TBMM Başkanı Anıtkabir Özel defterini imzaladı: Türkiye ve Meclis millî mücadeleye bağlı evlat ve memleket sevdalılarının emin ellerinde

TBMM Başkanı Anıtkabir Özel defterini imzaladı: Türkiye ve Meclis millî mücadeleye bağlı evlat ve memleket sevdalılarının emin ellerinde

TBMM'nin kuruluşunun 100'üncü kuruluş yıldönümü dolayısıyla Meclis'te tören düzenlendi. Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Atatürk Anıtı'na çelenk koydu. Törene milletvekilleri de katıldı.

TIKLAYIN | Millî Eğitim Bakanı Selçuk Anıtkabir’i ziyaret etti

Törenin ardından devlet erkânı, Aslanlı Yol'dan geçerek Anıtkabir'e ulaştı. Meclis Başkanı Şentop başkanlığındaki heyet, Atatürk'ün mozalesine çelenk bıraktı. Ardından Saygı Duruşu'nda bulunularak, İstiklal Marşı okudu. Törene Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bakanlar, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de katıldı. Koronavirüs salgını nedeniyle Anıtkabir'e çocuklar alınmazken, katılan devlet erkânı da maske taktı. Yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınıyla mücadeledeki sosyal mesafe kuralarına dikkat edilmedi. 

Anıtkabir Özel Defteri'ni imzalayan Şentop şu ifadeleri kullandı: 

Milletin zillete ve yok oluşa, vatanın ilhak ve istilâya mahkûm edilmek istendiği tarihî bir dönemde, “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” kararıyla, “Ya istiklâl, ya ölüm” şiarıyla yola çıkan ve mukaddes Millî Mücadelemizi yöneten Gazi Meclisimizin 100’üncü açılış yıldönümünü anmak, milletimizin bir bütün olarak bir heyecan vesilesi saydığı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlamak amacıyla huzurunuzda toplanmış bulunuyoruz.

Bugün bütün Türkiye ve gönlü ay-yıldız ile çarpan dünyanın her yerindeki kardeşlerimiz, dostlarımız bu bayramı ve yıldönümünü coşkuyla kutlamaktadır.

Fedakârlıkla yürütülen mücadeleler neticesinde bugün Türkiye, dünyanın saygın ülkelerinden birisidir ve milletimiz her alanda insanlığın aziz ve mümtaz bir mensubudur.

Bütün şehitlerimizle beraber emin olunuz ki, Türkiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millî Mücadele’nin mânâsına bağlı, Kuvva-yı Millîye ruhunu müdrik ve ‘Ya İstiklâl, Ya ölüm’ şiarıyla mücehhez vatan evlatlarının ve memleket sevdalılarının emin ellerindedir.

Birinci Meclis'te tören

Anıtkabir’in ardından Birinci Meclis’te de tören düzenlendi.

Birinci Meclis'teki konuşmasında Şentop konuşmasında, "İstanbul‘un muvakkat kaydıyla kuva-yı ecnebiye tarafından işgal olunduğu ve bütün esasatıyla Makam-ı Hilâfet ve merkez-i Hükümetin istiklâli ibtal edildiği mâlumunuzdur. Bu vaziyete ser-füru etmek, milletimizin teklif olunan ecnebi esaretini kabul etmesi demekti. Ancak istiklal-i tam ile yaşamak azm-i kat‘isinde olan, mine‘l-ezel hür ve ser-âzad milletimiz esaret vaziyetini kemal-i şiddet ve kat‘iyetle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak Meclis-i Âlinizi vücuda getirmiştir. Bu Meclis-i Âlinin Reis-i Sinni sıfatıyla ve tevkif-i ilahî ile milletimizin dahilî ve haricî istiklâl-i tam dahilinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi‘ni küşad eyliyorum. Tam 100 yıl önce bu salonun çatısı altında, çok seçkin bir topluluk huzurunda ilk oturuma başkanlık yapan Sinop Milletvekili Şerif Bey'in dilinden işte aynen bu kelimeler yankılanıyordu. 100 sene sonra 23 Nisan günü bu sözleri aynı mekanda tekrar etmekte büyük bir heyecan ve gurur duyuyorum, derin bir hissiyat içindeyim. 

