T24/ ANKARA
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu raporlarını tamamladı. Raporun 187 sayfasına gizlilik kararı konurken, öneriler kısmında, askeri harcamaların Sayıştay tarafından denetlenmesi, JİTEM, Kontrgerilla ve derin devlet gibi illegal yapılanmaların varsa uluslarlarası bağlantılarının da ortaya çıkarılması yer alıyor. Komisyon, gelecek hafta başında raporunu TBMM Başkanlığına sunmayı planlıyor.
517 sayfadan ve 10 bölümden oluşan 28 Şubat Raporunda, "Ordu daha önce yapılan darbelerden farklı olarak doğrudan silah tehdidiyle değil, başka bürokratik, siyasi ve toplumsal aktörlerle bu süreci yürütmüştür. Bir bakıma darbeyi kurumsallaştırmıştır" dendi.
Raporda "Meselenin silahlı kuvvetler açısından belki de en can alıcı kısmı müdahaleyi normal veya rutin bir prosedür olarak görme alışkanlığıdır" değerlendirmesi yapıldı.
Gizlilik kararının konulduğu 187 sayfada ise, Susurluk, Cumhurbaşkanlığı’ndan bazı belgeler, MGK'nin 46 adet kararı, askeri birlikler ve irticai faaliyetlere ilişkin bazı belge ve bilgiler yer alıyor.
Raporun ‘Siyasi ve sosyal sonuçlar’ başlıklı bölümünde yer alan değerlendirmeler şöyle:
Darbelerin meydana geldiği ara rejim dönemlerinde, ekonomide yüzlerce milyar lirayı bulan kayıplar yaşanmış; bu dönemlerde ortaya çıkan çıkar çevreleri ve rantiye sınıfı merkezi bütçeden en büyük paya sahip olmuş; finansal vurgunlar yapılmış, milletin vergileriyle oluşan merkezi bütçe talan edilmiştir.
Türkiye’deki darbelerin sosyal, siyasal, psikolojik ve önemli ölçüde ekonomik boyutlarının olduğu bilinen bir gerçektir. 28 Şubat müdahalesi de bu etkenler etrafında şekillenerek darbeyi yapanlar açısından söz konusu boyutlar manipülasyon aracı olarak kullanılmıştır. Bu çerçevede 28 Şubat müdahalesini karakterize eden iki ana unsurdan bahsetmek mümkündür.
Koalisyon hükümetinin icraatlarının halka hizmet yönüyle ve ekonomik değer yaratma potansiyelinden ziyade “Türkiye İran mı oluyor?” benzeri sorgulamalarla değerlendirildiği görülmektedir. Yapısal olarak “Hükümetin emrindeki” askeri bürokrasinin diğer sivil aktörlerle birlikte, irtica tartışmalarının toplum nezdinde alevlendirilmesinde ve hükümete karşı kullanılmasında öncü rol oynadığı anlaşılmıştır. Bu darbeye yeltenenler açısından toplumdaki dindarlaşma eğilimi Refah Partisinin iktidara gelmesiyle belgelenmiş olmaktadır.
Meselenin silahlı kuvvetler açısından belki de en can alıcı kısmı müdahaleyi normal veya rutin bir prosedür olarak görme alışkanlığıdır. Harp Okulu müfredatı almak suretiyle siyaseti yönetmeye talip olmak çözülmesi gereken en öncelikli sorundur. Siyaset kurumuna, siyasetçiye ve genel olarak sivilliğe öncelikle güvensizlik duygusu perspektifinden bakan asker zihniyetinin değişmesi ordunun itibarına önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu bakış açısının 28 Şubat sürecinde etkin olan diğer çevreler açısından da değişmesi, Anadolu ve taşranın temsil ettiği muhafazakarlığa tepeden bakan anlayışın terk edilmesi önem taşımaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin devletin idari yapılanmasındaki ana unsurlar ile demokrasinin yaşamasına katkı sağladığı düşünülen basın, üniversite ve sivil toplum kuruluşları üzerindeki ölçüsüz etki ve baskısı 28 Şubat darbesini kaçınılmaz kılan esas resmi gözler önüne sermiştir. Ordunun bu faktörleri kullanmak suretiyle mesaisinin önemli bir bölümünü milletin iradesiyle iş başına gelen bir Hükümeti düşürmeye harcadığı görülmüştür. Askerin yasal olarak kendisine tanınan sınırı ihlal ettiği ortadadır. Bu süreçte oluşturulan güvensizlik ve korku havası döneme damga vuran özelliklerden biri olmuştur. Bir anlamda toplumun, karar alma mekanizmalarının ve ekonominin militerleştirilmesine teşebbüs edilmiştir.
