'ndan İnternet Dairesi Başkanı Osman Nihat Şen de Acarer ile birlikte soruları yanıtladılar.

Feriye'de yapılan basın toplantısında, BTK Başkanı Acarer'in, 2007 yılında çıkarılan 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlarda İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'dan kaynaklanan tartışmalardan dolayı kendilerinin eleştirilmesinden yorulduğu izlenimi aldım. Bu durumu sık sık “Biz yürütme organıyız, kanunları uygulamakla yükümlüyüz” sözleriyle dile getiren Acarer, bazen BTK'ya da gönderilmeden doğrudan servis sağlayıcılar üzerinden erişimi engelleyen mahkemelerin kararları konusunda da rahatsız olduğunu belli etti.

Acarer'in, Serhat Özeren ve Osman Nihat Şen ile birlikte düzenlediği basın toplantısında aldığım notları aktarıyorum.

'Tepkileri anlamakta zorlanıyoruz'

 

TAYFUN ACARER: Hep masanın bir tarafında oturuyoruz, ancak öbür tarafta oluşan tepkileri anlamakta zorlanıyoruz. Güvenli internet paketi bizim için sıradan bir düzenlemeydi. Son iki hafta içinde ortaya çıktı gibi düşünülse de, mazisi 10 ay öncesine dayanıyor. Asıl temeli 28 Temmuz 2010 tarihinde ortaya çıkan bizim yayımladığımız Tüketici Hakları Yönetmeliği. Bize göre çok güzel bir yönetmelik. Tüketiciler için çok ulumlu hususlar içeren bir yönetmelik. Fakat nedense basında fazla yer almadı. Halbuki çıkarırken bütün ilgili kuruluşlardan görüş aldık, yayımlamadan önce WEB’e koyduk. Üç hafta kadar WEB’de kaldı, son düzeltmeler yapıldıktan sonra da 28 Temmuz 2010 tarihinde yayımlandı. Oradaki hususlardan bir tanesi, çağrı merkezlerinin düzenlenmesine ilişkindi. Yaklaşık 38-39 bin çalışanın var olduğu bir sektör. Bilişim sektörü dışındaki çağrı merkezleriyle ilgili düzenleme getirmiyordu. Diyorduk ki, çağrı merkezini arayan birisi en geç 22 saniyede operatöre erişecek. Bunun gibi pek çok husus var yönetmelikte.

Bir madde de “internet kullanıcıları güvenli internet hizmetini ücretsiz alma hakkına sahiptir” şeklindeydi. Bu maddeyle ilgili olarak, açıkça doğru dürüst hiçbir tepki almadık. Biliyorsunuz, devlette yasa çıkar, ama bazı düzenlemeler yönetmelikle detaylandırılır. Anayasa’da “devlet aileyi korur” der, ama nasıl yapılacağını söylemez. 15’in üzerinde toplantı yaptık bu konuda, ortak bir metin çıktı. Neticede şubat ayında bu kurulda bir düzenleme olarak ortaya çıktı. Bizim için sıradan bir düzenleme olarak olayı algıladık. Burada getirilen ana şey bir alternatif. Biz bir seçenek getiriyoruz, isteyen kullanır isteyen kullanmaz. Öyle de oldu, yayımlandı. Aradan aylar geçti, tam 2,5 ay sonra, bir anda olay “internete sansür” diye ortaya çıktı. Hatta arkadaşlar ilk sorduğunda ben konuyu hatırlayamadım. Baktım üç ay evvelki bir düzenleme bu. Süreç bu.

Sıradan bir düzenlemeydi, çünkü bütün aboneleri bir uygulama içine almaya zorlayan bir düzenleme değil. Bu getirilen, sadece bir seçenek. Numara taşıma sistemi gibi bir seçenek, isteyen numarasını başka bir operatöre taşır, isteyen taşımaz. Taşıyan olursa nasıl bir düzenleme olacak onları belirledik biz. Altını tekrar çizerek söylüyorum, isteyenin kullanacağı, isteyenin kullanmayacağı bir seçenektir.

İkincisi; servis sağlayıcılar işlemlerinin bu işe uygun hale getirilmesi için bizden bir süre istediler. Kurulun da bu görüşe uymasıyla 6 ay süre verildi. 22 Ağustos’tan sonra ne olacak diye olaya bakarsanız; şu anda herkes bir profilin içinde, buna mevcut veya standart profil diyoruz. Bir de “güvenli profil” diye profil getiriyoruz. Bu profilde yer alan yaklaşık 9,5 milyon kullanıcıdan isteyenler güvenli profile geçebilecek. Yani “çocuk”, “aile” veya “yurtiçi” profile geçebilecek. Güvenli profile geçmek istediğini belirtip de bunlardan hiçbir şeyi işaretlemezse, o zaman aile profili içinde yer alacak.

