Teoman, “Koyu Antoloji” albümü için 26 şarkısını yeniden yorumladı. Müzik adına her şeyi, insanların kendisini daha çok sevmesi için yaptığını söyleyen Teoman, "Havalı olayım diye bunu çok çaktırmıyorum ama eninde sonunda müzik alanında gerçekleştirdiğim her şeyi, insanlar beni sevsin diye yaptım hayatım boyunca" dedi.
Bir dinleyicisinin kendisini İstanbul’a benzettiğini dile getirdiğini ifade eden Teoman, “Bu doğru, dünya benim içine bir türlü tam olarak nüfuz edemediğim bir yer" diye konuştu.
Habertürk'ten Arif Hür'ün sorularını yanıtlayan Teoman'ın açıklaması şöyle:
Bu albümeki bazı şarkıları 23 yıl önce yazmışım. Çocukluğumu anlattığım şarkıların da olması nedeniyle hakikaten hayatımın özeti gibi oldu. Albümdeki şarkılara “Yorgun, bıkkın, olgunlaşmış ve yalın Teoman” özelliğini veren, belki de artık yıllanmış, yaşlanmış sesimdir. Kariyerimin ilk zamanlarındaki pürüzsüz sesimle karşılaştırıldığında, yeni kayıtlar daha inandırıcı duruyor. Eski kayıtlarımı dinlediğimde, boyundan büyük laflar eden biriymişim gibi geliyorum kendime, o zamanki sesimin tonu yüzünden.
Albümünüzü dinleyenlerin nabzını ölçtüğümde pek çok kişinin, “Bu adamı pamuklara sarıp sarmalamalı” yorumunda birleştiğini gördüm. Böyle bir şey ister miydiniz?
Beğenilmek, hayran olunmak ve halk tarafından kollanmak elbette hoşuma gider. Farklı profilden insanlar bana sevgilerini dile getirdiklerinde çok mutlu oluyorum. Havalı olayım diye bunu çok çaktırmıyorum ama eninde sonunda müzik alanında gerçekleştirdiğim her şeyi, insanlar beni sevsin diye yaptım hayatım boyunca.
‘Koyu Antoloji’, insanları eğlendirmiyor düşündürüyor, rahatlatıyor. Popüler kültüre hizmet etmeyen bir proje yapmak ne derece mantıklı?
Popüler müziğin de çok büyük önemi var ama bu albümüm popü- ler beğeni hedeflenerek yapılmadı. Geçmişimi düzenlemek, derlemek ve eski kayıtlarda içime sinmeyen şeyleri temize çekmek istedim. Aynı şarkıları birçok farklı düzenlemeyle tekrar tekrar kaydettim. Bunun nedeni, her düzenlemenin, yorumun şarkıyı farklı bir yere götürmesiydi. Albümün düzenleme mantığı sözlerin, duyguların en yalın haliyle dinleyiciye sunulmasından ibaret. Geleceğe güzel şarkılarım kalsın diye tam 2 sene uğraştık. Dinleyici bu şarkılara bağlansın istedim.
Albümü ticari bir amaçla yapmadığınızı belirttiniz...
Evet, artık albüm yapmak ticari açıdan tüm mantığını yitirdi. Eskiden albüm yapmanın başka bir mantığı vardı, insanlar bir albümü alır ve her şarkısını dinlerdi. Artık öyle değil, veri bombardımanında insanlar sadece onları hemen etkileyen, şaşaalı şeylerle ilgileniyorlar. Halbuki eskiden biz albümlerde dinledikçe sevilecek zor şarkılara da yer verirdik. Bu şarkılar yavaş yavaş insanları etkilerdi. Sanki şarkılar insanları etkileyecek güçlerini yitirdiler son 20 yılda.
Belki de geçen yıllar insanları biraz hissizleştirdi, ne dersiniz?
Kimsenin durup ince şeyleri anlayacak zamanı yok, şairin dediği gibi. ‘Hız’ yüzünden oluyor bu. WhatsApp grup mesajlarında çok üzücü bir haberden sadece 1 dakika sonra arkadaşlarımızla o akşamki partiyi konuşuyor oluyoruz.
Zaman acımasız. Siz zamanın ruhuna ne kadar yakınsınız?
Zamanın ruhuna çok uzağım. Bu doğal çünkü tüm değer sistemimi 20. yüzyılda oluşturdum ben, bu da beni eski kafalı yapıyor. Zaman öyle hızlı akıyor ki, bu hıza çok şaşırıyoruz. Aylar, mevsimler, yıllar geçiyor ve sanki bunu sadece seyrediyormuşum, dahil olamıyormuşum gibi geliyor. Takvimle de alakam yok, hangi ayda olduğumu bile ancak düşünerek bulabiliyorum.
