"Tayyip Erdoğan’ın tek karar verici olması gerekliliği düşüncesi, AKP'nin kendi sonunu hazırladı"

"Tayyip Erdoğan’ın tek karar verici olması gerekliliği düşüncesi, AKP'nin kendi sonunu hazırladı"

Gazeteci Fehmi Koru'nun kurduğu Ocak Medya'da yazan Sinan Eskicioğlu, "AKP'nin eski kurucularının dışlanması, ilk kurulduğu zamanki ruhun kaybolması ve daha da önemlisi, ne olursa olsun, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ve tek karar verici olması gerekliliği düşüncesi, acıdır ki, akp’nin kendi sonunu hazırladı" dedi. 

"Kınamayınız. Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz" hadisini paylaşan Eskicioğlu, "Bu hadisi istediğiniz şekilde anlayabilirsiniz, ama benim anladığım eleştirmiş oldukları, ayıplamış oldukları konuların  aynısını yapmaya başladı dindarlar, İslami kesim" görüşünü dile getirdi.

Sinan Eskicioğlu'nun Ocak Medya'da yayımlanan yazısı şöyle:

Özel hayata müdahale tartışmasının yapılıyor olması bana çok garip ve bir o kadar da saygısızca geliyor. Neden mi?

Çünkü ne hukukta, ne de İslam hukukunda yeri olmayan, her kesimden insanı rahatsız eden bir konu.

Eskiden İslamcı kesimi rahatsız ederdi, şimdi de toplumun öbür kesimini.

Ülkenin bir anayasası var ve bu anayasanın 20. maddesi şöyledir:

Özel hayatın gizliliği: MADDE 20. – Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Kaynak: TBMM İnternet sitesi)

İslam hukukunda beş prensip vardır ki; bunların korunması devletin garantisi altındadır.

Bunlar: Canın, Aklın, neslin, malın, dinin korunması.

Neslin korunması, nikah kurumu ile ailenin korunması olduğu kadar, bireyin özel hayatının korunması konusunu da içine alır.

Son yıllarda İslam hakkında ilimsellikten uzak eserlerin piyasaya çıkması sebebiyle, bu konu sadece ‘aile ve nikah’mış gibi gözükse de, işin erbabı insanlar özel hayatın kutsallığının da bu başlık altında ele alındığını bilirler.

Durum böyle olunca da, aklımıza gelen soru belli:

Neden özel hayata müdahale var?

Bu tartışma ‘üç çocuk yapın’ sözü ile daha da alevlenmişti.

O an da aklıma gelmişti.

Doğum kontrolü bir zamanlar ısrarla vurgulanırken, İslami kesimde kitaplar tercüme edilmiş ve yazılmıştı.

O zaman İslami kesim, bu söylemin kişilik haklarına müdahale olduğunu vurgulamış ve itiraz etmişti

İnsan, istediği sayıda çocuk sahibi olur. Doğum kontrolü vurgusu ile sahip olunacak çocuk sayısına karışılamaz denirdi.

Bugüne geldiğimizde durum değişti.

O gün rahatsız olup, kişilik hakkına müdahale diyenler; çocuk sayısı noktasında ultimatom verir oldular.

Hayat ne garip değil mi?

Zihnimden geçenleri kelimelere dökerken aklıma bir hadis geldi. 40 hadis olarak çocuklara da ezberlettirilmiştir.

‘Kınamayınız. Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz’. (Kaynak:Tirmizi, Kıyamet, 53, no: 2507)

Bu hadisi istediğiniz şekilde anlayabilirsiniz, ama benim anladığım: Eleştirmiş oldukları, ayıplamış oldukları konuların  aynısını yapmaya başladı dindarlar, İslami kesim.

Aklıma gelen de, bu noktaya nasıl geldik acaba.

Akp’nin belediyelerde çok başarılı icraatları olmuştur. Bu herkesin kabuludür.

Belediyeler yaptıkları olumlu çalışmalarla halktan beğeni alırlar ve bir sonraki seçim döneminde oylarını arttırırlar.

Hükümetteki olumlu çalışmaları da görmezden gelemeyiz.

Ekonomideki olumlu ilerleme, yollar-köprüler, özgürlükler noktasında yapılan olumlu çalışmalar.

Ancak bu durum bir noktaya kadar devam etti.