Bundan tam yüz yıl evvel, vatan istilâ ve ilhak, milletimiz ise yok edilme tehdidi ile karşı karşıya iken, Anadolu’daki varlığımızın sembol şehirlerinden olan ve Hacı Bayram-ı Velî’nin manevî terbiyesiyle yoğrulmuş Ankara’da, vatanın her bir tarafından gelen millet temsilcilerinin kalplerine tercüman olan yiğit ve asil bir ses yükseldi. İşte bu salon, o asil haykırışın bütün dünyaya ilan edildiği, işgalcinin çirkin suratına bir tokat gibi aşkedildiği yerdir.

21 Nisan’da Hey’et-i Temsiliyye Reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa, bütün şehirlerimizle beraber Ankara’da da hatimler ve Buhari-i Şerifler okunmasını, bereketinden istifade için özellikle Cuma gününün seçildiğini, Cuma namazından sonra sancak-ı şerifle beraber Hacı Bayram Camiinden Birinci Meclis binasına yürüneceğini ifade eden bir genelge yayımlamıştır. Nitekim, Ankara’ya kimlik kazandıran Hacı Bayram Veli Hazretleri’nin manevî huzurunda toplanılmış, Cuma namazı kılınmasının ardından; yakın il, ilçe ve köylerden gelen binlerce insanımızın sevinç gözyaşları eşliğinde ve dualarla onların arasından geçilerek bu mübarek binaya gelinmiş, bilahare ilk oturum başlamıştır.

Konuşmama, bu Yüce Meclis’in açılışındaki büyük mânâyı çok kısa, ama çok veciz ve belagatlı bir şekilde ortaya koyan, ilk oturuma başkanlık yapan Sinop milletvekili Şerif Bey’in kelimeleriyle başladım. Tarihimizin en zor döneminde, en kıymetli meydan okumalarımızdan biri olan o sözleri, bir kerre de bugünün kelimeleriyle tekrar etmeme müsaade ediniz:

“Şerefli topluluk.İstanbul’un geçici olarak yabancı askerler tarafından işgal olunduğunu ve bütün temel kurumlarıyla Hilafet Makamı ve hükümet merkezinin bağımsızlığının ortadan kaldırıldığını biliyorsunuz.

Bu duruma boyun eğmek, milletimizin teklif edilen yabancı köleliğini kabul etmesi demekti. Ancak, kesin olarak tam bağımsız yaşamak kararında olan, ezelden beri hür ve serbest milletimiz esaret durumunu bütün gücü ve kesinliği ile reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayarak Yüce Meclisinizi oluşturmuştur.

Bu Yüce Meclisin en yaşlı olmam sebebiyle Başkanı sıfatıyla ve Allah’ın yardımı ile milletimizin içeride ve dışarıda tam bağımsızlık anlayışı içinde geleceğini bizzat ele aldığını ve idare etmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.”

Bu veciz konuşmanın burada zikrettiğim son paragrafında, ifade edilen özel duruma dikkatinizi çekmek isterim: Milletimizin içeride ve dışarıda tam bağımsızlık anlayışı içinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığının bütün cihana ilanı…

İstanbul’un işgaliyle beraber, devlet merkezinin çalışamaz hale gelmesi üzerine, 700 yıldan fazla devlet olarak yaşadığımız bu topraklarda bir hakimiyet sorunu ortaya çıkmıştır. Tam bu konuyu ve bu hassasiyeti, yine bu Yüce çatı altında, ilk Meclis Başkanımız olarak Mustafa Kemal Paşa şöyle ifade etmektedir:

“Şu halde millet bugün 700 yıldan beri şan ve şevketle muhafaza ve müdafaa ettiği istiklâl ve varlığının bekası için İstanbul (un işgali) hadisesinin vücuda getirdiği hukuki vaziyeti tamir etmek mecburiyetindedir ve bunda o kadar acele edilmelidir ki, devam edilecek bu hâkimiyet fasılasının maazallah, tam çözülmeye sebep olmak suretiyle düşmanlarımızın düşüncelerini fiilen tesis etmesine imkan kalmasın! Bundan dolayı her şeyden evvel, haklarını müdafaaya ve var olmağa kabiliyetli bir millet halinde, milletlerârası hukuk ve vazifelerine hürmet olunmasını isteyebilecek, medeni ve esaslı teşkilât ile henüz yaşamakta olduğumuzu bütün cihana bir defa daha büyük bir kuvvet ve metanetle ilân ihtiyacındayız. Bunun için de yıkılan esas teşkilatımızın (yani anayasal düzenimizin) bıraktığı boşluğu derhal doldurmak zaruretindeyiz.”

