Okmeydanı'nda Cemevi bahçesinde vurularak yaşamını yitiren Uğur Kurt'un son anlarında yanında olan Hülya Hürmet Özcan, “Hayatımın en korkunç günüydü” diye tarif ettiği o gün için “Hiçbir insan Uğur Kurt kadar günahsız, sebepsiz ölmemiştir. Sadece bir taziyeye gelip de betonun üzerine düşen o gencecik çocuğun görüntüsü yaşadığım sürece gözlerimin önünden gitmeyecek” dedi.
Uğur Kurt'un cenazesine gittiği Esma Ceylan'ın doktor olan kızı Hülya Hürmet Özan, cemevinde yaşanan anları Facebook hesabından paylaştı.
“Hayatımın en korkunç günüydü” diyen Hülya Hürmet Özan, o anları şöyle anlattı:
“Dün (22 Mayıs 2014) hayatımın en korkunç günüydü. 80 yaşındaki Alzheimer hastası ve son bir haftadır komada olan annem Esma Ceylan sabah saat altı civarında vefat etti. Annemin vasiyeti üzerine daha önce de babamın cenazesini kaldırdığımız Okmeydanı Cemevi'ne cenaze işlemlerini yapmak üzere kardeşlerimle birlikte gittik. Üzgündük, annemizi kaybetmiştik. Saat dokuz civarı vardığımız Cemevi görevlilerin yardımıyla annemin köyü olan Sivas-Hafik- Üzeyir köyü derneğinin üyelerine annemin vefatını bildiren SMS yollandı.
Cenaze namazının 14.00'de kılınmasını ve mezarlığa geçmeyi planlıyorduk. Saat 11.30 civarı Cemevi'nin bahçesinde toplanmaya başlayan 20-30 yakınımızla otururken temiz yüzlü bir genç adam önce kardeşimin elini sıktı sonra benim yanıma gelerek 'abla cenaze sahibi sizmişsiniz, ben Üzeyir köyündenim, başınız sağ olsun' dedi. Ne kadar kibar ve güzel bir çocuk olduğunu düşündüm. Henüz bir dakika geçmemişti ki yokuş bir dar sokakta bulunan Cemevi'nin duvarının yanından aşağı yüzleri fularla kapalı iki gösterici koşarak indiler. Tüm cenaze kalabalığı o yöne baktık ve sokağın yukarısından 'ta ta ta ta ta ta' şeklinde silah sesleri geldi. Tek bir şarjör.. Ritmik sekiz-on atış..
Çocukluğumda duyduğum çatapat seslerine benziyordu. İlk anda donduk kaldık. Ne olabilirdi ki, biz bir ibadethanenin avlusunda cenazemizi bekliyorduk, herkes tanıdığım ve akrabamdı etrafımdaki. Birkaç saniye sonra herkesin içeri doğru kaçıştığını gördüm ve yerde yatan o çocuğu. 'Biri vuruldu' sesleri arasında. Hemşire olan ablam vardı önce çocuğun yanına. Sırtındaki montu çıkarmış kanayan ensesine bastırmıştı çocuğun. Ağzından oluk gibi kan akıyordu. Mesleki refleksle pozisyon vermeye çalıştık. Ne nabız alabildim ne solunum gördüm.
Zavallının gözleri bakışları donmuş, gözbebekleri irileşmişti bile. Ağzından sürekli kan boşaldığı için sırtüstü yatırıp kalp masajı bile yapamadım. Ben, 20 yıllık meslek hayatımda yüzlerce binlerce kez hayatla ölüm arasındaki insanlara müdahale etmiş ben hiçbir şey yapamadım. Zaten iki dakika sonra bir de ayağımızın dibine gaz kapsülü düştü. İhtiyarlarımızı, yakınlarımızı alıp Cemevi'nin içine kaçıştık.
Çocuk soğuk betonun üzerinde kan gölünün içinde tek başına kaldı. Bir annenin evladı, genç bir kadının biricik kocası, iki yaşında bir bebeğin babası, o gencecik civan gibi delikanlı benim elimi sıkıp 'abla başın sağ olsun' dedikten iki dakika sonra betonun üzerinde kendi kanının ortasında yapayalnız kaldı.
Gaz azıcık dağıldığında döndük başına ama daha o mermi girdiği anda hayat ışığı sönen zavallı için elimizden hiçbir şey gelmedi. Gerisi en kötü kâbuslardan bile beter iki saat. Ambulansın on beş dakika sonra gelip çocuğu alması. Olayı gören duyan ve haklı olarak öfkeden kudurarak Cemevi'nin önünde toplanmaya başlayan kalabalık, yaşlısı, genci bütün sevdiklerimi toparlayıp her an tekrar polis ateşi açılabileceğinden korkarak oradan çıkış. Annemin cenazesini alıp apar topar oradan çıkmamıza kadar geçen iki saat. Cenaze namazını Feriköy Mezarlığı'nda dar bir yolda kıldık ve annemi toprağa verdik.
22 Mayıs 2014'ü hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Binlerce vefat gördüm. Hiçbir insan Uğur Kurt kadar günahsız, sebepsiz ölmemiştir. Sadece bir taziyeye gelip de betonun üzerine düşen o gencecik çocuğun görüntüsü yaşadığım sürece gözlerimin önünden gitmeyecek. Gösterici kovalayacağım diye halkının, hem de ibadethanede bekleyen halkın üzerine ateş açan, ateşi açanları saklayan, koruyan, mazur gören, bahane üreten herkes sonsuza kadar cehennem ateşinde yansın.”