 

'Neden devlet yapıyor' eleştirisine yanıt

 

Kullanıcı Örneğin çocuk profilini seçti, kendisine kullanıcı adı ve şifre verilecek servis sağlayıcı tarafından. Sonra istediği zaman mevcut profile dönecek. Bu geçiş işlemleri ücretsiz olacak ve istediği takdirde tamamen güvenli profilden vazgeçip mevcut (şu anda yürürlükte olan internet düzenine) profile geçecek.

Devlet bunu niye yapıyor, bırakın servis sağlayıcılar yapsın bunu, diye bir eleştiriyle karşılaştık. Özel filtreyi zaten şu anda da yapabiliyor, sonra da yapabilecek. Geliştirilmiş diğer yazılımları da kullanabilir. Ancak bu (devletin hazırlattığı) profilin diğerlerinden iki önemli farkı var. Birincisi; bu profiller ücretsiz olacak.

İkincisi; şu anda servis sağlayıcılardaki güvenli profillerde bir caydırıcılık var. Girdiğiniz zaman çıkamıyorsunuz. Örneğin, çocuk profilini seçiyorsunuz, ama geri dönemiyorsunuz.

Diğer yandan, bu güvenli profil denilen profil bizim profilimiz değil. Biz servis sağlayıcı değiliz, sistem bizim üzerimizden akmıyor ki. Biz servis sağlayıcılarla bu konuyu konuşup, hepsinin benzeri altyapıyı hazırlamalarını istiyoruz. Bazı TV’ler ve gazetelerdeki yazıları görünce gülmek mi lazım, ağlamak mı lazım bilmiyorum. Sanılıyor ki, bizim elimizde bir vana var, biz açıp kapıyoruz. Yok böyle bir şey. İnternetin hiçbir şeyi bizim üzerimizden geçmiyor. Örneğin blogspot (kapatılma) kararı mahkemenindi, bizim haberimiz yoktu. 120 servis sağlayıcıya tek tek gönderilmiş. Sistem bizim üzerimizden akmıyor, isteyen buradan, isteyen şuradan aksın, diyemeyiz. Bizimki bu uygulamayı servis sağlayıcılarının yapmasını temin etmik.

Diğer konu şu, DNS ayarlarını değiştirip bazı sitelere ulaşılıyordu. Mevcut durumda olan bu durum bu uygulamadan sonra da aynıdır.

'İnternet Kurulu bir tavsiye raporu hazırlayacak'

SERHAT ÖZEREN: İnternet Kurulu’nun, içinde sivil toplum kuruluşları, kamu ve özel sektörün de yer aldığı bir yapısı var. İnternet Kurulu olarak, 25 Mayıs Çarşamba günü, hem kurul üyelerinin katılacağı, hem de bu konuda fikir sahibi olan akademisyenlerin olacağı bir çalışma grubu yapacağız. Orada enine boyuna tartışılıp detaylı bir rapor hazırlayacağız. Tabii rapor zaman alır, ama hem Ulaştırma Bakanlığı’na, hem de BTK’ya ileteceğiz. Kurulun tavsiye kararı alma durumu var. Hem sektörün, hem de toplumun bütün kesimlerinin yer alacağı kurulumuzda bir çalışma yürüteceğiz. Teknoloji editörleri ve bilişim muhabirlerinden de katılım olacak.

'Vatandaş çocuğuna karşı kendi önlemini alamıyor'

OSMAN NİHAT ŞEN: 5651 sayılı bir kanun var. Yasa gereğince, altı ay kuruluş süresinden sonra BTK ve TİB altında İnternet Daire Başkanlığı kuruldu. Bizim faaliyetlerimiz 3,5 yıldır sürüyor. Kanunla mahkemeler ve kurumumuz belirli şartlarda belirli suç içeren sitelere erişimi engelleme yetkisini kullanabiliyorlar. 8 katolog suçta erişim engellenebiliyor. Bu kapsamda BTK bünyesinde faaliyet gösterirken kanunun getirdiği yükümlülüğe paralel olarak bir ihbar merkezi kuruldu. Buradan şikâyetleri alıyoruz. İnternetle ilgili olmayan sorunları bile bize anlatıyorlar. Bu şikâyetleri toplarken şu süreç karşımıza geliyor: Vatandaşın şikâyetleri var ve bunlar 5651 sayılı kanunla ilgili değil. Örneğin “kız arkadaşımın ismini yazdığımda falan sitede adı çıkıyor, bu yüzden evlenemiyoruz...” Veya “Facebook’ta kızımla ilgili sahte bir profil açmışlar, resmini koymuşlar, kızım okula gidemiyor, intiharı düşünüyor”, “Falan yerde uyuşturucu satılıyor” gibi şikâyetler geliyor.