23 Nisan 1920’de, 100 sene evvel, bu küçük salona, o kadar geniş ve o kadar güçlü bir mana doldurulmuştur: Her şeyden önce tam bağımsızlık idealiyle bir siyasi varlık, bir devlet olarak hayatta olduğumuzun ilanı, böylece milletin mukadderatına bizzat el konulduğu hususu, istiklal savaşının yönetilmesi ve inkıraz yani çökme aşamasındaki devletin inşası… Bunların hepsi bu fiziken küçük binada, çok zor şartlar ve imkansızlıklar içinde bir araya gelen, ama büyük ideallerin ve iddiaların, devasa cesaretlerin ve koca yüreklerin sahibi insanların omuzlarında yükselmiştir.

Tarih yalnızca geçmiş olayların toplamı ve bir kronolojiler silsilesi değildir. Tarih, milletlerin inşa kabiliyetlerini artırmak için başvurdukları bir ibret vesikası olması halinde ilerleticidir. Bu sebeple, geçmişte vuku bulan gurur verici bir hadiseyi anmak, atalarımızı övmek için toplanmadık burada yalnızca. Burada toplanmamızın asıl sebebi, Millî Mücadelenin manasını ve Yüce Meclis’in ruhunu kavrama mecburiyetimizdir. Rehberimiz, o mânâ ve o ruhtur.

Bilinmelidir ki, bu mukaddes çatının mânâsı ve ilhâmı büyüktür, ruhu da kuşatıcıdır. Çünkü bu meclis, bütün şartlar aksini düşünmeyi teşvik ederken, tam bağımsızlık iradesini göstermek için ayağa kalkan bir milletin cisimleşmiş hâlidir. Üstelik bu Yüce Meclis, sadece aziz milletimiz için değil, dünyanın bütün ezilenleri için ilhâm kaynağı olmuştur.

Açılışının yüzüncü yıldönümünü andığımız, kutladığımız bu Meclis, zorluklar ve zorbalık karşısında sinmenin değil, cesaretle onları alt etmenin milletimizin en aslî kudreti olduğunu her an bize ihtar eden bir abidedir. Ve bizler burada, bu abidenin bize anlattıklarına kulak vermek, o anlatılanları hazmedip kendimize rehber kılmak için bulunuyoruz.

Yüz yıl önce ve çetin şartlar altında kurulan bu Gazi Meclis, milletimizi teşkil eden bütün unsurları ve farklılıkları bünyesinde barındırıyordu. O kurucu Meclis’te, asker, yönetici, avukat, memur, din adamı, öğretmen, doktor, eczacı, aşiret reisi, diplomat, emniyet mensubu, çiftçi, esnaf gibi değişik meslek gruplarından milletvekilleri bulunuyordu. Hepsinin ortak ideali, göklerimizde hür bir şekilde dalgalanan ay - yıldızlı bayrağımızın altında tam bağımsız bir şekilde yaşamaktı.

Yüz yıl önce bu sıralarda, Mehmet Akif ile Cami Baykurt, Diyap Ağa ile Hamdullah Suphi, Hüseyin Avni Ulaş ile Kılıç Ali, Hasan Basri Çantay ile Mahmut Esat Bozkurt, Ali Şükrü Beyle Adnan Adıvar aynı gaye için yan yana, omuz omuza mücadele ediyordu.

Şüphesiz ki bu kıymetli zevatın hiçbirisi, yanındakine benzeyerek ve dünya görüşünden yahut telakkilerinden vazgeçerek burada değildi. Fakat asıl örnek alınacak husus şuydu ki, siyaset hırslarını ve iktidar arzularını bir tarafa koyup, vatan ve istiklal için mücadeleyi, millet menfaati sözkonusu olduğunda her şeyi bir yana bırakmayı tercih ediyorlardı.