Bu yönleriyle 28 Şubat sürecini şekillendiren bürokratik ve sivil yapıların, yöneticileri veya etkin konumdaki personelin elinde deyim yerindeyse “oyuncak edildiği” anlaşılmaktadır. Başta fişlemeler olmak üzere, kurumsal düzeyde atılmış olan her keyfi adımla birlikte 28 Şubat’ı gerçekleştirenlerin kendi hukuklarını “hukuksuzluk” temelinde oluşturduklarını göstermiştir. Bu açıdan bakıldığında, esas olarak yasal mevzuatın darbe teşebbüslerine açık kapı bırakmayacak şekilde gözden geçirilmesi önem taşımaktadır.
28 Şubat müdahalesi, bir ülkenin ordusunun siyasileşmesini ortaya koyması açısından son derece dikkat çekici bir sürece işaret etmektedir. Nitekim Komisyonumuza gelen resmi belgeler ışığında ifade etmek gerekirse, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Refah Partisine olan menfi bakışını iktidara gelmeden önce belli ettiği görülmüştür. Koalisyon kurulduktan sonra iktidardan düşmesi için yapılanlar ise kamuoyunun gözü önünde cereyan etmiştir. Bununla birlikte, asker dışında sürece katkıda bulunan unsurların etkiye açık veya kullanılmaya müsait görüntüleri de demokratik değerler açısından sorgulanmaya muhtaçtır.
28 Şubat’ın geneline bakıldığında asker-toplum ilişkisi açısından ibret alınacak yönlerinin olduğu görülmüştür. Ordu daha önce yapılan darbelerden farklı olarak doğrudan silah tehdidiyle değil, başka bürokratik, siyasi ve toplumsal aktörlerle bu süreci yürütmüştür. Bir bakıma darbeyi kurumsallaştırmıştır. Darbe sürecinde yer aldığı düşünülen ve millet iradesi kavramıyla barışmak gibi bir yol ayrımında olan tüm kesimler için vicdan muhasebesi sürecinin devam ettiği ümit edilmektedir. Gelişmiş ekonomi ve siyasi istikrar darbe teşebbüsleri önündeki en önemli bariyerlerdir. Demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesine yönelik olarak alınacak her karar mağdur olmuş vatandaşlarımıza ödenmesi gereken özür borcunun anlamlı noktalarını teşkil edecektir.
Sonuç olarak, denilebilir ki, 28 Şubat’ta bir Türkiye klasiği bir kez daha sergilenmiştir. Bu klasiğin adı Türkiye’de Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana asker ve sivil bürokraside var olan ve zaman zaman gün yüzüne çıkan “atanmış-seçilmiş” veya “devlet-hükümet” çekişmesidir. Bir Batılının asla anlayamayacağı bu düşüncenin arka planında, Türkiye’de kendisini devletin gerçek sahibi olarak gören bazı bürokratların, toplumun içinden çıkan seçilmişlere yönelik derin güvensizlikleri yatmaktadır. Bu hastalıklı düşünce sahiplerine göre, Türkiye’de seçilmişler, bir başka deyişle siyasetçiler, nihai tahlilde, kendi menfaatlerini milli menfaatlerin üzerinde gören kişilerden oluşmaktadır. Bu nedenle, siyasilerin, devlet ve devlet aygıtı tarafından, her zaman ve her şart altında yakından takip edilmesi ve gözetlenmesi zaruridir. Bu anlayış, 1982 Anayasasındaki askeri ve yargı vesayetinin arkasında yatan ana etkendir.