Şikâyetlerde şöyle bir ortak husus var, biz internete ilişkin bir hizmet alamıyoruz. Var olan yazılımlarda belli bir mantık var. O hizmeti aldığınızda ya iptal ediyorsunuz ya hiç kullanmıyorsunuz. Beş ülkeyi ziyaret ettik, pek çok yerle de internet ortamında görüştük. 4 AB ülkesine ne yaptıklarını sorduk.

Vatandaşımızın internetle yeni tanışmasının getirdiği bir dezavantaj var. Herkes kendisi veya ailesi için gerekli önlemi alamıyor, bilgisizlik veya teknik yetersizlikten dolayı.

'Bir yıllık şikâyet bir haftada geliyor'

Biz dün itibarıyla INHOPE’a (Uluslararası İhbar Merkezleri Birliği) üye olduk. Onlarla görüşmeler yaparken şu ortaya çıktı, bize bir haftada gelen şikâyet ortalama bir INHOPE üyesine bir yılda geliyormuş. Yılda 4 bin falan dediler. Bize bazı haftalarda 4 bin, bazen günde 4 bin şikâyet aldığımız oluyor, dedik.

Şöyle bir durum çıktı ortaya. Evde, ailede internet içeriğini filtrelemeye dönük ihtiyaçlar var. Bu ihtiyacı seçenekli, ücretsiz ve anında değiştirebilecek şekilde gidermek istiyorlar. Mesela bendeki filtrelerden -iki kızım var- dolayı bazen evden e-maillerimi evde açamıyorum.

Görüştüklerimizin yüzde 90’ı ihtiyaçlarını dile getirdiler. Ebeveynlerin aileleri için seçenekli olan, anında değiştirebilecekleri, herhangi birini aramak zorunda kalmayacakları bir sistem ihtiyacı olduğunu birçok görüşmeler sonucu biz rapor olarak sunduk. Bu kapsamda Sektörel Rekabet Dairesi tüketici haklarıyla ilgili çalışma yapıyordu. Şöyle bir sonuç ortaya çıktı, “internet kullanıcılarının alternnatif ücretsiz hizmet alması bir haktır.” Böyle bir düzenlemeye gidildi. Burada ekstra, dünyadaki uygulamalardan farklı hiçbir şey yok.

'Neden bu kadar tepki var' sorusuna yanıt

Neden bu kadar tepki var? Kendi yorumum şu: Birkaç farklı hadise birleştirildi, özellikle bu kelimelerle ilgili bir konu. (“Yasaklı kelimeler” olarak öne sürülen liste) İkincisi; metin teknik, ağır, ilgili insanların anlayabileceği bir metin değil. İnternet hizmeti veren firmalara dönük, vatandaşa, kullanıcılara dönük bir metin değil. Onlara yönelik bir metin de olacak.

Gazetede okuyoruz, altın çilek zayıflama ilacını kullandığından dolayı bir bayan vefat etmiş. Uzmanlardan görüş almışlar, “devlet bu konuda düzenleme yapsın, yasal olmayan ilaçların satılmaması için yasaklama getirsin” diyorlar. Bu konuda bize 5 bin şikâyet geldi. Aynı gazetede iki sayfa sonra ise “internete yasak getiriliyor, bu kabul edilemez deniyor”du! 'Kızlarım her gün bana sansürü soruyorlar'5651 sayılı kanunda sayılanlar dışında bizim hiçbir konuda düzenleme yapma yetkimiz yok.

Yasak konusunda en çok tepki gösterecek insanlardan biriyim. Sansür çok çirkin bir kelime. Kızlarım bir aydır bana her gün sansür kelimesini soruyorlar, sansür ne demektir, diyorlar. “İstemediğiniz halde belirli şeylerin yazılmasını engelleme, müdahale etmedir” diyorum.

Diğer yandan bize intihara özenenlerin telefon numaralarını, kimliklerini gönderiyorlar. Polise, ailelere bildiriyoruz. Birkaç tanesine gidilmiş, tıbbi yardımda bulunulmuş.

Özetle, güvenli internet düzenlemesi farklı kesimlerin katkılarıyla ortaya çıkan bir metin.

