- Güneş Gürseler
Avukat- Eski Tekirdağ CHP milletvekili
Herhalde çalışma temposunu ve başarıyı vurgulamak amacı ile olsa gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin son 10 yılda 2 bin yasa yaptığı açıklandı. Sadece bu sayı bile “Kanunu bilmemek mazeret değildir.” kuralını ülkemizde uygulanamaz hale getirmeye yeterlidir. Aslında bu sayıya kanun hükmünde kararnameleri de eklemek gerekir. Bu ekleme yapıldığında da sağlıklı bir sonuca ulaşamayız çünkü “torba tasarı” uygulaması ile bir taşla çok kuş vurmak misali, bir yasa ile değiştirilen onlarca yasayı da ayrıca saymak gerekir. Bir yasanın kaç kez değiştirildiğine de bakmak gerekir.
Bu kadar çok çalışan Parlamentomuzun yasa yapma yöntemi bir süredir oldukça değişti. Yasalar artık bildiğimiz “tasarı” ve “teklif” yöntemleri ile değil “genel kurul önerisi” yöntemi ile de yapılır oldu. Bilindiği gibi “yasa tasarısı” iktidardaki siyasi partinin kendi ideolojisi, parti ve hükümet programı doğrultusunda bürokratlarına hazırlattığı taslağı Bakanlar Kurulundan geçirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne göndermesi ile oluşur, ilgili ihtisas komisyonunda hazırlanan rapor ile genel kurul gündemine alınır ve görüşmeler sonunda yasalaşır. Asıl olan ve genel olarak uygulana gelen de bu yöntemdir. Bu yöntemin önemi taslağın tasarıya dönüşme sürecinden başlayarak kamuoyunun bilgisine sunularak tartışılma olanağı yaratılmasıdır. Taslak böylelikle tasarıya dönüştükten sonra parlamento sürecinde milletvekillerinin de katkıları ile son şeklini alarak yasalaşır. Bu süreçte milletvekillerinin katkısı, tasarıya farklı bir içerik kazandırmayan, genel amacı ile çelişmeyen, onu destekleyen nitelikte olur. “Teklif” yöntemi ile yasa yapılmasında ise milletvekillerinin ilgilendikleri ve en azından bilgi sahibi oldukları konularda hazırladıkları metin kendi partilerinin TBMM grup yönetim kurulunda kabul edildikten sonra TBMM Başkanlığına sunularak “yasa teklifi” niteliğini alır ve önce ihtisas komisyonu ardından genel kurul süreci izlenir. Bu süreç de en azından açık ve kamuoyunca izlenebilecek bir süreçtir.
Yaklaşık son on yıldır önce “torba yasa” ile normal yöntemler terk edildi, ardından “genel kurul önerisi” yöntemi de uygulamaya konuldu. Bir çok önemli yasanın pek çok maddesi tek bir tasarı ile değiştiriliyor çoğu zaman bununla da yetinilmiyor, “torba” genel kurulda görüşülürken verilen önergeler ile “çuvala” dönüşüyor. “Torba tasarı” çok sayıda ve farklı yasada değişiklik ve düzenleme içerdiği için kamuoyuna sunulsa da konuların uzmanları bile içinden çıkamıyor. Bu karışık metne bir de genel kurulda önergelerle müdahale edilince, bırakın kamuoyunu, milletvekillerinin hatta bakanların haberdar olmadıklarını itiraf ettikleri yasalar çıkarılıyor. Bu karmaşada oluşan yasaların bir çoğu yürürlüğe girmeden değiştiriliyor, bir çoğu yarattığı uygulama sorunları nedeni ile kısa sürede ve hem de birkaç kez değiştirilmek zorunda kalınıyor.
