Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adayı olmasına yönelik tartışmaya değinerek, "Tayyip Erdoğan iki defa seçildi’ dediğinizde hukukçu olarak ‘hangi kanuna göre iki defa seçildi’ diye sorarım. İki farklı kanun maddesine göre birer defa seçilmiş" görüşünü savundu.
Şentop Türkiye gazetesinden Akif Bülbül'e konuştu. Şentop, "Ben artık erken seçimden bahsedenlerin de erken seçimden söz etmemeye başladıklarını görüyorum. Sayıları azaldı biraz çünkü işin bir rasyonelitesi var. Seçimlere bir seneden az bir süre kaldı. Dolayısıyla artık bunu söyleyenler açısından da rasyonelliği kalmadı zannediyorum Bir kısmının da fikir değiştirdiğini görüyoruz. Türkiye’nin en çok şikâyetçi olduğu konulardan birisi sık sık seçim yapılmasıydı." dedi.
Şentop şu ifadeleri kullandı:
"Geriye dönüp baktığımızda 2002’den öncesine Türkiye’nin hiçbir zaman bir seçim dönemini tamamlayamadığını, az veya çok ama erken seçim yaptığını görüyoruz. Burada hükûmet sistemiyle ilgili bir problem hükümet olamaması, kurulamaması ve yürütülememesinden kaynaklanıyordu. Biz bir taraftan hükümet sistemini değiştirirken bir taraftan da seçimlerin vaktinde yapılması konusunda bir formül getirdik.
Eskiden Meclis’te karar alma sayısıyla seçim kararı alınabiliyordu şimdi onu değiştirdik. Nitelikli çoğunluk arıyoruz. Beşte üç çoğunluk arıyoruz veya Cumhurbaşkanı tarafından karar verilmesi lazım. O bakımdan bir kere sistemin mantığı gereği erken seçim kararı almak çok zorlaştı. Bunu gerektirecek siyasi bir sebep de görmüyorum. Zaten bu sistemde Meclis var. 5 yıl boyunca Cumhurbaşkanı ve hükümet seçilmiş oluyor. Beş yıllık bir program yapıyor bu programın etkili meyveleri ancak dördüncü yıldan sonra alınmaya başlıyor. Şimdi bir sürü çalışmalar yapılmış bu çalışmaların tam da sonuçları alacağı bir zamanda onu beklemeden seçime gidilmesinin siyaseten de bir mantığı yok.
Ben bu tartışmaların tek bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Siyasi partiler, ‘az kaldı, seçim oldu, olacak, teyakkuzda olalım’ söylemleriyle kendi tabanlarının motivasyonunu sağlamaya çalışıyorlar. Genel olarak Türkiye’deki siyasi sisteme zarar veren yönleri var. Bu tartışma anlamsız. Ben erken seçim ihtimali görmüyorum.
Bazı milletvekilleri ile ilgili dokunulmazlıkların kaldırılması ve yargılanmalarının önünün açılması için adımlar atıldı. Şüphesiz çok dosya var. Meclis Başkanı olarak milletvekillerine ait bu kadar fezlekenin olmasından rahatsızlık duyuyorum Daha önceki dönemlere de bakıyoruz o zaman da fezlekeler olmuş ama sayıca bu kadar fazla yok.
Bunun sebebi de şu; belli suçlardan ve belli bir süreden fazla mahkûmiyeti bulunanlar milletvekili adayı olamıyor, milletvekili seçilemiyorlar. Ama yargılananlar var. Peki eskiden neden böyle fezleke gelmemiş? Demek ki eskiden buna dikkat etmişler, yani mahkumiyet olmasa da kanuni şartlar bakımından bir mahsur olmasa da yine de bir şekilde davası olan yargılanması olanları Meclis’e taşımak istememişler. Ama şimdi sanki biraz böyle özel olarak milletvekili dokunulmazlığından yararlansın diye yargılaması olanları korumak için adımlar atılıyor gibi bir değerlendirme bile yapılabilir.