Türkiye’deki askeri müdahalelerin önemli nedenlerinden birisi askeri kesimin gelir düzeyinin, dolayısıyla da hayat standartlarının gerilemesidir. 1960 askerî darbesi sonrasında kurulan OYAK’ın 28 Şubat sonrasında siyasal etkinliğini kullanarak finans sektöründe, özellikle de bankacılık alanında önemli gelişmeler kaydetmiştir. 28 Şubat öncesinde sıralamaya giremeyen OYAK 2000 yılında 4,9 milyar dolarlık ciroyla Koç ve Sabancı Holding'den sonra üçüncü sıraya yerleşmiştir. Komisyonun önerileri şöyle:
Ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutlarıyla araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kanunla TBMM çatısı altında bir daimi Komisyonun kurulması.
Türkiye'de darbelerin zemin bulmasının gerçek sebebi, demokrasimizin güçlü olmamasıdır. Güçlü bir demokrasi, muasır medeniyete ulaşmış dünyada uygulanan evrensel demokratik hukuk normlarının, insan hak ve hürriyetlerinin benimsenmesiyle mümkündür. Bu doğrultuda, Avrupa Birliği katılım ortaklığının sağlanmasıyla ilgili gerekli reformlara devam edilmesi.
Demokrasinin olmazsa olmazı siyasi partilerdir. Siyasi partilerin ve siyasetin kurumsal kimliklerinin güçlendirilmesi için önündeki hukuki ve idari engellerin kaldırılmasıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması, bu maksatla darbe dönemlerinden kalma Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Yüksek Seçim Kurulu Kanunu gibi mevzuatın gözden geçirilmesi.
Ülkemizde demokratikleşme adına atılan her adımın karşılaşılan bir kriz sonucunda gerçekleştiği görülmekte, bugün itibariyle yakın tarihi ve özellikle darbe geçmişi ile yüzleşen Türkiye’de darbe ürünü olan tüm yasa, tüzük, yönetmeliklerin yeniden gözden geçirilmek suretiyle, başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki askeri vesayet unsurları olmak kaydı ile ortadan kaldırılması ve olağan bir süreç içerisinde milletin arzuladığı çağdaş normlara uygun demokratik adımların atılması, yeni Anayasa çalışmalarının bir an önce Uzlaşma Komisyonu’nca neticelendirilmesi.
Tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin oluşturulabilmesi için “yargıda teklik prensibi” gereğince, Askeri İdare Mahkemeleri ve Askeri Yargı Kurumlarının kaldırılması, sadece disiplin suçları açısından askeri düzenlemelerle sınırlı kalması için yasal düzenlemeler yapılması.
Türkiye’de ve dünyadaki darbelerin bilimsel çerçevede siyasi, sosyolojik ve ekonomik boyutlarının incelenmesi amacıyla, Ankara'daki bir devlet üniversitesi bünyesinde “Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Darbeleri Araştırma Enstitüsü” kurulması.
Darbelerde mağdur olan kişiler ve hak kayıplarıyla ilgili yeni bir TBMM Araştırma Komisyonu kurularak, tüm mağdurlar hakkında inceleme yapılması.
Darbeler döneminde yapılan fişlemeler, andıçlamalar vb. faaliyetler ile tutulan dokümanlar ve fişlerin, varsa af kapsamı dışında tutulanların adli sicil kayıtlarının yeniden gözden geçirilerek, imha edilmesi.
Sivil veya kamu görevlisi olarak adı darbe ve işkence olaylarına karışan kişilerin isimlerinin kamu kurum ve kuruluşları ile kamuya açık yer ve tesislere verilmemesi, verilenlerin kaldırılması.
12 Eylül askeri darbesinden üç yıl sonra Danışma Meclisi tarafından çıkarılan 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunundaki “iç tehdit” ifadesinin tarif edilerek somut hale getirilmek suretiyle yeniden düzenlenmesi, bütün mevzuattaki “iç tehdit” vb. kavramların buna uyarlanması.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine, kendi kanunu dışında, diğer kanun, 437 yönetmelik, ve genelgelerle verilen görevlerin günün şartlarına uygun olarak gözden geçirilerek yeniden düzenlenmesi ve MGK Genel Sekreterliğin sivilleşme sürecinin tamamlanması, TRT Kanunu’nun 15’inci maddesi gibi.
