TESEV Basın Raporu: Medya sahiplerinin siyasi baskı uygulama gücü var

TESEV Basın Raporu: Medya sahiplerinin siyasi baskı uygulama gücü var

Deniz Zerin / İSTANBUL

TESEV "Türkiye’de Özgür ve Bağımsız Bir Basın İçin Siyasa Önerileri" raporunda basın ve ifade özgürlüğünün önündeki temel engelin, başta Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere, ceza hukuk sistemi olduğu belirtildi. Raporda medyanın kendisini siyasi iktidarın yanında konumlandırmasına neden olarak, Devlet baskısından duyulan korku, bağımsız bir gazetecilik pratiğinin bulunmayışı ve devletin mali desteğine bağımlılık gösterildi.

TESEV tarafından hazırlanan, TESEV Demokratikleşme Programı Medya Rapoları Serisinin 4. raporu, özgür ve bağımsız medyayı güçlendirme amacı ile Avrupa çapında yürütülen MEDIADEM projesi kapsamında hazırlandı. Boğaziçi Üniversitesi misafir öğretim üyesi Dilek Kurban ve Galatasaray Üniversitesi Basın Ekonomisi ve İşletmeciliği Anabilim Dalı’nda çalışan Ceren Sözeri tarafından hazırlanan raporda, basın özgürlüğünün önündeki engeller aktarılarak, 4 öneri sunuluyor.

"Türkiye’de Özgür ve Bağımsız Bir Basın İçin Siyasa Önerileri" raporundan satır başları şöyle:

 

Devlet Baskısı

 

Özel radyo ve televizyon yayıncılarının sayısının hızla artmış olması, medyada bağımsızlığın artması veya içeriğin nitelik kazanması gibi bir sonuç doğurmamış, aksine,yasal bir düzenlemeye bağlı olmaksızın gerçekleşen özelleşme tabloid basının daha fazla güçlenmesine yol açtığı gibi demokratikleşme olmaksızın gerçekleşen ekonomik liberalleşme de devletin medya sektörü üzerindeki kontrolünü korumasını sağlamıştır.

Medya sahipliğinin sivil iktidarlara karşı orduyu destekleyen şirketlerden hükümetin mutlak destekçiliğini yapanlara geçmiş olması, yürütmenin medya üzerinde tahakküm kurmasını sağlamıştır.

AKP askerî vesayet karşısında art arda elde ettiği kazanımlar, hükümetin siyasi iktidarını güçlendirmekle kalmayıp, tekelleştirmiştir de.

Medya sektörünü düzenleyen çeşitli kurullar ideolojik ve kurumsal olarak devletten bağımsız değildirler. Bu kuruluşlar, basın ve ifade özgürlüğü ve haklı rekabeti güçlendirmek yerine, devletin bölünmez bütünlüğü, milli birlik ve genel ahlâk gibi anayasayla güvence altına alınan ilkeleri ihlal eden yayınlara cezai müeyyide uygulamak suretiyle medya üzerinde polislik yapmakla görevlendirilmiş bulunmaktadır.

Benzer yaptırımlar yetkili kurumlar tarafından internet alanında da uygulanmakta, çocuklar ve gençlerin zarar görmesini engellemek ve aile değerleri, genel ahlâk ve devletin çıkarlarını korumak adına internete erişim sıklıkla engellenmektedir.

Türkiye’de muhalif ve azınlık medya öteden beri devlet zulmünün ve siyasi baskının hedefi olagelmişken, son yıllarda ana akım medya kuruluşları da hükümet karşıtı yayınları nedeniyle siyasi baskıya maruz kalmaya başlamıştır. Örneğin, 2000’lerin ortalarında hükümet ile ordu arasındaki gerginlikte ordunun yanında yer alan Doğan medya grubuna karşı, vergi kaçırdığı gerekçesiyle orantısız bir vergi cezası kesilmiştir. Kamuoyunda bu cezanın aslında grubun hükümet karşıtı yayın politikası nedeniyle verildiğine dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır.

Basın kartlarını hazırlamak ve dağıtmak görevinin Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne verilmiş olması, yürütmenin medya üzerinde siyasi kontrol ve baskı uygulamasına yol açmaktadır.

 

Medya Sektörü'nün Devlete ekonomik bağımlılığı

 

Gazeteciler de patronlarının ekonomik ve siyasi çıkarlarına zarar vermekten, işlerini kaybetmekten veya yargılanmaktan çekindikleri için otosansür uygulayabilmektedirler.