Dosya sayısına bakıldıkça ve bu dosyalardaki fezlekelerin de bilhassa milletvekili seçilmeden önce mevcut olan davalar ve soruşturmalar olması hasebiyle buna böyle bakılabilir. Milletvekili dokunulmazlığı milletvekilinin şahsi ile ilgili bir durum değildir. Ona sağlanmış bir imtiyaz değildir. Nitekim milletvekilliği süresince dokunulmazlık vardır ama milletvekili bitince ne olursa olsun bütün büyük küçük davalar soruşturmalarla ilgili yargılamalar olacaktır. Zamanaşımı süresi işlemez yani hiç kimse bu dokunulmazlıktan istifade ederek bir suçtan kurtulamaz. Onun bir yolu yok. Biraz gecikebilir sadece yargılanması. Bu anlamda şunu söylemek isterim. Milletvekili dokunulmazlığı aslında parlamentoyu korumak için ihdas edilmiş bir kurumdur. Yani parlamenterler oylamalardan, görüş açıklamada parlamento iradesini oluşturma da oluşturmuş korusunlar diye oluşturulmuş. Bunu kalkıp diğer bazı eylemleri gerçekleştirmede bilhassa kamu görevlilerine hakaret etmede, onlara karşı müessir fiil uygulamada bir zırh gibi kullanmaya kalkarsanız bu onun artık suistimali olur ve bunun suistimalini de hiçbir hukuk düzeni, iç tüzük dahil korumaz.
Cumhurbaşkanının tekrar aday olmasıyla ilgili ben bir makale yazdım. Orada tuhaf bir şekilde bilgisizlikle dile getirenler var. ‘Cumhurbaşkanı erken seçim kararı alacak, ancak öyle aday olabilir’ diye. Onların tezlerinde bile bu doğru değil. Erken seçim kararı parlamento tarafından alınırsa onların tezlerine göre Cumhurbaşkanı aday olabilir. Onu da bilmeden saçma sapan görüşler yapılıyor. İç siyasette gerçeklikten kopmamak lazım.
Anayasada ki 101. maddenin 2. Fıkrası Cumhurbaşkanı’nın en fazla iki defa aday olabileceğini öngörüyor. Şimdi bu 101. maddeye göre cumhurbaşkanı 2018 yılında bir kere seçilmiştir. Dolayısıyla 2023 seçimlerinde Sayın cumhurbaşkanımızın adaylığı ikinci defa olacaktır. Peki kafalar niye karışıyor, kötü niyetleri olanları bir kenara bırakarak söylüyorum. Hukukçu olmayanlar veya zayıf hukukçular hemen 101. maddeyi okuyorlar. 101. madde ikinci fıkrasında iki defa seçilebilir diyor. 2014’te seçildi 2018’de seçildi bu iki defadır diyorlar. Gerçek hukukçulara hitap ettiği için o kanun metinlerinde değişiklik tarihleri yazar.
Anayasada da yazar, mesela baktığımızda anayasanın herhangi bir maddesi değiştirildiğinde hemen o fıkranın altına parantez açılır ‘şu tarihte şu sayılı kanunla şu cümle eklenmiştir’ der ve koyar o cümleyi. 101. maddeye baktığımızda böyle bir cümle var nerede var, 101. maddenin en başında var. Hemen parantez açılmış, demişki “2017 yılında yapılmış anayasa değişikliği falan tarihli ve falan sayılı kanunla bunun yedinci maddesi ile değiştirilmiştir. Bunun anlamı nedir, yani sıradan bir hukukçu bunu anlar. Yani bu maddenin fıkraları değişmemiş, maddenin tamamı değişmiş. Onun için maddenin başına koymuşlar değişti diye.
Fıkra değişse fıkranın başına koyuyorlar, cümle değişse cümlenin başına koyuyorlar. Madde değişmişse maddenin başına koyuyorlar. Dolayısıyla bu madde 2017’de değişmiş ve bu maddenin Nisan 2018’de yürürlüğe girmesi kararlaştırılmış. Bu maddeye göre cumhurbaşkanı bir kere 24 Haziran 2018 seçimlerinde seçilmiş. Şimdi ‘Tayyip Erdoğan iki defa seçildi’ dediğinizde hukukçu olarak ‘hangi kanuna göre iki defa seçildi’ diye sorarım. 101. madde anayasada. Biraz daha titiz olan hukukçular buna bakarlar. 101. madde 2007 yılında değişmiş. Bir anayasada referandum yapılmıştı. 101. Madde 2007’de yürürlüğe girmiş ve 2018 Nisan ayına kadar yürürlükte kalmış. 2014 yılında seçildiği için cumhurbaşkanımız bu maddeye göre bir kere seçilmiş. Fakat Nisan 2018’de kalkmış o madde, yeni bir madde gelmiş. Haziranda da bu maddeye göre seçilmiş yani cumhurbaşkanı 2007 ile 2018 arası yürürlükte olan 101’e göre bir kere seçilmiş, o 101’e göre ikinci defa seçim söz konusu değil yeni bir 101. maddeye göre bir defa seçilmiş.
