TEDMEM Direktörü Emin Karip: Annenin eğitim düzeyi, çocuğu etkiliyor

TEDMEM Direktörü Emin Karip: Annenin eğitim düzeyi, çocuğu etkiliyor

Türk Eğitim Derneği'nin (TED) düşünce kuruluşu TEDMEM, 2018 yılında eğitim sisteminde yaşanan gelişmelerin değerlendirildiği 'Eğitim Değerlendirme Raporu'nu açıkladı. TEDMEM Direktörü ve eski Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Emin Karip, rapora ilişkin açıklamalarda bulundu. Anne eğitim düzeyinin önemli bir faktör olduğunu belirten Karip, "Bizim özellikle dezavantajlı ailelerden gelen sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyi düşük ailelerden gelen çocukların eğitimleri için ilave destekler sağlamamız gerekiyor" dedi.

Hazırlanan raporda, Türkiye’de 2018 yılında eğitimde ne tür gelişmelerin olduğunu incelediklerini belirten Karip, "Uluslararası değerlendirmelerin ve bu değerlendirmelerde Türkiye ile ilgili bulgularında değerlendirmesini yaptık. Bunları referans noktası olarak alıp, Türkiye ile ilgili gelişmeleri inceledik. Sadece ne olduğu ile ilgili değerlendirme yapmadık. Sorun alanlarını tespit ettik ve bu sorun alanları ile ilgili de çözüm önerilerimizi sunduk" dedi.

"Annenin eğitim düzeyi, çocuğu etkiliyor"

Annenin eğitim düzeyinin çocuğun sadece akademik başarısını değil, ne kadar süre eğitim alacağını da etki ettiğini söyleyen Emin Karip, annelerin eğitim düzeyinin en az lise mezuniyetinde ise, o çocuğun üniversite veya liseyi bitirme olasılığının çok daha yüksek olacağını belirtti. Emin Karip, annenin eğitim düzeyinin önemli bir faktör olduğunu kaydederek, şunları söyledi:

"Biz annelerin eğitim düzeyini değiştiremeyiz. Burada eğitim politikaları açısından baktığımızda bu bizim özellikle dezavantajlı ailelerden gelen sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyi düşük ailelerden gelen çocukların eğitimleri için ilave destekler sağlamamız gerektiğini gösteriyor. Bu okul öncesinde başlaması gereken bir destektir. Özellikle ilkokulun ilk yıllarında ciddi bir destek sağlanması gerekir. Çocukları kendi kaderine terk edip, anne eğitim düzeyi ve ailenin eğitim düzeyi ile sınırlı kalmalarını engellememiz, okullarda bu çocuklar ve dezavantajlı çocuklar için ilave destekler sağlamamız gerekiyor. Bu çerçevede Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı bir çalışma var. İlkokullarda Yetiştirme Programı olarak adlandırılan İYEP programı var. Bu kapsamda pilot uygulamalarda önemli ölçüde başarı kaydedildiği görülüyor. Bu programa katılan öğrencilerin ortalama olarak baktığımızda yüzde 80’in de eksikliklerini önemli ölçüde tamamladıkları görülmektedir. Bu tür desteklerin sağlanmasını önemsiyoruz. İlkokulda sağlanan desteğin en önemli boyutu şudur; bu destek sınav ve test odaklı bir destek değildir."

"Yerleştirme ve sınav sürecindeki belirsizlikler kaygı oluşturdu"

Liselere Geçiş Sistemi (LGS) uygulamasının ilk yılında sınava girme zorunluluğunun kaldırılmasına rağmen, sınava giren öğrenci sayısında beklenen azalmanın yaşanmadığını ifade eden Emin Karip, şunları söyledi:

"Temel varsayım yüzde 10'luk dilimdeki öğrencilerin seçilip yerleştirilebileceği üzerine kurulmuştu. Ancak sınava giren öğrenci sayısına baktığımızda her 100 öğrenciden 81'i sınava girdi. Bu çok yüksek bir sayı. Yani sınav baskısı azalmadı, hala öğrencilerin büyük bir çoğunluğu sınava giriyor. Bunun çeşitli nedenleri var. Geçen yıl yerleştirme ve sınav süreciyle ilgili belirsizlikler veliler üzerinde bir kaygı oluşturdu. Sayının bu kadar yüksek olması aynı zamanda rehberlik ve yönlendirme ile ilgili bir sorun olduğunu da gösteriyor. Hala kontenjanın boş kalması ise, aslında sınavla yerleştirme yapılacak okulların belirlenmesiyle ilgili bir sorun olduğuna işaret ediyor. Yüzde 10’luk dilimden öğrenci alacağız ama yüzde 81’i sınava girdiği halde 197 kontenjan için herhangi bir tercih yapılmadığını görüyoruz. Bu da yerleştirme yapılan okulların yeniden gözden geçirilmesi ve hangi okullara sınavla öğrenci alınacağının yeniden belirlenmesi gerektiğini gösteriyor."

"Devamsızlıkları sadece sınavla açıklayamayız"

Genel olarak devamsızlıkta meslek liselerinin yüzde 44 civarında olduğunu kaydeden Emin Karip, şöyle dedi:

"Liselerin tamamına baktığımız zaman yüzde 34 civarında, mazeretsiz 20 gün üzerinde devamsızlık olduğunu görüyoruz. Bunu sadece sınavla açıklayamayız. Burada öğrencilerin nitelikleri, yeterlilikleri; ilkokuldan başlayarak bazı öğrencilerin özellikle Türkçe matematik gibi temel derslerde başarı düzeyinin düşük olması önemli bir faktör olarak görülebilir. Okul ortamı, iklimi ve okulun öğrencilerin için ne kadar cazip bir yer olup olmadığı detaylı olarak incelenmesi gerekir. Tek başına sınav baskısını bir neden olarak ele alamayız. Ancak sınav baskısı test odaklı bir eğitim öğretimi zorunlu hale getiriyor. Test odaklı bir eğitim-öğretimde de doğal olarak anlamlı bir öğrenme öğrenciler için ilgi çekici öğrenme gerçekleştirilemiyor."