Bedava program dağıtmayı neden düşünmedik? Avrupa'yla da görüştük. Bu etkili olmuyor, çünkü çocuklar daha iyi biliyorlar interneti. Alternatif yolları buldukları için çok ciddi bir destek olmuyor.

'Çocuklar bizim sistemimizi de aşabilir'

SORU: Peki çocuklar sizin sisteminizi aşmayı bilmiyorlar mı?

OSMAN NİHAT ŞEN: Çocuklar bunu aşamaz mı, aşabilir. İnternette yüzde 100 engelleme diye bir şey yoktur.

SORU: Ailelerin çocuklar için filtreye ihtiyaç duydukları bir gerçek. Ama şu önemli, filtre nasıl oluşturuluyor? İnternet kafelerde zorunlu tuttuğunuz bir liste var, orada bazen bizim site de oluyor. Bu nasıl olur? Mahkeme kararı ve kullanrıcı talebi olmaksızın bir filtreleme oluyor. Liste nasıl oluşturuluyor ve benim yayıncı olarak bu listeye müdahale şansım var mıdır?

'Filtrelerdeki engelleme listeleri özdenetimle oluşabilir'

OSMAN NİHAT ŞEN: Bahsettiğiniz konu bizim de üzerinde çalıştığımız bir konu. Engelleme kastedilenin altında mı, üstünde mi olmalı meselesi var. Bütün işletmecilerle görüştük. Birkaç ortak havuz var. Bu ortak havuzların kullanılması avantajlı, özellikle büyük yazılım firmalarının yazılımı var. Dezavantajı ise, Türkiye’ye göre modellenmiş değil. Bazı kelimeler farklı şeyler ifade edebiliyor. Dolayısıyla biz otomatik sistem istemiyoruz. Resim kıyaslaması var. Biz INHOPE'la resim kıyaslaması yapıyoruz şu anda. Bu yazılımları, kurumların listeleri, vatandaşların şikâyetleri, farklı dernek ve insiyatiflerle oluşturmak gerekiyor. Örneğin internet medyası öz denetimle kendisi oluşturacak. Her sektör kendi içinde yapabilir. İnternet medyası özdenetim kapsamında kendi listesini oluşturabilir. Bu listelerde bir beyaz kategori olur. Örneğin haber portallarının hiçbir şekilde engellenmemesi lazım, çünkü ifade özgürlüğü ve haber alma hakkı söz konusu. Biz araştırdık, domain adı olarak içinde haber geçen 1787 site var. Şu anda internet medyasında 23 bin portal bulmuşuz. Bir araya gelmeliyiz. Burada daha akıllı bir süreç olmasını öngörüyoruz. Medyayı medyayla, eğitimi eğitim sektörüyle gibi… Bir manada sarı sayfalar, beyaz sayfalar oluşturmak gerekiyor.

SORU: Belirlenen sitelerin listeleri neden gizli?

OSMAN NİHAT ŞEN: Çünkü bu listeler parasal olarak çok değerli.

'Mahkeme kararlarının tartışılması gerekiyor'

SORU: Evrensel olmayan kısıtlamalar her zaman sorun yaratacaktır. Müstehcenlik ve Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun gibi. Türkiye’ye özgü internet olmaz, dünyada yaşıyoruz.

TAYFUN ACARER: Biz yürütme organıyız. Aslında tartışılması gereken şeylerden biri mahkeme kararları.

SORU: Filtre aşma yöntemleri bir suç sayılacak mı?

TAYFUN ACARER: Kesinlikle hayır. Bu arada şunu samimiyetle söyleyeyim, bu konuyla ilgili olarak siyasi otoriteyle hiçbir bağımız olmadı. Olayın hiçbir siyasi boyutu yok.

'Moral Haber, içinde 'oral' geçti diye engellendi!'

 

SORU: Bizim Küre TV diye bir sitemiz var. Geçenlerde Milli Eğitim Bakanlığı engelleme kararı almış, kaldırmak için bir dizi girişimde bulunmamız gerekti. Moral Haber diye bir site var. Oradaki arkadaş “Moral'in içinde 'oral' var diye bizi internet kafelerde yasakladılar” dedi. Bu tür engellemeler site muhataplarına iletilmeli.

OSMAN NİHAT ŞEN: Bunların otomatik olmaması gerekiyor, Moral Haber örneğinde olduğu gibi. Bunun çözümü de sektörle işbirliği. Bunu en iyi kendi sektörü bilir. Uyarı ekranından hemen şikâyet yapılabilecek. Diğer sorular için söyleyeyim, dünyada internetin yerelleşmesi dünyada çok sıcak bir konu. Özellikle Asya-Pasifik’te çok sıcak bir konu. Örneğin Türkiye'de de 2012’de internet sitesi kurmayan şirketlere hapis cezası öngörülüyor.

