Tayfun Atay: Keser döndü, sap döndü; gün, artık Nakşibendiliğin günü…

Tayfun Atay: Keser döndü, sap döndü; gün, artık Nakşibendiliğin günü…

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Aziz Mahmud Hüdai Vakfı tarafından düzenlenen “Nakşibendilik Sempozyumu” için hazırlanan reklam filminin, radyo ve televizyonlarda kamu spotu olarak yayınlanmasıyla ilgili olarak "Türkçe Olimpiyatları ve o olimpiyatlarda Pensilvanya’ya doğru yapılan sitayişkâr konuşmalar çok ama çok gerilerde kaldı. Keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü. Ve gün, artık Nakşibendiliğin günü" dedi.

Tayfun Atay'ın "Nakşibendiliğin dönüşü" başlığıyla yayımlanan (18 Kasım 2016) yazısı şöyle:

Nakşibendiliğin “Erenköy Cemaati” olarak bilinen kolu tarafından 24 Aralık 2016 tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek “Nakşibendilik Sempozyumu” için hazırlanmış 23 saniyelik filmin RTÜK marifetiyle kamu spotu olarak yayımlanmasına karar verilmiş.

Sempozyum’un açılışına protokol konuşması yapmak üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in katılması da bekleniyor.  Evet, Türkçe Olimpiyatları ve o olimpiyatlarda Pensilvanya’ya doğru yapılan sitayişkâr konuşmalar çok ama çok gerilerde kaldı!..

Keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü. Ve gün, artık Nakşibendiliğin günü…

 

 

 

 

 

Yıl 2005. “Tempo” dergisine bir röportaj vermişiz. Benim dışımda bir ilahiyat fakültesi profesörünün görüşlerine de yer verilmiş.

Derginin başlığı şu: “Nakşiler düşüşte, Fethullahçılar yükselişte!”  Her ikimizin de mutabık olduğu nokta, o dönem hemen herkes tarafından “Gülen Cemaati” denilirken şimdi FETÖ’lenmiş yapı, Türkiye ve dünyanın ekonomi-politik koşullarıyla uyum sağlama yolunda nasıl yetkinlik sergilerken, bu memleketin en köklü tarikat geleneği olan Nakşibendiliğin bir bütün olarak aynı koşullarla uyum sağlama yolunda yetersizliği.

Ben o koşulları, Türkiye’de Müslümanlığın AKP’nin lokomotifliğinde doludizgin kapitalistleşmesi, burjuvalaşması, sermaye darlaşması, küreselleşmesi, medyatikleşmesi olarak sıralamışım.

***

Yıl 2010. T24’te Selin Ongun, Nakşibendiliğin o dönem (ve bugün de) en etkin ve yaygın çevrelerinden biri, hatta büyük olasılıkla da birincisi olan İsmailağa cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yeğeni Sadettin Ustaosmanoğlu ile söyleşi yapıyor.

“Mahmut Hoca”nın yeğeni, İsmailağa cemaatinin hem ılımlı İslâm, hem de Gülen cemaati çatısı altına alınmak istendiğinden bahsederek AKP döneminde “perişan oldukları”nı belirtmekte:

“Şu anda yönlendirilmek istenen hadise bellidir; ılımlı İslâm. Bu politikanın desteklenmesi için kendilerine rol verilenler bellidir; Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen. Bu süreç içinde İsmailağa da ılımlı İslâm’a dâhil edilmeye çalışılıyor”

***

Ve yıl, 2016.

Uzunca bir dönem “paralel” yol alınarak yükselişine büyük katkıda bulunulan bir yapıyla artık “papaz” olunmuşken;

Bir zamanlar bu yapıya “Fethullahçı” diyenlere kızılıp şimdi tersine FETÖ demeyenlere kızılmaya başlanmışken;

Küresel kapitalizme “Ya Allah, Bismillah” diye heyecanla ve Gülen’le kol kola rota kırılan o yıllarda yüzlerine bakılmaz olmuş;

Rağbet ve irtibat kesilmiş, zevaitten sayılmış diğer cemaat ve tarikatların;  En başta da “Tarikatı Âliyye” Nakşibendiliğin önü şimdi yeniden açılmaya çalışılıyor.

Artık Nakşilik düşüşte değil, yükselişte!..

***

Bunu dünkü Cumhuriyet’te Ozan Çepni’nin haberi hiçbir tereddüde yer bırakmaksızın gözler önüne seriyor.

Nakşibendiliğin “Erenköy Cemaati” olarak bilinen kolu tarafından 24 Aralık 2016 tarihleri arasında Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek “Nakşibendilik Sempozyumu” için hazırlanmış 23 saniyelik filmin RTÜK marifetiyle kamu spotu olarak yayımlanmasına karar verilmiş.

Sempozyum’un açılışına protokol konuşması yapmak üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in katılması da bekleniyor.  Evet, Türkçe Olimpiyatları ve o olimpiyatlarda Pensilvanya’ya doğru yapılan sitayişkâr konuşmalar çok ama çok gerilerde kaldı!..

Keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü. Ve gün, artık Nakşibendiliğin günü…

***

Nakşiliğe bu resmi destek, elbette laik Türkiye toplumunu büyük endişeye sürükledi.

Fakat işin dindarmuhafazakâr Türkiye açısından da sorunsallaştırmadan geçilemeyecek yönleri var.

Yıllar boyu sadece bir cemaat çevresi ile “paralel” hareket etmiş AKP, hiç kuşkusuz diğer cemaat ve tarikat oluşumlarına da “ne istediyseler verme” hususunda tutuk ya da cimri davranmadı. Onlara da kolaylık ve imkânlar sağlandı.

Ama bu yine de “paralel” yürünen oluşumla kıyaslandığında devede kulaktır.  Şimdi ise özellikle Nakşilikle irtibatlı çevreler, yıllarca kıyıya itilmişlikten, adeta “yedek bırakılmışlık”tan sonra öne çıkartılıp parlatılıyor.

Bu elbette “görülen lüzum üzerine”dir.

Ama elbette sütten ağzı yananın da yoğurdu üfleyerek yiyeceği çerçevede olacaktır.

***

Bir de tabii Nakşibendilik, “Fethullahçılık” gibi yekpare değil, “yelpaze”dir.

Ve bu “yelpaze”nin farklı dilimleri arasındaki rekabet, çekişme ve çatışmaların nasıl amansız ve şiddetli olduğunu bizim kadar, “dinbaz” iktidar sahipleri de gayet iyi bilir.  Evet, böylesi bir uluslararası “Sempozyum” girişimi, ancak Nakşibendiliğin bu topraklarda “elit” kalibresi en yüksek olan Erenköy Cemaati’nce üstlenilebilirdi denilecektir.

Ama ne denirse densin, yine de Nakşilikiçi bir “asimetri”ye, “yelpaze”nin bir diliminin özellikle “kamusal meşruiyet” açısından öne çıkartılmasına bu etkinlik üzerinden yol açılmış olunacaktır.

İmrenme, haset, kıskançlık eşliğinde diğer Nakşilerden de, başka cemaat ve tarikatlardan da talep ve beklentilerin ardı arkası kesilmez artık.

Yangın yerine dönmüş bir iktidarın kapısı, adeta yangından mal kapmaya çalışırcasına ha bire çalınır da çalınır.