Dolayısıyla ortada iki tane farklı madde var, anayasa maddesi. Birisi yürürlükten kaldırılmış bir de şimdi yürürlükte olan madde var. Bu maddelerde ikinci fıkra bu iki defa seçilebilir fıkrası . Cümle aynı olmakla beraber cümleye bakılmaz sadece. Burada anayasa koyucu iradenin bunu ne zaman koyduğuna bakılır. İşte burada 2018’de Meclis aynı cümleyi yeniden yürürlüğe koymuş ve bunun çok basit örneği şu; 61 anayasasında da birinci madde devletin şekli cumhuriyettir ve 82 anayasasında da cumhuriyettir ne olacak ben o zaman 61’e göre hüküm vereyim diyebilir mi bir hakim. Onun gibi cümlenin aynı olması önemli değil önemli olan hangi tarihte yürürlüğe girdiği ve ne zaman hangi süre içerisinde uygulandığıdır. Tayyip Erdoğan 2007 ile 2018 arasında olan bir kanuna göre, anayasa maddesine göre bir kere seçilmiştir ama o madde kalkmış ona göre ikinci defa seçilmemiş. 2018’den sonra yürürlüğe giren yeni bir maddeye göre de bir kere seçilmiş. Dolayısıyla iki farklı kanun maddesine göre de birer defa seçilmiş.
Ben pratisyen hukukçuları önemsemiyorum. Akademisyenlerin bu konuda çalışmaları vardı. Hazırlamış olduğum mart ayında yayınlanan bir makalede bu konuda görüş belirten istisnasız bütün akademisyenlerin görüşlerini aldım ve o bunların doğruluğunu yanlışlığını elimizdeki verilere göre değerlendirdim. Benim makalemden sonra da henüz ciddi bir akademik çalışma, buna cevap teşkil eden bir çalışma görmedim. Tersini savunan bir çalışma görmedim.
2017’de Anayasa Komisyonu raporunda da bu konuda bir tartışma olmadığını açıkça ifade etmişiz. Yani daha önceki adaylıklarını eski kanuna ait olması ve eski sisteme ait olması sebebiyle onların hesaba katılmayacağını bu konuda hiçbir tereddüt olmadığını komisyon raporunda da zaten ifade etmişiz. Ben onu da söylediğim gibi yine komisyonda farklı partiden arkadaşlar da böyle bir ihtimali hiç görmemiş, tam tersine ikinci adaylık olacağına dair bunu destekleyen açıklamalar yapmışlar. Komisyon tutanaklarında var yayınlandı bu. Aksini iddia eden varsa çıksın hukuki dayanaklarıyla, değerlendirmeleri ile yazsın bir görelim.
Meclis’te geriye dönüp baktığınızda bütün tutanaklar var elimizde. Kullanılan kelimelerden karşılıklı hitaplara, eleştirilere kadar konuşmalar belli bir düzeyin altına düşmez. İstisnaları vardır ama azdır. Son zamanlarda bu istisna dediğimiz şeylerin arttığını maalesef görüyorum. TBMM’de siyaset yapacak noktaya gelmiş bir arkadaşımızın kendi derdini anlatırken, karşı tarafa hitap ederken, çok daha temiz kelimelerle, çok daha zekice, çok daha iyi cümlelerle meramını anlatabilecek yeterlilikte olduğuna inanıyorum. Herkes bu potansiyelini kullansın. Tavsiyem budur.
Bir sözü söylemenin, bir konuyu anlatmanın yüzlerce yolu yöntemi bulunabilir. Yüzlerce farklı cümle ile anlatabilir. Herkesin bunlar arasında temiz, zekice, kaliteli, vasıflı olanı tercih etmesi lazım diye düşünüyorum. TBMM’nin bu konuda çok ciddi hassasiyetleri olduğunu, tarihine baktığımızda görüyoruz. Bütün milletvekilleri bakımından aynı hassasiyetin korunması ve sürdürülmesi gerekir.
Benim ümidim yok. Teknik olarak yapılabilir. Bütün siyasi partiler ‘İç tüzükle ilgili çalışma yapalım’ diyorlar, sözlü olarak mutabık herkes. Böyle bir şeye ihtiyaç var mı gerçekten? Var. Bir kere sistem değişikliği dolayısıyla sadece yeni sitemle uyuşmayan bazı yönlerin törpülenmesi şeklinde yapılan değişiklik değil de, gerçekten sisteme uyumlu bir iç tüzüğün olması konusunda bence kimsenin de bir itirazı olacağını düşünmüyorum. Tabii şöyle bir şey Meclis’teki siyasi yaklaşımlar daha çok ‘birlikte bir şey yapalım’ yönünde değil üzülerek söylüyorum. Daha çok ‘Birisi bir şey dedi de ben de onu yapmayayım, yaptırmayayım, benim dediğim olsun’ şeklinde bir yaklaşım var. Bunun bir faydası yok.”