'Porno isteyenleri bana sormayın'

SORU: Müstehcen içeriklere girmek isteyenler var, ona cevabınız ne?

TAYFUN ACARER: Adam porno sitesi istiyormuş, ne düşünüyorsunuz, diye bana sormayın.

'Kurum girme yasağını uygulamıyor'

SERHAT ÖZEREN: DNS meselesinde kurum onu öyle yazmak zorunda. Örneğin Etiler’de bir kumarhane var, mahkeme kararıyla kapısına kilit vurdu. O kumarhaneye bacasından girmek suç olur mu, olur. Herhangi bir internet sitesine erişimi engelleyince girmek suç mu, suç. Ama bakın kurum bunları uygulamıyor.

 

'Mahkeme kararı aynen uygulansa tam felaket olur'

 

TAYFUN ACARER: Mahkeme kararlarında sadece alan adı belirtiliyor. Yani koskoca bir site üç tane video yüzünden kapatılıyor. Telekomünikasyon İletişim Başkanımız (Fethi Şimşek) şu anda mahkemede. Umarım ceza almaz. “Görevini yapmadı” diye suçlanıyor. Bunun tipik örneği MHP ile ilgili bu son kaset olayları. Beş mahkeme kararında yer alan 71 video görüntüsünün 68’i çıkarıldı, ama üç kaldırmadığı için de erişim engellendi. O mahkeme kararlarına bakıldığında bu popüler sitelerin tamamının kapatılması gerekiyor. Uygulansa tam bir felaket olur. Ama mahkeme öyle vermiş bu kararı. Bu konuda fikir vermek, nasihat etmek kolay. Ama uygulayıcıdan bahsediyorsunuz. Mahkeme kararıını ikinci kez uygulamazsanız paraya çevrilemeyen hapis cezasından bahsedeliyor. Biz hapse girdiğimizde “ya ne iyi adamdı” mı diyeceksiniz, ziyaretimize mi geleceksiniz?

İnternet Medyası Derneği Başkanı Hadi Özışık: Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatlarının girişimi üzerine Facebook’un kapatılması gündeme geldi, kurum kapatmadı, ama şikâyet edilen o içeriği çıkarttırdı. Fethi Bey, “kapatmadı” diye yargılanıyor…

TAYFUN ACARER: Mahkeme kararını uygulamama diye bir şey söz konusu değil. Ama biz sorunu çözmeye çalışıyoruz. 71 videonun 68’ini kaldırdık, üç site kaldırmadığı için erişimi engelledik. Biz mahkeme kararındaki amacı yerine getirmiş olduk.

SORU: Ancak güvenli internete ilişkin alınan karar metninde sorunlu, yanlış anlamalara yol açabilecek ifadeler var, bütün tartışma da bundan çıkmış gibi görünüyor.

TAYFUN ACARER: Maddeden bu yanlış anlam çıkabilir, evet bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bazı mahkeme kararları bize geliyor, bazıları gelmiyor. Örneğin Blogspot'un kapatılmasına ilişkin mahkeme kararı bize gelmedi.

SORU: Özellikle İstanbul’daki mahkemeler idareye gönderiyor. Ancak Diyarbakır’daki olayda (Blogspot) mahkeme kararı alınca ne yapacağını düşünürken avukata sormuştur, avukat da listeyi vermiştir, engelleyin diye, o da göndermiştir...

'Baz istasyonlarının zararına kesinlikle inanmıyorum'

TAYFUN ACARER: Bu arada dün akşam Kütahya’daki depremle ilgili de birtakım sıkıntılar oldu, biliyorsunuz. İnternet kesintisi oldu, evlerde elektrik kesilince internet de kesiliyor tabii ki! Böyle durumlarda telefonların da gereksiz aramaları engellenmesi gerekiyor. Baz istasyonlarının şehir dışına çıkarılması nasıl olacak, o da ayrı konu. Bir taraftan bazı şehirlerin ana caddelerinde 100 metrede bir telefon kesilmeye başladı. Bir taraftan da bunlarla uğraşılıyor. Maalesef bunların bir kısmı da yargı kararı, bir kısmı da düzenleme. Ben baz istasyonlarının kesinlikle zararına inanmıyorum. Güvenli mesafe dediğimiz 3-5 metre dışında zararı olduğuna inanmıyorum. Baz istasyonu cep telefonuna uzak mesafedeyse daha fazla zarar veriyor.