"Sansür Yasası sosyal medyayı kontrol altına alırken, RTÜK eliyle de zapt edilemeyen haber kanalları etkisiz hale getirilecek. Muhalif birkaç gazete de ilan yasağıyla bitirilmek isteniyor." Banu Güven DW Türkçe'de yazdı.Tele 1'in başına gelenler yani ekran karartma cezası yeni bir uygulama değil. Bir milletvekilinin yayında ettiği, parti politikasını yansıtan sözleri olmasa belki başka bir bahane bulunacaktı. Amaç çok net: Seçime giderken iktidardan yana olmayan medyayı susturmak. Peki nasıl? Bir televizyon kanalının, bir milletvekilinin canlı yayındaki sözleri nedeniyle ekran karartma cezası alması gerçekten hiçbir kitaba sığmıyor. Açıklanması imkansız bir durum. Ekran karartma kararına Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Sera Kadıgil'in yayındaki şu sözleri bahane ediliyor:"Diyanet diye bir şey olabilir mi? Hepimiz insanız. İnançlı var, inançsız var, Alevi var, Sünni var, Hristiyan var, Musevi var... Biz bunların hepsinden vergi topluyoruz. Orada Diyanet diye bir kurum var; yalnızca bir mezhebin kara propagandasını yapmak için kullanılan bir kuruma biz milyarlar ödüyoruz ya. Eğitimden kesiyoruz, sağlıktan kesiyoruz, götürüyoruz İmam Hatip'e veriyoruz. Niye? Onun başındaki dayılar milyarlık Mercedes'lere binebilsinler diye. Diyanet bu haliyle bir dini kurum falan değil, bir siyasal İslamcı gereçtir ve kapatılmalıdır."Kadıgil, Diyanet'in yanı sıra, İmam Hatip Liseleri'nin de kapatılması gerektiğini söylemişti. Aslında Kadıgil'in sözleri, bazılarını öfkelendirse de, bütünüyle ifade özgürlüğü kapsamında. Bunları yayınlamak da suç değil doğal olarak.Ne var ki, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) AKP-MHP güdümündeki üyelerinin evrensel değerlerle değil, sadece AKP'sel değerlerle alakaları var. Bu üyeler yukarıda alıntıladığım konuşmanın, kanunun, "Yayın hizmetler, ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda toplumda nefret duyguları oluşturamaz" hükmünü ihlal ettiğini öne sürüyor. Ya okuduklarını anlamıyorlar ya da böyle bir dertleri yok belli ki.Şimdi ne olacak? Tele 1 ekranının hangi günler karartılacağı, gerekçeli karar yazıldıktan sonra belli olacak. Bu tarihler, gerekçeli kararla birlikte Tele 1'e tebliğ edilecek. O aşamadan sonraysa artık Tele 1 için zamanla yarış başlayacak. Kanal derhal yürütmenin durdurulması talebiyle idari mahkemeye başvuracak ve bu talebine günler içinde cevap bekleyecek. Bakalım kaç günde, nasıl bir karar çıkacak. Kısaca haberleştiğim RTÜK üyesi İlhan Taşçı, bu tebligatın bir ay içinde yapılabileceğini söyledi. Yani Tele 1'in kapısı Kasım'ın ikinci yarısından itibaren her an çalınabilir.Diyelim ki, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. RTÜK bu karara itiraz edip de yürütmeyi durdurma kararını iptal ettirirse, o zaman Tele 1'in ekranı üç günlüğüne kararacak. Bir demokrasi nişanesi olarak ekranda sürekli RTÜK'ün ekran karartma yazısını göreceksiniz. Daha önce de 2020 yılında, yine Diyanet ile ilgili bir yayın nedeniyle Tele 1'e beş gün ekran karartma cezası verilmişti. Aynı yıl Halk TV de beş gün ekran karartma cezası almıştı.Tümden kapatılırsa…Tele 1 aynı maddeden daha önce de ceza aldığı için şimdi çok riskli bir durumla karşı karşıya. Eğer Şubat 2023'e kadar benzer bir ceza daha alırsa kanalın lisansı iptal edilebilecek. Yani Tele 1 bir adım sonra kapatılabilecek. RTÜK'ün AKP-MHP güdümünde yürüttüğü operasyon buralara varabilecek.Ben AKP-MHP'nin seçime kadar kendilerinden olmayan medya kuruluşları üzerinde baskıyı artıracaklarını düşünenlerdenim. Bunun için müneccim olmak gerekmiyor tabii. Peki iktidar bu kanallara arada bir çeşitli yaptırımlar, ekran karartma cezaları vermekle mi yetinecek yoksa işi lisans iptaline kadar götürecek mi? İktidar zaten sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen kanalları kapatmak yerine cezaya boğup, sonra da seçime "Demokratmışız gibi çek" şiarıyla mı gidecek yoksa geride kalan sayısı az ama etkisi önemli kanalları da tamamen imha yolunu mu tercih edecek?Kesin olan şu: Bu devran dönene kadar bu tür cezalar Tele 1 ve Halk TV gibi kanalların üstünde Damokles'in Kılıcı gibi sallanacak. Yani bu kanallar bu yolla kendilerine otosansür uygulamaya zorlanacaklar. Kısacası iktidar tarafından bildik korkutma, sindirme, caydırma taktikleri uygulanacak. Sansür Yasası sosyal medyayı kontrol altına alırken, RTÜK eliyle de zapt edilemeyen haber kanalları etkisiz hale getirilecek. Ama bununla da kalmıyor. Bağımsız ve demokrat birkaç gazete de bitirilmek isteniyor.Evrensel Gazetesi'ne reklam yasağıEmek haberlerini merkeze koyan Evrensel Gazetesi'ne de reklam ve ilan geliri ambargosu koyuldu. Nasıl mı? Basın İlan Kurumu (BİK) öyle karar verdi de ondan. BİK Evrensel'in resmi ilan ve reklam yayımlama hakkını tümüyle iptal etti. Zaten gazetenin Eylül 2019'dan bu yana resmi ilan ve reklam almasına izin verilmiyordu. Son kararla, gayrı hukuki bir şekilde dondurulan bu hak tümüyle iptal edilmiş oldu. Evrensel özel ilan bile alamıyor artık.İşte bunlar uydudan indirme, KHK marifetiyle doğrudan kanal kapatma, gazete yönetimini toptan hapse atan gibi yöntemlere eklenen yeni çabalar. Erdoğan iktidarının kendinden bağımsız, ya da kendine muhalif sesleri susturma yöntemlerinden biri. Şu 10 küsür yıldır gördüğümüz hikayenin farklı versiyonları. Bu hikayeler biz gazeteciler ve haber alma hakkı gaspedilen sizler için çok can sıkıcı ama en nihayetinde en çok canı sıkılacak olan da iktidarın kendisi olabilir. Bu kanalları, mecraları kapatmak ve insanları sindirmenin alacağı seçim sonucuna faydası olmayacağını birinin onlara söylemesi gerekiyor.