23 maddeden oluşan düzenlemeler, valilerin görev ve yetkilerinden, gösteri yürüyüşlerinin yapılma şartlarına kadar pek çok alanda kalıcı düzenlemeyi kapsıyor:
Peki bu düzenlemeler Türkiye'de neleri, nasıl değiştirecek?
Yeni düzenlemeye göre valiler, ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilecek. Bu sınırlama için belirlenen süre ise en fazla 15 gün.
Valilere verilen diğer yetkiler arasındaysa belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenlemek ve yasaklamak var. Valiler ayrıca artık silah ve merminin taşınmasını da yasaklayabilecek.
Eski düzenlemede valilerin atabileceği adımlar sadece 'şehirlerde huzur ve güvenliğin sağlanması için gereken karar ve tedbirleri alabilirler' şeklinde ifade ediliyordu ve bu tedbirlerinin ne olduğu açıklanmıyordu.
Hükümet, söz konusu 'karar ve tedbirlerin' kapsamının net bir biçimde yeni yasaya eklediğini ve böylece ilden ile değişen uygulama farklılıklarının önüne geçmeyi hedeflediklerini söylüyor.
Valilerin hali hazırda şehirdeki herhangi bir toplantıyı erteleme ya da yasaklama yetkisi bulunuyor. Ancak bu düzenleme mevcut durumdan farklı olarak, valilerin 'kişiler' özelinde kısıtlama kararı almasının önünü açıyor.
HDP kanun teklifinin ilgili kısmına, "Bir bölgeye toptan ve/veya kısmi giriş yasağının söz konusu olması Güney Afrika'daki Apartheid rejimi pratiğini akla getirmektedir" diyerek muhalefet şerhi düştü.
Ayrıca partinin hazırladığı raporda, sıkıyönetim ya da OHAL dışında seyahat özgürlüğü gibi Anayasal hakların sürekli olarak ihlaline yol açabilecek bu yetkilerin valiler tarafından kullanılması Anayasa'ya aykırı olarak değerlendiriliyor ve teklifte 'şüpheli kişi' tanımı yapılmaması, her bir yurttaşın keyfi olarak 'şüpheli' ilan edileceğinin önünü açtığı şeklinde yorumlanıyor.
Yeni değişikliklerle hakimlere ya da mahalli bölgedeki kolluk kuvveti idaresine, askeri mahalde sivillere önleme araması yapabilme yetkisi veriliyor.
Daha önce böyle bir yetki söz konusu değildi.
Bundan sonra askeri mahallerde, hakim kararı olsun ya da olmasın, 'gecikmesinde sakınca bulunan hallerde' askeri birlik komutanının yazılı emri ile kişilerin üstü, araçları, özel evrakları ve eşyası aranabilecek.
Değişikliğin gerekçesi, 'askeri mahallerde oluşabilecek tehlikenin veya suçun önlenmesi için önleme araması yapılmasına ihtiyaç duyulması' olarak gösteriliyor.
Mahkeme kararı olmaksızın üst, eşya ve araç aramasında yetkinin idari yetkiliye verilmesi ise tartışma yaratıyor ve Anayasa'nın kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çeliştiği ifade ediliyor.
Askerin görevli olduğu mahallerde yargı kararı aranmaksızın arama yapılmasının kişi hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırabileceği tartışılıyor.
Ayrıca Anayasa'nın özel hayatın gizliliğini düzenleyen ve temel ve hak ve hürriyetleri düzenleyen maddelerine de aykırılık teşkil ettiği ifade ediliyor.
Danıştay ve idare mahkemelerince verilen kararlarda, yargılamanın yeniden istenebileceği şartlara, "hüküm aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi" ibaresi de eklendi.
Dostane çözüm: AİHM'e yapılan başvurunun esası hakkında karar verilmeden önce, başvurucu ve sözleşmeci devlet arasında AİHM aracılığıyla yürütülen ve mahkemenin kabulüne bağlı olan anlaşma yoludur. Tek taraflı deklarasyon: Davalı devlet tarafından, dostane çözüm görüşmelerinin başarısızlığı sonrasında AİHM'e sunulabilir. Taraf devlet Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlal edildiğini kabul eder ve başvurucuya uygun bir tazminat sağlamayı taahhüt eder.
Başka bir ifadeyle, AİHM'de Danıştay ve idare mahkemelerince verilen kararlara ilişkin dosyası olan kişiler, dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon iradesinde bulunursa, Türkiye'de ilgili mahkemelerde yeniden yargılamanın yolu açılacak.
Artık AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiğine ilişkin verilen kararlar da yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak öngörülüyor.
Hükümet madde gerekçesinde açıkça, bu değişiklikle AİHM önündeki başvurularda ihlal kararı verilmesinin önüne geçilmesinin amaçlandığını söylüyor:
"Maddeyle, dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyonla sonuçlandırılan başvurularda, ihlal kararı verilen başvurularda olduğu gibi yeniden yargılama yoluna başvurulabilmesi mümkün hale getirilmektedir. Böylelikle AİHM önündeki başvurularda ihlal kararı verilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır."