Parlamentomuzun daha doğrusu siyasi iktidarımızın geliştirdiği bu yöntemin en açık örneği Ceza Muhakemeleri Kanununda yapılan özel yetkili mahkemeler ve tutukluluk süresi düzenlemeleridir. Özel yetkili mahkemeler ve tutukluk süresi düzenlemeleri kamuoyundan kaçırılarak, TBMM Adalet Komisyonu’nda ve Genel Kurul’da neredeyse tartışılmadan önergelerle tasarıya eklendi. Yaklaşık iki yıl hukukçulara, barolara, kamuoyuna tartıştırılan Ceza Muhakemeleri Kanunu Hükümet Tasarısı, Avrupa Birliği’ne yönelik mesajlar içeriyor, beklentileri büyük ölçüde karşılıyordu. Hem özel yetkili mahkemeler hem de tutukluk süresi açıklanan metinde yoktu. Hükümetin 2002 yılında kamuoyunda tartışmaya açarak TBMM’ye sunduğu CMK tasarısında özel yetkili mahkemeler düzenlenmemişti. Ağır cezalı işlerde tutuklama süresi de iki yıl idi ve uzatılmıyordu. Tasarıda 121 inci madde olarak düzenlenen tutukluluk sürelerine ilişkin madde gerekçesinde Avrupa Birliği ilkeleri doğrultusunda “Madde, bütünü ile şüpheli ve sanık haklarını koruma amacına yöneliktir.” ifadesi kullanılmıştı. Tutukluluk süresinin uzatılması Adalet Komisyonunda önerge ile 102 nci madde olarak düzenlendi, TBMM Genel Kurulu’nda görüşmesiz kabul edildi. Özel yetkili mahkemeleri düzenleyen hükümler de Adalet Komisyonunda eklendi. Adalet Komisyonunun kabul ettiği metinde tutukluluk süresini “iki kat uygulama” hükmü yoktu. Bu hüküm TBMM Genel Kurulu’nda önerge ile eklendi. Bu düzenlemelerin yürürlüğe girmesinin hemen ardından beklenilen sorunlar yaşanmaya başlandı. MİT Başkanı hakkındaki uygulama sorunları duymazdan gelenleri de uyardı ve özel yetkili mahkemelere ilişki düzenleme Ceza Muhakemeleri Kanunundan çıkarıldı, Terörle Mücadele Kanunu içine aktarıldı. Bu arada MİT Yasası da değiştirildi.
Bütün bu süreçte uygulanan yöntem gene “torba tasarı” + “genel kurul önerisi” şeklinde oldu. “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasi Ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin bir hüküm içermiyordu, değişiklik Genel Kurul’da verilen önerge ile yapıldı. MİT Yasası da tasarı ile değil milletvekili önergesi ile değiştirildi.
- Bir madde bu yasadan, birkaç madde şu yasadan, bir çok madde de öbür yasadan yöntemi ile bir “torba tasarı” hazırlanır.
- TBMM Genel Kurulunda asıl amaca uygun değişiklikler önergelerle yaptırılır.
- Pek açık edilmeden karmaşık bir yasa çıkarılır,
- Bu yasanın uygulamadaki olumsuzluklarını dile getirenlerin feryatlarına kulaklar tıkanır,
- Olumsuzluklar kendi kapımıza bir olayda dayanınca, “Bu kadar da olmaz.” tepkisi gösterilir.
- Hemen tasarı hazırlamak sakıncalı görülür ise yürütme ve yasamanın fiili birlikteliğinin sağladığı olanak değerlendirilerek bu somut sıkıntıyı gidermek üzere yürütmenin isteği iktidar partisinin bir milletvekili eliyle yasa teklifi haline getirilir.
- Bu olanaktan yararlanarak başka eklemeler de yapılır. ( MİT Yasası değişikliğinde olduğu gibi, yasada olmayan “özel bir görevi ifa etmek üzere Başbakan tarafından görevlendirilen kişi” yeni bir tanım getirilir.)
- Bu değişikliğin yeni sorunlar yarattığı görülür ise sorun değil, aynı yöntemle tekrar değiştirilir.22.7.2012