Hakan Özyıldız*
İnsanlar ve toplumlar kötü deneyimleri çabuk unutuyorlar. Bu unutkanlıkları, önceden başlarına dert açan hataları tekrarlamalarına neden olabiliyor.
2001 yılından bu yana çok zaman geçmedi.
Türkiye’nin en derin krizlerinden birinden çıkarken alınan kararları kaç kişi hatırlıyordur sizce?
Kısa bir hatırlatma yapayım. O yılların sorunu kamu borçlarının fazlalığıydı. Hazine’nin borç ihtiyacı bitmiyordu. İçeriden ve dışarıdan aşırı borçlanıyordu. Bankalardaki mevduat ve diğer kaynaklar kamunun borç talebine yetmiyordu. Onlar da dışarıdan dövizle borçlanıp, Hazine’ye TL ile borç veriyorlardı. Döviz açık pozisyonları (döviz borçları ile alacakları arasındaki fark) büyümüştü. Kurlar, dünyada yaşananlardan kaynaklanan dış şokun etkisiyle patlayınca olanlar oldu. Bankalar sıkıntıya düştü.
Ardından ağır kararlar alındı.
Önce kamu mali disiplini sağlanmaya çalışıldı. Bu bağlamda bütçe dışı fonlar kapatıldı, kamu ihale kanunu baştan aşağı yenilendi ve kamu harcama disiplinini sağlamak için kanun çıkarıldı. Yanı sıra kamu borçlanmasına limit getirildi. Bütçe dışında harcama gizlenmesin diye kamu bankalarının görev zararı uygulaması kaldırıldı.
Ve en önemlisi, on yıllardır süren, bütçe açığının para basılarak kapatmasının aracı olan, T.C. Merkez Bankası’nın kamuya kredi kullandırması yasaklandı. Siyasetçilerin reçel kavanozuna ellerini sokmalarının önüne geçildi.
Yıllarca uygulanan kısa vadeli avans (KVA) uygulaması ile Hazine’nin Merkez Bankası’ndan, yılsonunda ödeyeceğim diye avans alıyor, sonra ödemiyordu.
Bu uygulamanın sonlandırılmasının arkasındaki mantık şöyle çalışıyordu: Nasıl olsa bütçeye mali disiplin geldi, büyük açıklar olmayacak, artık Merkez Bankası’nın parasına ihtiyaç kalmayacak. Dolayıyla kamu açıkları parasallaştırılmayacak, sonucunda enflasyonun yükselmesinin önüne geçilecek.
2001 Kararları aynı zamanda bankacılık sistemini de rehabilite etti. Yaşama şansı olmayanlar sistemden çıkarıldı.
Aradan 18 yıl geçti. İhale kanunu, KÖİ, bir defalık gelirler, borçlanma limiti, harcama disiplininde yapılan değişiklikler ve uygulamalarla mali disipline yönelik uygulamalar, özünden fersah fersah uzaklaştı.
Kamu mali disiplini anlamında nerede olduğumuz anlamak için bütçe açığına, kamu özel işbirliği gibi bütçe dışı işlemlere, açığın bir defalık gelirlerle kapatılmasına bakmak gerekir. Önceki yıllarda bedelli askerlik, vergi afları/yeniden yapılandırmalar, imar affı, 2B arazilerinin satışı, özelleştirme gelirleri, TCMB ve kamu bankalarının temettü gelirleri gibi geçici önlemlerle bütçe açığının büyümesinin önüne geçildi.
2019’a yerel seçim ortamında girildi. Normal olarak mart sonunda bitmesi gereken seçimler, İstanbul için uzatıldı. Ekonomi geçen ağustostan bu yana acil ve kapsamlı kararlar alınmasını bekliyor. Buna karşılık bütçe gelirleri sıkıntılıyken, harcamalar dur durak bilmiyor.
Kısa vadeli çözüm TCMB kaynaklarından bulundu. Önce 37 milyar liraya yakın temettü gelirleri bütçeye aktarıldı. Yetmedi şimdi de Banka’nın yedek akçeleri, kanunda yapılan bir değişiklikle bütçeye aktarılması için hazırlıklar yapılıyor.
Tamam bunun adı KVA değil. Sonra geri ödenmek üzere alınmıyor. Ama adı ne olursa olsun, bunlar muhasebe tanımları. Ben mali müşavir değilim, işin muhasebe/bilanço tarafına bakmıyorum.
Ancak bunun makro ekonomik etkisi KVA ile aynı. TCMB, para basarak kamuya para vermeye, bütçe açığını finanse etmeye hazırlanıyor.
Bütçe disiplini adına yapılanlardan biri daha sonlandırılıyor.