Cumhuriyet gazetesi yazarı Tayfun Atay, Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un ""Evrim Teorisi bilimsel olarak da eskimiş ve çürümüş bir teoridir" sözlerine ilişkin olarak "Evrimi müfredattan çıkarmak yetmez, peygamberin o sözünü de silin" dedi. Kurtulmuş için "Kendisi doğa bilimci değil, insanbilimci değil, toplumbilimci değil. Evrim kavramı ve kuramının işleyiş süreçlerinde önemli bir hareket noktası oluşturduğu jeoloji, biyoloji, astronomi, antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi disiplinlerin hiçbirinde kafa yormuşluğu, mürekkep yalamışlığı yok." diyen Atay, "Bu yüzden olsa gerek, 'Evrim çürütülmüş bir teori' diyerek, 1980’lerden beri yakından takip ettiğim yaratılışçılık-evrimcilik polemiğinde hep karşımıza çıkan, aslında kendisi çürümüş bu 'terane'yi böyle rahat telaffuz edebiliyor." diye yazdı.
Atay'ın Cumhuriyet'te yayımlanan yazısı şöyle:
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Evrim teorisi zaten bilimsel olarak eskimiş ve çürümüş bir teoridir. İlla bu teori mutlaka okutulacak diye bir kural yok” dedi.
Kurtulmuş’un İslâm’a Batı’dan “ithal edilmiş” ve en çok Evanjelik Hıristiyanlarla ultra-ortodoks Yahudilerin ABD’de kitleleri güdümleyerek prim yapma yolunda geliştirdikleri evrim-karşıtı dile bu kadar teslim olmuş olması ne kadar hazin!..
Kendisi doğa bilimci değil, insanbilimci değil, toplumbilimci değil. Evrim kavramı ve kuramının işleyiş süreçlerinde önemli bir hareket noktası oluşturduğu jeoloji, biyoloji, astronomi, antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi disiplinlerin hiçbirinde kafa yormuşluğu, mürekkep yalamışlığı yok.
Bu yüzden olsa gerek, “Evrim çürütülmüş bir teori” diyerek, 1980’lerden beri yakından takip ettiğim yaratılışçılık-evrimcilik polemiğinde hep karşımıza çıkan, aslında kendisi çürümüş bu “terane”yi böyle rahat telaffuz edebiliyor.
Bu “cesaret”, iktidardan geliyor.
Demek ki iktidar sadece yozlaştırmıyor, temelsiz bir cesarete de kapı açıyor, hatta tavan yaptırıyor.
Evrim bir kuram… Olaylar ve olgular dünyasına ilişkin bir açıklama anahtarı. Bir inanç değil. Öğretirsiniz, öğrenirsiniz, tartışırsınız, sorgularsınız. Açıklama gücünü yitirdiği noktada da daha geçerli bir başka kuramla yeri doldurulur.
Ama böyle bir durum yok. Evrimin bir kuram olarak çürütüldüğüne yönelik iddiaların aksine, bilimsel araştırmaların vardığı nokta onun işleyiş mekanizmasına ilişkin daha güçlü yeni bulguları önümüze çıkarmakta.
18’nci yüzyılda Lamarck’ın, 19’uncu yüzyılda Darwin’in evrim kuramlarının bazı yanları elbette bu bulgular doğrultusunda yanlışlandı. Ama varoluşun evrimsel temelde gerçekleştiğine dair kuramsal pozisyon, yapılan yeni çalışmalarla çürütülmek bir yana daha da geçerli hale gelmekte her geçen gün.
Evrim evrenin, yeryüzünün, yaşamın, insanın ve insanlığın (kültürün) nasıl var olduğu konusunda geliştirilmiş bir kuram ve şu iki temel önermeye dayanıyor: Bir, varlıklar sürekli bir değişim ve çeşitlenme dinamiğine sahip. İki, varlıklar arasında ilişkiye ve köken ortaklığına işaret eden bir bağ mevcut.