Medya sahiplerinin kârlarını maksimize etmek amacını gütmesi, onları siyasi baskı karşısında zayıf kılmakla kalmayıp, kamuoyu üzerinde sahip oldukları gücü hükümetler aleyhine kullanmak yoluyla, kendilerine de dilediklerinde siyasi baskı uygulama gücü vermektedir.

Türkiye’de medyanın az sayıdaki şirketin hâkimiyeti altında olması, bu sektörde yeterlirekabet koşullarının oluşmasını engellemiştir.

Ancak son yıllarda devlet, resmî ilanlardan aldığı payı artırarak yerel medyayı güçlendirme yolunda adımlar atmıştır.

Mart 2012 tarihli yeni radyo ve televizyon yasası gereğince, RTÜK’ün ticari yayın kuruluşlarından aldığı katkı payının yüzde üçü Basın İlan Genel Müdürlüğü aracılığıyla yerel basına aktarılacaktır.

Bir defaya mahsus olmak üzere toplam 250.000 TL yardım yapılmış olsa da, gayrimüslim azınlığa ait medya kuruluşlarına resmî ilan verilmemesi uygulamasına devam edilmektedir.

 

4 Siyasa önerisi

1. Medya Politikalarının Yapım süreçlerinin Demokratikleştirilmesi

Karar alıcılar, , gazetecileri temsil eden sivil toplum kuruluşlarının, medya kuruluşlarının temsilcilerinin ve akademisyenlerin etkin katılımıyla, medyaya ilişkin politikaların ve yasal düzenlemelerin hazırlandığı süreçlerin demokratik bir şekilde gerçekleşmesini sağlamalıdırlar. Sivil aktörlerin reform önerileri siyasa yapım süreçlerinde gereğince dikkate alınmalıdır.

2. Medyayı düzenleyen kurulların bağımsızlığının sağlanması

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) gibi medya düzenleyici kurulların üyelerinin belirlenmesi ve atanması süreçleri, bu konunun kamuoyunun gündemine getirilmemesi ve BTK ve TİB üyeleri söz konusu olduğunda parlamentonun bütünüyle dışarıda bırakılması nedeniyle, şeffaflıktan yoksundur.

RTÜK, BTK ve TİB’in yetkileri, ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü ile bağdaşacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Medya alanındaki düzenleyici kurulların özerkliğine son veren 17 Ağustos 2011 tarihli ve 649 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ilgili hükümleri yürürlükten kaldırılmalıdır.

3. Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün güvence altına alınması

Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalıdır. Yaptıkları haberler ve/ya yazdıkları yazılar nedeniyle tutuklu yargılanan bütün gazeteciler derhal serbest bırakılmalıdır.

Keyfî, geniş ve hukuk dışı erişim yasakları ve kısıtlamalarına dayanan internet sansürüne son vermek için gerekli bütün yasal, siyasal ve idari tedbirler alınmalıdır.

Hükümet yetkilileri, medya üzerinde sansür etkisi yaratan veya öyle algılanan her türlü ifade ve eylemden kaçınmalıdır.

Basın kartları, gazeteci dernekleri ve sendikaları üyelerinden oluşan bağımsız bir kurul tarafından bağlı bulundukları medya organına bakılmaksızın bütün gazetecilere dağıtılmalı, gazetecilik mesleği mensubu olmayan kişilerden ise geri alınmalıdır.

4. Medya sektöründe haksız rekabetin önlenmesi

Medya sahipliğine ilişkin sınırlamalar, çapraz mülkiyet ilişkileri göz önünde bulundurularak ve medya sektöründe çoğulculuğu sağlamayı hedefleyecek biçimde yeniden düzenlenmelidir.

Televizyon ve radyo yayıncılığının özel ihtiyaçları göz önünde bulundurularak bu alanlara dair ayrı yasal düzenlemeler geliştirilmelidir.

Bağımsız düzenleyici kurullar, medyada çoğulculuğu sağlamak amacıyla küçük, bağımsız ve çıkar amacı gütmeyen medya kuruluşlarını sübvanse etmelidir. Bu sübvansiyonlardan gayrimüslimlere ait medyanın da yararlanması sağlanabilir.

Medya sahipliği üzerindeki kısıtlamalar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları gibi toplulukların radyo ve televizyon sahibi olmalarını ve çıkar amacı gözetmeyen ve topluluğun kontrolüne tabi bir yayıncılık yapabilmelerini sağlayacak biçimde gevşetilmelidir.

Raporun tam metnini okumak için tıklayın