Pek çoğumuzun rahatsız olduğu terleme aslında insan vücudu için çok önemli bir işleve sahip. Sıvı buharlaşması yoluyla, vücudun bir nevi serinleme mekanizması olan terleme yoluyla vücuttan amonyak, protein, şeker, potasyum ve bikarbonatın yanı sıra çinko, bakır, demir, nikel, kadmiyum, kurşun ve manganez gibi eser metaller atılıyor. Terleme ile ilgili işte az bilinenler:
Ortalama bir insanın günlük ter miktarı yarım litre kadardır. Sıcak, baharatlı yiyecekler gibi fiziksel nedenlerin yanı sıra, korku, utanma, endişe ya da acı gibi duygusal nedenlerle de terleniyor. Duygusal terleme daha çok avuç içi, alın ve ayak tabanında görülüyor.
BBC Türkçe’de yer alan yazıya göre; bilim insanları terin bazı hallerde insanların iç duygusal durumları ile ilgili önemli bilgiler içerdiğine işaret ediyor. Yapılan araştırmalar sonucu araştırmacılar, terin kişilerin duygusal durumunu karşıdaki insana aktaran önemli bir araç olduğu sonucuna vardı.
BBC Türkçe’nin BBC Future’dan Türkçeleştirdiği terle ilgili bilinmeyenlerin anlatıldığı yazının tamamı şöyle:
Terleme yoluyla vücuttan sıvı buharlaşması insanı serinletir. Fakat terle birlikte vücudumuzdan başka maddeler de çıkar.
Terle kaybettiğimiz bazı maddeler önemlidir. Örneğin klorür, klor atomlarının sodyum atomlarına tutunarak oluşturduğu bu bileşim tuz olarak da bilinir. Vücuttaki asit-baz dengesi açısından önemlidir bu maddeler. Hücrelere sıvı giriş çıkışını, sinir lifleri üzerinden tepkimelerin iletilmesini düzenlerler. Terlediğimizde bir miktar tuz kaybı normaldir. Fakat sıcak ortamda uzun süre çalışmak zorunda kalanlarda olduğu gibi bazı durumlarda tuz kaybı aşırı olabilir. Vücudumuzun terleme yoluyla kaybettiği sıvıyı dengelemek için su içmek gerekir. Fakat çok terleyip çok su içtiğinizde su zehirlenmesi belirtileri görülebilir. Yani terleme sonucu kaybedilen klorür telafi edilmemiş, vücuttaki yoğunluğu azalmış demektir.
Ter içindeki maddelerden biri de üredir. Üre vücuttan idrar yoluyla da atılır. Günlük atılan ürenin yüzde 7’si terleme yoluyladır.
Ortalama bir insanın günlük ter miktarı yarım litre kadardır. Terde amonyak, protein, şeker, potasyum ve bikarbonatın yanı sıra çinko, bakır, demir, nikel, kadmiyum, kurşun ve manganez gibi eser metaller de vardır. Terleme bu maddelerin vücuttan atılmasını sağlayan önemli bir mekanizmadır.
Terin vücuttan çıkışı iki tür bez sayesindedir. Apokrin bezleri koltuk altı, burun delikleri, meme uçları, kulaklar ve genitalya bölgesinde bulunur. Fakat daha yaygın olanı dudaklar ve genital bölge dışında vücudun her yanına dağılmış olan ekrin bezleridir. Vücut ve deri fazla ısındığında ısı alıcı termoseptörler beyne mesaj gönderir. Beyinde açlık, susuzluk, uyku ve vücut ısısını kontrol eden hücrelerin toplandığı hipotalamus bölgesi apokrin ve ekrin bezlerine mesaj göndererek terlemeyi sağlar.
Bir de 1987’de keşfedilen ve apokrin bezleriyle aynı bölgelerde olup da araştırmacıların apokrin ya da ekrin olarak sınıflandıramadığı üçüncü ter bezi apoekrin bezleri vardır. Bunların bazı ekrin bezlerinin ergenlik sırasında değişim geçirmesi sonucu ortaya çıktığı sanılıyor.
Ter yoluyla dışarı attığımız her madde kimyasal özellik taşımayabilir. Baharatlı yiyecekler, korku, utanma, endişe ya da acı gibi duygusal nedenlerle de terlenir. Duygusal terleme daha çok avuç içi, alın ve ayak tabanında görülür. Çünkü ekrin ter bezleri bu bölgelerde çok daha yoğundur.
Duygusal nedenlerle terleme önemli bir iletişim aracıdır. Ter kokusu insanın duyguları bakımından önemli ipuçları verir.
Utrech Üniversitesi’nden psikologlar bir deneyde, korku ve tiksinti duygusu uyandıracak filmler izletilirken 10 erkekten ter örnekleri aldı. Daha sonra 36 kadından bu ter örneklerinden yola çıkarak herhangi bir duyguyu tespit edip edemeyecekleri soruldu. Korku filmi izleyenlerden alınan ter örneklerini koklayan kadınların yüz ifadesi korku duygusunu yansıtırken, tiksinti uyandıran film sırasında alınan ter örnekleri de kadınların yüzünde tiksinti duygusunu ifade ediyordu.
Buradan hareketle araştırmacılar, terin kişilerin duygusal durumunu karşıdaki insana aktaran önemli bir araç olduğu sonucuna vardı. Kadınların yüz ifadesi ter kokusunun kötülüğü ya da yoğunluğuna dair sübjektif yargılarıyla ilgili değildi. Koku hoş bile gelse yüz ifadelerinde tiksinme hali görülebiliyordu.
Başka deneylerde de benzer durumlar gözlendi. 2006’da Rice Üniversitesi’nde yapılan bir deneyde, korku anında alınan ter örneklerini koklayan kadınların sözcük çağrışımlarında daha başarılı oldukları görüldü. Terdeki korkuya dair ipuçlarının onlarda çevrelerine karşı daha dikkatli olma durumuna yol açtığı sonucuna varıldı.
Alman psikolog ve nörologların yaptığı başka bir deneyde de endişeli erkeklerden alınan ter örneklerinin (ip cambazlığı derslerine katılan kişilerden alınmış) kadınları bir bilgisayar oyununda daha riskli kararlar almaya yönelttiği görüldü.
Bu araştırmaların hiçbiri, insanların, başkalarının terinin kendi davranış ya da algılarını değiştirdiğinin farkında olup olmadığına dair bir veri sunmuyor; fakat terin bazı hallerde insanların kendi iç duygusal durumları ile ilgili önemli bilgiler içerdiğine işaret ediyor. Başkalarının terinde saklı olan bu bilgi ayrıca insanların çevrelerini daha iyi anlamalarına yardımcı olabiliyor.
Belki de bunda şaşırtıcı bir durum yoktur. Ne de olsa insan dil yoluyla iletişim kurmaya çok sonraları başlamıştı. Öncesinde ise atalarımızın koku alma becerilerine dayanarak çevrelerini değerlendirdiğini düşünmek hiç de mantıksız değil. Yani bu beceri onlardan bize kalan bir miras denebilir.
İnsanların bilgisayar ekranındaki animasyon karakterlerin görülecek şekilde terlemesi halinde onların duygularını daha iyi anladıkları da görülmüştür. Ter, karşıdaki insanın duygu yoğunluğunu anlamaya yardımcı oluyor, sadece koku sinyali değil, görsel bir sinyal işlevi de görüyor.
Yani ter sadece vücudun serinleme sistemi değil, insanın duygusal durumunu çevresine ifade eden bir rüzgar gülüdür de diyebiliriz.