Akp’nin eski kurucularının dışlanması, ilk kurulduğu zamanki ruhun kaybolması ve daha da önemlisi: Ne olursa olsun, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ve tek karar verici olması gerekliliği düşüncesi, acıdır ki, akp’nin kendi sonunu hazırladı.

Tayyip Erdoğan çok iyi bir belediye başkanıydı.

Aynı şekilde çok iyi de başbakanlık yaptı.

İki konum da icraatlerin yapılması, millete hizmet götürülmesi adına önemli kurumlar.

Ama cumhurbaşkanlığı ayrı bir makam.

Erdoğan’ın kişiliği ve hizmet anlayışı cumhurbaşkanlığına uymadığı için bir çözüm arandı ve bu da başkanlık sistemi oldu.

Akp’nin ve Türkiye’nin çıkmazı da, bütün bu çalışmaların tek bir kişiye göre ayarlanıyor olması.

Başbakanlığa çok uygun bir kişi, ama cumhurbaşkanlığı için aynı şeyi söylemek zor. Ama bu kişinin cumhurbaşkanı da olması gerek. Çünkü onun üzerinde bir makam olan cumhurbaşkanlığında başkası bulunamaz.

O halde, biz cumhurbaşkanlığı makamını ona uyduralım.

İşte bu yüzden, özel hayata müdahale konusu, çok da anormal bir durum değil.

Çünkü koca bir devlet ve sistem bir kişi için değiştirildi. Ülkede insanların hayatlarının değiştirilmesi, bu bağlamda çok da önemli olmasa gerek.

Devlet ve sistem ona uyduruldu ise, millet de ona uydurulmalıdır.

‘Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir, sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.‘

Aslında bu cümle bize yaşadığımız olayı açıkça ifade etmekte.

Başbakanlık iktidarı yada belediye başkanlığı hizmet etmektir. Yol, köprü, ulaşım gibi belediye çalışmaları milletin hayatını kolaylıştırmak adına güzel çalışmalardır.

Ama bir de şehirlerde faaliyet gösteren valiler vardır.

Valiler toplumun her kesimine aynı mesafede duran, şehrin sosyal yapısını düşünen, ilmi ve kültürel çalışmaları da destekleyen, sanatı ve sanatçıyı koruyan kişilerdir.

Bunun devlet bazında en üst makamı da cumhurbaşkanlığıdır.

Cumhurbaşkanı, cumhuru düşünür. Cumhur da millettir. Milletin hepsidir.

Cumhurun başkanı her bireyi düşünmek zorundadır.

Bir kesimin yada bir grubun önde olması söz konusu olamaz. Kendi fikrine en zıt olan kişilere karşı bile, devleti temsil etme adına, aynı mesafede ve ona değer verir tarzda davranması gerekir.

Sosyal ve kültürel iktidar olma konusuna gelirsek.

Sosyal yapının sağlıklı durumda olması ve kültürel çalışmaların başarılı şekilde ilerlemesi için de, valilerin şehirlerde yaptıklarını, cumhurbaşkanı bütün ülkede yapmak zorundadır.

Bu iki konuda, istenen seviyede olunmadıysa, bunun sebebi cumhurbaşkanlığının başbakanlığa dönüştürülmesidir.

Kültür, tek bir düşüncenin yaşanması demek değildir.

Kültür bir mozaiktir. Bu yüzden de, mozaiği oluşturan kişiler, sanatçılar, biliminsanları sınırlar koyulmadan korunmalıdırlar. Bu görev de cumhurbaşkanına aittir, başbakana değil.

Sosyal ve kültürel iktidar olmak için; vatandaşlar inançları, kültürleri, yaşayış şekilleri ve hayata bakışları sorgulanmadan kucaklanmalıdır.

Dini ve milli duyguların güçlenmesi için dizilerle toplumu şekillendirmeye çalışmak, sosyal ve kültürel iktidar olmayı engelleyen bir durumdur.

Kemalizm ve devlet baskı rejimi diye şikayet eden bir grup, şimdi tersine dönmüş şekilde aynı zihniyeti ve tutumu sergilemekte.

Bundan vazgeçilmelidir ki; hem hata yapılmamış olsun, hem de istenen sosyal iktidar gerçekleşsin.

Hz. Peygamber hadisinde ifade etmiş: ‘Kınamayınız. Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz’.

Sevgi ve bilgiyle kalın…