Tayfun Atay: "Muaviye’nin annesi Hz. Hamza’nın ciğerini yedi mi, çiğnedi mi" diye Siyer dersinde tartışırlar artık!

Tayfun Atay: "Muaviye’nin annesi Hz. Hamza’nın ciğerini yedi mi, çiğnedi mi" diye Siyer dersinde tartışırlar artık!

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) hazırladığı yeni müfredat taslağıyla ilgili olarak "Müfredatta, hem de Emeviliğe referansla 'Siyer' dersi yer alacaksa eğer, mutlaka Muâviye’nin babası Ebû Süfyan’ın Mekke’nin Fethi’ne kadar müşrik ordularının başında Müslümanlara ve Peygamber’e nasıl şevkle kılıç salladığını da öğrenecektir çocuklar. Tabii Muâviye’nin annesi Hind’in bilgisine de vâkıf olacaklardır" dedi. Atay, "Hâlâ tartışılan konu şudur ki Muaviye’nin annesi Hind, Peygamber’in amcası Hz. Hamza’nın ciğerini yedi mi, yoksa sadece çiğnemekle yetinerek yutmadan ağzından çıkarıp attı mı? 'Siyer' dersinde bu tartışmaya girilir mi girilmez mi, artık orası müderrislerin bileceği iş" diye yazdı.

Tayfun Atay'ın "Muaviye’nin annesi Hz. Hamza’nın ciğerini yedi mi, çiğnedi mi?" başlığıyla yayımlanan (20 Ocak 2017) yazısı şöyle:

Milli Eğitim Bakanlığı'nın yeni müfredat tasarısı neresinden tutsanız sadece elinizde kalmıyor, daha kötüsü elinize yapışıyor ve ancak kaleme-kâğıda davranarak elinizi kurtarıp rahatlayabiliyorsunuz!..

Dünkü Cumhuriyet'te Deniz Ülkütekin’in haberinde de Eğitim-İş Sendikası’nın taslakla ilgili raporundan pasajlar vardı. Bunlar arasında “Siyer”, yani “Hz. Muhammed’in Hayatı” dersi ile ilgili şu söylenenler, bir dolu düşünceyi kışkırttı kafamda:

“Yeni taslakta amaçlar eskisine oranla daha spesifiktir. Ayrıca dersin kapsamı genişletilmiş ve sahabe kavramı da dâhil edilmiştir. (…) İslâm inanç ve kültüründe sahabe kavramı ihtilaflı bir kavramdır. Yeni taslakta Emevi referanslı Sünni anlayışın sahabe görüşü esas alınmaktadır. Ancak sahabe kavramı adı altında tarih dışı bir sahabe düşünce ve inancı inşa edilmeye çalışılmaktadır. Söz gelimi, sahabe kavramı adı altında Muaviye de öğrencilere sevdirilmeye mi çalışılacak?”

Eğer böyleyse, “Dört Halife Devri”nden sonra İslâm tarihinde karşımıza çıkan Emeviler devleti ve kurucusu Muâviye bin Ebû Süfyan hakkında çocuklara aktarılacakların merakıyla ben bile böyle bir dersin takipçisi olabilirim!..

***

Çünkü Emeviler’le “Cahiliye”, bir anlamda İslâm’dan rövanş almıştır.

Peygamber’in yeni dini tebliğine Mekke’de Ebû Süfyan liderliğinde en sert ve şedit direnci sergileyen Ümeyye Oğulları’nın İslâm’ın hayata geçmesiyle kaybettikleri iktidar, önce aynı soydan olan Hz. Osman’ın halifeliğiyle onlara yeniden göz kırptı. Ama esas Ebû Süfyan’ın oğlu Muâviye’nin liderliğinde Şam’da kurulan Emeviler devleti ile o iktidar yeniden ele geçirilmiştir.

Müfredatta, hem de Emeviliğe referansla “Siyer” dersi yer alacaksa eğer, mutlaka Muâviye’nin babası Ebû Süfyan’ın Mekke’nin Fethi’ne kadar müşrik ordularının başında Müslümanlara ve Peygamber’e nasıl şevkle kılıç salladığını da öğrenecektir çocuklar…

Tabii Muâviye’nin annesi Hind’in bilgisine de vâkıf olacaklardır.

Hani Ümeyye Oğulları önderliğinde Mekkeli müşriklere kaybedilen Uhud Savaşı’nda Hz. Hamza’yı sinsice öldürten sonra da onun göğsünü yarıp ciğerini çıkartan Hind binti Utbe!..

Hâlâ tartışılan konu şudur ki Muaviye’nin annesi Hind, Peygamber’in amcası Hz. Hamza’nın ciğerini yedi mi, yoksa sadece çiğnemekle yetinerek yutmadan ağzından çıkarıp attı mı?!

“Siyer” dersinde bu tartışmaya girilir mi girilmez mi, artık orası müderrislerin bileceği iş!..

***

Ümeyye Oğulları, politeist (çoktanrıcı) Mekke’ye ve o dönemde “putların evi” konumundaki Kâbe’ye hâkim Kureyş kabilesinin en büyük ve kuvvetli boyuydu. İslâm’ın ortaya çıkış sürecinde hiçbir destekleri olmadı, aksine hayli köstek oldular.

Kureyş’in, Hz. Muhammed’in üyesi olduğu Hâşim Oğulları boyu ile düşmanlık, rekabet ve çatışmaları da Cahiliye döneminden miras olup İslâm’ın doğuşunda, sonrasında, özellikle Peygamber’in vefatını müteakip daha bariz sürmüş gitmiştir.

Emevi halifeliği ve devleti, işte bu anlamda hem Ümeyye Oğulları’nın iktidarının İslâmi kisve altında restorasyonu, hem de daha ciddisi, kabile “asabiyesi” (dayanışması) ve kabileler-arası çatışma anlamında “Cahiliye”nin İslâmî zemin ve iklimde hortlamasıdır!..

***

İslâm, “siyasal antropoloji” açısından bakıldığında kabile siyasal örgütlenmesinden devlet siyasal örgütlenmesine geçişin “ideolojik” karşılığıdır.

Peygamber Muhammed, en tepede “Allah”ın bulunduğu, onun altında her kabilenin kendisine ait bir ikincil tanrı da edindiği Arap çoktanrıcılığını, kabile örgütlenmesini sosyal, ekonomik ve politik çerçevede aşkın bir devlet örgütlenmesine gidiş yolunda reforma uğrattı. “Panteon”un tepe noktasında yer alan Allah’ı, “tek bir Allah” tebliğ ederek tektanrıcı inancın öncüsü oldu.

Çok kabileden tek devlete, çok tanrıdan da tek tanrıya geçiş, kabile farklılıklarının da tek bir Allah’a kullukta buluşan “mümin kardeşliği”nde erimesini hedeflemekteydi.

Bu süreçte en çok kaybeden, o gün yaşanılan dünyada “kabileler/boylar arasında birinci” konumdaki Ümeyye Oğulları idi.

Onlar, Muâviye’yle ve “Emeviler” olarak bir anlamda İslâm’a kayıplarını telafi etmişlerdir. Fakat, elbette Hâşim Oğulları’nın “rövanş”ı da Abbasiler’le gelecektir!..

Bunları da anlatırlar herhalde “Siyer” ve İslâm Tarihi derslerinde çocuklara, değil mi?!