Türkiye'de darbe kültürünün sona erdirilmesi amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığınca okullarda ve üniversitelerle, askeri okullarda, sivil ve demokratik bir anlayışın geliştirilmesi için kişi hak ve hürriyetleri, demokrasi ve insan hakları kavramlarının geniş şekilde işlenmesi hususunda Milli Eğitim müfredatında gerekli değişikliklerin yapılması, mevcut ders kitaplarında yer alan metinlerin demokrasi ve insan hakları açısından yeni baştan gözden geçirilmesi, darbeci zihniyetin izlerini taşıyan unsurların tamamen çıkarılması için bir çalışma başlatılması.
Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin, üniversitelerde, demokratik, çağdaş, özgürlükçü bir anlayışla yetiştirilmesi için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının günün şartlarına uygun şekilde yeniden yapılandırılmasıyla ilgili çalışmalara destek verilmesi.
Milletimizin birlik ve beraberliğini, hür ve eşit vatandaşlık anlayışı içinde toplumsal barışımıza zarar veren ve Türkiye'de uzun yıllar boyunca çeşitli kesimler tarafından istismar edilen sorunların, herkesin kendisini ifade konusundaki hassasiyetleri de gözetilerek yeniden değerlendirilmesi.
Darbe dönemlerinde haksız mal edinimleri olan kişilerle ilgili araştırma yapılması önündeki yasal engellerin kaldırılması.
Darbe dönemlerinde çıkarılan TSK İç Hizmet Kanunun 35’inci maddesi derhal kaldırılmalıdır. Buna bağlı olarak çıkarılan İç Hizmet Yönetmeliğinin ilgili maddeleri de iptal edilmelidir. Darbe dönemlerinde uygulamaya konulan TSK mevzuatının özellikle personel istihdamı, terfi ve göreve son vermeyle ilgili maddelerinin hukuk normlarına göre yeniden düzenlenmesi.
Güvenlik birimlerinin mevzuatında demokrasi ve insan hakları ihlallerine sebep olabilecek net olmayan hükümlerin ilgili Bakanlıklar ve teşkilatları tarafından incelenmesi ve mahzurlu unsurların giderilmesi.
Orduya siyaseti sokmadan gerekli hukuki düzenlemeler yapılarak Genelkurmay Başkanlığının Milli Savunma Bakanlığına bağlanması.
Askeri bürokrasinin yasama, yürütme ve yargıya müdahalesinin önünün alınması için gerekli hukuki ve cezai yaptırımlar içeren yasal düzenlemelerin yapılması ve darbelerin demokrasi suçu sayılması.
Askeri mevzuat içerisinde yer almaması gereken ticari faaliyetlere konu olan ve ordunun da kamuoyu nezdinde imajını zedeleyen OYAK vb. kurumların Türk Ticaret Kanunu hükümlerine uygun hale getirilerek, orduyla hukuki bağının kesilmesi.
Türkiye’de sivil ve askeri harcamaları millet adına, millet iradesini temsil eden TBMM adına görev yapan Sayıştay tarafından şeffaf bir şekilde incelenip, bu konularla ilgili lüzumu halinde Meclise bilgi verilmesi.
Banka lisansları her türlü siyasi etkiden uzak olarak, objektif şartlar çerçevesinde, bağımsız kurullarca verilmesi.
Gerek Meclis İçtüzüğünde gerekse de 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nda ve ilgili mevzuatta gerekli değişiklikler yapılarak, banka sırrı, müşteri sırrı veya ticari sır niteliğindeki bilgilerin, istenmesi halinde, Meclis Araştırma Komisyonlarına verilebilmesi için gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması.
Kamuoyunda illegal yapılanmalar olarak bilinen JİTEM, kontrgerilla, derin devlet gibi kavramların karşılığı olan kurum veya kuruluşların, uluslararası savunma örgütleriyle ilişkileri varsa incelenmesi.
28 Şubat sürecinde kapatılarak mallarına el konulan vakıflara ait taşınır ve taşınmazlarının iadesi konusunda Vakıflar Genel Müdürlüğünce bir çalışma yapılması.