En kısa ama en güzel tarif için yine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu çatı altında dile getirilmiş kelimelerine müracaat ediyorum:

“23 Nisan 1920, Türkiye milli tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün cihan-ı husumete karışı kıyam eden Türkiye halkının, Türkiye Büyük Millet Meclisini vücuda getirmek hususunda gösterdiği harikayı ifade eder. Büyük Millet Meclisi, Türk Milletinin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir. Türk Milleti, mukadderatını, Büyük Meclisinin kifayetli ve vatanperver eline tevdi ettiği günden itibaren, karanlıkları sıyırıp kaldırmış ve ümitleri boğan felâketlerden, milletin gözlerini kamaştıran güneşler ve zaferler çıkarmıştır.”

Asil milletimizin iradesine ve Büyük Türkiye’mizin istiklâl mücadelesine dayanan Yüce Meclisi’mizin açılışının 100. Yılı münasebetiyle bu mukaddes çatı altında bir araya gelmiş bulunuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 100. açılış yıldönümü milletimize, soydaş ve akraba toplumlara, yüreğinde Türkiye sevgisi bulunan bütün dostlarımıza kutlu olsun. Bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Bütün Milletimizin, Türkiye dostlarının, sevincimizi sevinci bilen dünya milletlerinin bayramını kutluyorum. Nice bayramlara, nice yüzyıllara Milletimizi sağlık ve afiyetle ulaştırmasını Cenab-ı Haktan diliyorum.

Bugün Çocuk Bayramı. Dünyada çocukların ve kadınların haklarını almak hususunda ihmal edildiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti’nin takındığı ilerici tavır, her zaman gurur duyacağımız bir husustur.

Milletimiz için böylesine önemli olan 23 Nisan’ın 1927’den itibaren çocuk bayramı olarak kutlanması, gurur duymanın yanında üzerinde dikkatle durmamız gereken bir husustur.

Çocuklarımız ve gençlerimiz geleceğimizdir. Onları millî ve manevi değerlerimizle donatıp, kendi ayakları üzerinde duran, istiklâl ve hürriyet aşığı, çağın gerektirdiği donanıma ve niteliklere sahip fertler olarak yetiştirmeliyiz. Bu bakımdan eğitim kurumlarımıza, başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere bütün bakanlıklarımıza ve sivil toplum örgütlerimize büyük vazifeler düşmektedir.

Elbette millet olarak çocuklarımızın sağlıklı şartlarda yetişmesi, yarınlar için hazırlanması önceliğimizdir. Fakat bunları yalnızca kendi çocuklarımız için istiyor değiliz. Ne yazık ki bugünkü dünya düzeni, insanlığın büyük bölümü için kandan, savaştan, açlıktan ve en temel ihtiyaçları bile gidermeyi imkânsız kılan bir yoksulluktan ibarettir. Ve yine ne yazıktır ki, bu saydığım olumsuzlukların ilk kurbanları, kadınlar ve çocuklar olmaktadır. Bütün insanlık olarak vazifemiz, kız çocuklarını diri diri gömen cahiliyeden bin beter bu dünya düzenini değiştirmek ve adil paylaşıma dayalı hakça bir düzen kurmaktır.

Millî Mücadeleyi yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100’üncü yıldönümünü andığımız bugün, gurur, sevinç ve bu Gazi Meclis’e emek verenlere şükran duyma günüdür.

Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere, açıldığı günden itibaren TBMM çatısı altında görev yapmış bütün milletvekillerimizi ve devlet adamlarımızı; Yeniden Büyük Türkiye yolunda bugünlere gelmemizde emeği geçen, bu yolda şehadete yükselen, gazi olan; son olarak 15 Temmuz’da darbeye direnen bütün vatan evlatlarını rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum.

Son sözlerim, bu vatanda, ezanı ve bayrağı hür, fertleri özgür bir millet olarak yaşamamız ve bu Yüce ve Gâzi Meclis’in ayakta kalması için gayret sarfedip emek verenleredir:

Ey Birinci Meclis’in Şerefli Mensupları,Ey İstiklal-i tam yolunun mücahitleri,Ey Aziz şehitlerimiz ve gazilerimiz,

Emin olunuz ki, Türkiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millî Mücadele’nin mânâsına bağlı, Kuvva-yı Millîye ruhunu müdrik ve ‘Ya İstiklâl, Ya ölüm’ şiarıyla mücehhez vatan evlatlarının ve memleket sevdalılarının emin ellerindedir."