Dostane çözüm ve tek taraflı deklarasyon iradesinde bulunan davacı kişilerin, tekrar benzer bir kararla karşılaşması durumunda AİHM'e başvuru sürecine en baştan başlaması gerekiyor.
Mevcut düzenlemeye göre açık alanlardaki toplantı ve yürüyüşler güneş batana kadar, kapalı yerlerdeki toplantılar ise saat 24.00'e kadar yapılabiliyordu.
Ayrıca toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma şartları 'kamu düzenini ve genel asayişi bozmamak ve vatandaşların günlük yaşamanı zorlaştırmamak' olarak belirleniyordu.
Ancak CHP'nin 122 milletvekiliyle beraber Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bu maddelere ilişkin iptal başvurusunda bulundu.
Bunun üzerine AYM 28 Eylül 2017 tarihli kararında, toplantı ve yürüyüşün güneş batmadan önce dağılması gerektiği ve etraftaki vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmama şartının Anayasa'ya aykırı olduğuna karar verdi ve bu ibarelerin iptaline hükmetti:
"Demokratik bir toplumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ancak zorlayıcı nedenlerin bulunması koşuluyla müdahalede bulunulabilir. Bir yerde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin vatandaşın gündelik yaşamını zorlaştırmasının, o yerin toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kapatılmasını haklılaştırabilmesi için gündelik yaşamın 'aşırı ve katlanılamaz derecede' zorlaştırması gerekmektedir."
Yeni düzenlemeyle hükümet, AYM tarafından iptal edilen bu yasayı AYM'nin gerekçeli kararındaki şekliyle değiştirdi ve toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilmesi için 'gündelik yaşamın zorlaştırılmaması' şartını kaldırarak, 'gündelik yaşamın aşırı ve katlanılmaz derecede zorlaştırılmaması' şartını getirdi.
'Toplantı ve yürüyüşün güneş batmadan önce dağılması gerektiği' ifadesini ise, 'güneşin batışından bir saat sonra yani gece vaktinin başlamasıyla dağılacak şekilde' ifadesiyle değiştirdi.
Böylece şeklen AYM'nin kararına uygun bir değişiklik yapılmış olsa da, bu değişikliğin kadınların yaptığı gece yürüyüşlerini engelleyeceği ya da kamu makamlarınca istenmeyen etkinliklerin zamanından önce dağıtılabileceği yorumlarına yol açıyor.
Toplantı ve yürüyüşlere dair CHP'nin muhalefet şerhi şu şekilde:
"Anayasa Mahkemesi'nin 'vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak' ibaresini iptal etmesi üzerine 'aşırı ve katlanılmaz derecede' ifadesi eklenerek mahkeme kararının arkasından dolaşılmıştır. Bu ifade, kanunların genel, anlaşılabilir, açık olması şartıyla da çelişmektedir."
Anayasa değişikliğiyle beraber sıkıyönetim ilanı yürürlükten kaldırıldı. Bu nedenle, Seferberlik ve Savaş Hali Kanununda sıkıyönetimle ilgili bazı maddelerde değişikliğe gitme ihtiyacı doğdu.
Yeni düzenlemeyle Cumhurbaşkanı'na hakaret gibi aslında Türk Ceza Kanunu'nda tarif edilen ve cezası belli olan suçlar da seferberlik ve savaş ilanı hallerinde işlenen suçlar kapsamında ayrıca değerlendirilecek.
Eski düzenlemeye göre sıkıyönetimin ilan edildiği bölgelerde belirtilen suçları işleyenler, bölgede yetkili kılınan komutan tarafından askeri mahkemelerde yargılanıyordu.
Ancak artık bölgede yetkili kılınan komutanın kovuşturma yapabilmesi, idari makamların iznine ve yargılama usulüne bağlandı.
Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması hallerinde, Cumhurbaşkanı genel veya kısmi seferberlik ilanına karar verir.
İdari makamlar tarafından, bölgede yetkili kılınan komutan tarafından kovuşturma yapılmasına izin verilmediği takdirde ise kişiler hakkında özel kanunlara göre işlem yapılacak.
Bu değişiklikler özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri açısından 'kısmi seferberlik' ilanın çeşitli hak ihlallerine yol açabileceği eleştirilerine neden oluyor.
Sıkıyönetime dair maddeler kaldırılsa bile, bölgede sıkıyönetimi de aşan yaptırımların eklendiği ifade ediliyor.
Hali hazırda TCK'da tanımı ve cezası belli olan suçların bu maddeye de eklenmesi, OHAL uygulamasının bazı bölgelerde fiili olarak devam edebileceği şeklinde okunuyor.
Meclis'ten geçen 23 maddelik bu kanun teklifinin, birkaç gün içerisinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanması bekleniyor