Bu kuramsal yaklaşım doğrultusunda “evrenin evrimi”nden de, “dünyanın evrimi”nden de, “insanın evrimi”nden de, “kültürün evrimi”nden de söz edilebilir.
Hatta “dinin evrimi” bile mevzubahis edilebilir.
Bir antropolog olarak ben, insanın biyolojik ve kültürel evrimine de, bir insani-kültürel evrensel olarak din kurumuna da ilişkin çalışmalara akademik ömrümü verdim.
Hem İslâm, tasavvuf, tarikat, Nakşibendilik üzerine tez yazdım.
Hem de antropogenetik açıdan insan ve primat evrimi üzerine tez yazdım.
Bu süreçte hem doğal seçilim ve türlerin kökeni üzerine yazdıklarıyla insanlığı dindışı, materyalist, ateist çizgilere savurduğu ileri sürülen Darwin’in aslında ne kadar dindar olduğunu fark ettim.
Hem de evrim-karşıtlığına hiç hak etmediği halde dinbaz manevralarla itilen İslâm’ın içinde Darwin’i mumla aratacak derecede güçlü ve sağlam saptamalarda bulunan mütefekkirlerle karşılaştım.
Mesela Abbasi dönemi Mutezilî âlimi Câhız (786-869) köpeklerin, güvercinlerin, kurtların, tilkilerin yaşayışını bizzat gözlemleyerek coğrafi bölgelere göre onlardaki değişiklik ve farklılıkları tespit etmiştir. Bunları fiziksel çevre, iklim şartları, yaşam kavgası gibi etkilere bağlayarak Darwin’den yüzyıllar önce bir biyolojik evrim kuramının temellerini atmıştır.
Numan Kurtulmuş, Câhız’ın bu bakımdan önemli eseri “Kitabû’l-Hayevân”ı okumuş mudur?.. Herhalde okusa böyle harcıâlem lâflar etmezdi.
Ya da mesela 18’nci yüzyıl Osmanlı âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın dönemi itibarıyla bir tür İslâm ansiklopedisi mahiyetindeki üç ciltlik “Marifetname” adlı eserindeki şu çarpıcı “evrimsel varoluş” anlatısından haberdar mıdır?:
“Bu şerefli vücudun yükseliş başlangıcı madenler olmuştur ki onların başlangıcı kaygan çamurdur. Sonra ondan taşlar mertebesine yükselmiştir. Ondan eriyen cevherler mertebesine ulaşmıştır. … Ta mercana varıp bitkisel belirtilerle gelişip, o mertebeden dahi yükselip tohumsuz bitkiler mertebesine gitmiştir. Bundan sonra tohumla biten bitkiler mertebesine ve ondan ağaç suretine varıp, ta hurma ağacı olmaya yetmiştir. Hurma mertebesinden hayvan mertebesine yükselip yıllarca o mertebede yaşamıştır. Ta iş ve surette insana benzeyen goril ve maymun mertebesini bulmuştur. O mertebeden dahi yükselip insan suretine gelmiştir” (Marifetname, Cilt 1, s. 71).
Sayın Kurtulmuş’a tavsiyem şu ki evrimi biyoloji müfredatından çıkarmak yetmez, Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı da imam-hatip ve ilahiyat müfredatından çıkarın!..
Tabii yanı sıra İbni Miskeveyh, İbni Tufeyl, İbni Haldun ve Mevlânâ Rûmî’yi de müfredat dışı kılın!..
Hatta Peygamber’in, “Halanız hurma ağacına hürmet gösterin. Çünkü o, Âdem’in çamurunun artığından yaratılmıştır” sözünü de silin defterden!..
Hatta ve hatta şu Allah kelâmını da hasır altı edin:
"İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz uzun bir zaman geçmemiş midir?” (İnsan Sûresi, 1. Âyet).