Sizin için “Türk müziğinin serseri çocuğu” dediklerinde ne hissediyorsunuz?
İki yıl önce bir gazetede benimle ilgili şöyle bir şey çıkmıştı: “Ailemizin yaramaz çocuğu olarak onu bağ- rımıza basmış görünü- yoruz.” Serseri çocuk yerine ‘ailemizin yaramaz çocuğunu’ tercih ederim. Bol hata yapan bir kişiliğim var, duygusalım ve ani kararlar veriyorum. Bu aceleciliğim beni biraz serseri gösteriyor, kabul, ama ben yine de kendimi birçok konuda çok ahlakçı buluyorum. Bile bile kimseye kötülük, kalleşlik ve adilik yapmam. Dürüst bir herifimdir.
"Aşkı, birbirine değmeden yaşıyorlar"
“Aşk kırıntısıyla doymaktansa, tek başıma aç kalırım bu hayatta” diyordunuz bir şarkınızda. Genele baktığınızda durum ne sizce?
İlişkiler çok pazarlıkçı bir bakış açısıyla yaşanıyor. Hiç doyum vermeyen ilişkilere bile insanlar yalnız kalmamak adına katlanıyorlar. Bu konu pazarlığa açık değil benim açımdan. Aç kalmak daha iyi.
‘Birlikte ama yalnız iki yabancı’ların sayısı da giderek artıyor...
İnsanlar birlikte olmaya başlıyor ama geçen zamanla birlikte birbirlerinden uzaklaşıyorlar. Artık onları sadece alışkanlık ve yalnızlık korkusu bir arada tutuyor. Birbirlerinin hiçbir yerine değmeden, ruhen uzak olarak yan yana yaşıyorlar. İki yabancılar!
Son dönemde çoğumuz sosyal medyada paylaşım yapma odaklı yaşıyoruz. Bu size ne hissettiriyor?
Galiba anın hiçbir değeri yok artık. Anılarımızı Facebook, Instagram gibi mecralarda yayınlamadığımızda yaşamış saymıyoruz kendimizi. An yerine, o anın sosyal medyaya aktarıldığı anı anlıyoruz. Çocukça bir onaya ihtiyacımız var, görülmezsek yokuz.
Yeniden âşık olmaya gücünüz var mı?
Artık o işleri bırakmak istiyorum ben, hatta belki de bıraktım bile. Güzel başlayan bir şey sonradan uzun ve acılı bir sürece neden oluyor. O iniş çıkış çok yorucu ruhen. Büyük ihtimalle hayatımın geri kalan kısmında ödüm patlaya patlaya ‘yalnız biri’ olacağım. İİlişkilerde dikiş tutturamayan bir adamım.
Bir şarkınızda “Kadın ağlar, erkek bakar. Kadın sorar, erkek susar. Kadın gider, erkek içer” diyorsunuz.
Kadın ilişkiyi düzeltmenin yollarını arıyor ama boşuna bir çaba bu. Her şeyin açık açık konuşulduğu durumlarda, ben çok suskunlaşıyorum. Ben susan adamlardanım. Sonra da gidip tek başıma üzülürüm.
Kendinizi bir gökdelenin tepesinde hayal edip hayata baktığınızda ne görüyorsunuz?
İçine bir türlü tam olarak nüfuz edemediğimi hissettiğim bir yer dünya. Rasyonel bakayım diyorum, olmuyor. İçine inançları, hayalleri sokayım diyorum, kafam karışıyor.
Kalabalıktan kaçmak, yorgunluğu bir nebze de olsa azaltıyor mu?
Twitter’da yazılan bazı şeyleri iletiyor arkadaşlarım bana. İçlerinden biri yeni klibimi seyredip “Teoman bugün yorgun, üzgün ve yaşlanmış, İstanbul gibi” demiş. İstanbul’a benzetiyorlar yani beni. Sorunuzun cevabına gelince kalabalıktan kaçmak her zaman iyi bir fikir değil. İnsanların varlığına ihtiyacımız var, izole bir hayatta çok yalnız kalıyorsunuz. Yine de insanın düşüncelerini toparlaması, dünyayı aklında kurgulayabilmesi için çok gerekli olabiliyor yalnızlık. Kalabalıkta insanın kafası pek çalışmıyor. Bizim hayallere, kurgulara ihtiyacımız var. Diğer türlü neyi eşelerseniz eşeleyin sonunda bir boşluğa varıyorsunuz. Hayaller, kurgular, yalanlar gerekli. Gerçekler belki her zaman acı değil ama çok sıkıcılar. Hayal dünyaları yaratarak bu sıkıcı- lıktan kurtulmaya çalışıyoruz.